IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Mutlusuzluk. (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/533583-mutlusuzluk.html)

Flora 26 Ocak 2017 14:04

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Alışabilirsin, bunu gerçekten yapabilirsin.
İkinci, üçüncü, dördüncü şanslara; daha başka rakamlara, başka isimlere, başka doğum günlerine, başka başka seslerle uyanmaya ve hatta ağlamaya bile...
"İnsandır, her şeyi unutur" derler ayrılığı kolaylaştırmak için.
İçten içe zor olan çekici gelse bile, bu gücü kendinde bulamayanların avuntusudur, kaçış yoludur alışmak.
Oysa sarılmak, sadece vücut sıcaklığının aniden iki/üç derece artması olsaydı;
kollarını boynuna sardığın zaman, bedenini terk edip, daha yukarı bir yerden onu izliyormuş gibi hissetmezdin kendini...
Buna "sarılmak" diyorum ben.
"Hissetmeye, hayal kurmaya; yeri geldiğinde kavga etmeye" diyorum. Ve birazdan çok çok daha fazla özlemeye...
-Hep görüyoruz; Dünya, birbirini sevmeyip, mecburiyet yüzünden yan yana duran insanlarla doluyken; sizi seveni zorla çıkarmayın içinizden...
Hepi topu, senden istediğim bu işte: İki/üç derecelik ani bir sıcaklık yükselişi ve yanında ruhumu alman...
-"Alıştığımdan değil; bildiğimden seni. Sevdiğimden..."

*Halis Karabenli

Flora 26 Ocak 2017 18:15

Cevap: Mutlusuzluk.
 
...ahh o gece yolculukları
bir başka kente, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz
kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terkedenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler...

*Murathan Mungan

Flora 27 Ocak 2017 00:07

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Kendime bile itiraf edemediğim bir özlemim var içimde.
Sanki dile getirdiğimde her şey bitecekmiş gibi, gururum incinekmiş gibi. Ben, ben olmaktan çıkacakmışım gibi.
Elimin gitmediği fotoğraflar var, bakmaya korktuğum. Soranlara unuttum diyip, içimin kanamasına sebep anılarım.
Değmiyor.. Dönüp, arkasına baktığında iyi ki demeli insan. İyi ki sevmişim..
Ben diyemedim. Unutamadım da.. Yaralarımı sarmaya çalıştıkça daha da derine indim.
Kendimi kandırdım, kendim öldüm, içim öldü.

Çok sevdim be.

Flora 28 Ocak 2017 00:10

Cevap: Mutlusuzluk.
 
"Yoruldu kadın.
Güçlü olmaya çalışmaktan.
Her gece unutmaya calışmaktan.
Her sabah hatırlamaktan, yoruldu.."

Flora 28 Ocak 2017 01:04

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Öyle büyük ki öfkem..
Birgün karşılaştığımızda
sevgimin önüne geçecek diye korkuyorum..
Öfkeliyim çünkü; gittin.
çünkü; yaraladın.
çünkü; sevdirdin.
çünkü; çok sevdin.
çünkü; alıştırdın. hiç gitmeyecekmişsin gibi..
Ama gittin..
Arkanda nasıl bir enkaz bıraktığına bakmadan gittin.
Senden sonra kimse yaralayamadı beni.
Her hayal kırıklığımda sen geldin aklıma,
her düştüğüm de
her ağlayışım da,
her yanılgım da,
başkalarını suçlamadım hiç.
Sen gitmeseydin, onlar gelmeyecekti..
Gitmeseydin..
Gittin..
Canım acıdı..
Canım benim, acıdı.

Ely 30 Ocak 2017 20:43

Cevap: Mutlusuzluk.
 
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
Dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
İskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
Bıraktın, unuttum, unutuldum.
Seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.

Ely 30 Ocak 2017 21:36

Cevap: Mutlusuzluk.
 
ölüm düşüncesi izliyor beni.
gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum.
bunun …
belli bir nedeni yok.
yaşansa da olur, yaşanmasa da.
bir kaygı yalnız.
beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı.
karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum.
herkes her geceki uykusunu uyuyor.
ev soğuk.
çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum.
günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum.
kusmamak için üstüne reçelli ekmek yiyiyorum.
genç bir kızım.
ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum.
sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var.
karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var.
karşı çıkmak istediğim kurallar var.
bir haykırış!
küçük dünyanız sizin olsun.
bir haykırış!
sessizce yatağa dönüyorum.
ölümü ve yokluğu üzerine uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor.
şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor.
korkacak birşey yok.
kırlarda koşuyorum.
sanki bir deniz kentinde yaşamıyorum.
hep kırlar.
esintiyle birlikte eğilen otlar arasında bir başımayım.
birazdan ölüm beni alacak.

Ely 30 Ocak 2017 23:55

Cevap: Mutlusuzluk.
 
elim ayağım
epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum
adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim
tanımıyorum
ben biraz yavaş
günde beş defa hiçbir şey yapmayan biri
ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli
mümkünse haşhaş
yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi
diyelim zencefil
diyelim hatmi

elim ayağım
başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim
bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyeceğim sözlerim
diyelim fena
diyelim feci

elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür
tamam etmek hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya

dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalıştım buralarda
diyelim fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım beni dünyaya bulaştırma

elim ayağım
ilkin ruhunu ve duvarını duayla koruyan bir evde karıştı aklım
karıştı kalbim
doğu dağlarını yedi diyen ninem
her baktığını görmesin diye su içirdi kız kardeşlerime
rüzgar yedirdi her bildiğini demesin diye
işte ona hep bir çukurdan baktım
hep yutkundum ninem ve dünya demeden önce
dağlarını yiyen doğunun adıyla bakışsız bu yüzü seçtim kendime
dedim belki de bir yutkunma yeriydi hayat
o avlu
o dam
o çocukluk
dedim belki de bir yutkunma yeriydi dünya

elim ayağım
yani kalbi yutkunmakla dolu kız kardeşlerim
bu nasıl mümkün
saçlarından başladılar konuşmaya
dedim değil mi ki simsiyah yaşımdayım
değil mi ki ekmeğimi yüzümün teri içinde yedim
ben de gitmeliyim artık o en fena bitkilere
çağırdığım haşhaş
gittiğim hatmi
olduğum zencefil
aslında hep bir odun sarsınlar onu içeyim dedim kendi kendime
duvarımızda dua
dualarda büyülü o nine

elim ayağım
taşıma düşman beğendirmekle geçirdiğim o günlerde
ben iyiyim de kalbim delik
ben iyiyim de burası doğu
ben iyiyim de çevrem kötü diye tarif edildiğim her yerde
bu farz dedim
bu farz
bu kesmediğim şeyleri uzatıyorum sanmanızdaki uzun kusur
bu kalbinizin kenarındaki yavaşlık
cümlelerimi yarım
beni duman eden her neyse onun adına
bu nasıl mümkün ki
önce gözlerimden başladım ben konuşmaya
akşamını gördüm dünyanın
merak kuşku ve bekleme yerlerini
hayatın beni tahtaya çıkardığı bir sabah
kırıldı dünya soğuktur diye yazdığım o kalem
o ayna

gördüm
nereye gitsem ben dik gölgem kamburdu bu dünyada

elim ayağım
sen gittin yağmurun sürdü sonra
denediğim taş çarşıları oldu dünyanın
sabır bitkileri
kırk uykusunu uyuduğum doğu
kırk yolunu yürüdüğüm sokak
hayat hep tuhaf bir yapışkanlıkla kaldı boynumda
dedim kırk sesle yıkansam da gitmez kalbimden sesin
ben dik gölgem kambur
bu leke başka

Ely 31 Ocak 2017 00:34

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Kiminin dikenleri vardır,
Katlanamaz üstüne.
Hep dikine durur
Delmemek için gövdesini.

Kiminin yoktur bir tek kemiği,
Doğrulamaz ayaklarının üstünde.
Ona göre varsa yoksa kendisi,
Dürülüdür ütülü bir mendil gibi.

Ben eğilmem gündüz ama,
Geceleri kanatırım kendimi.

Ben bir söz söylediğim zaman,
Kendine küçük bir pıtrak edinir.
Çok sürmez, anlar başına geleceği,
Çarşılarda, pazarda ondan selam kesilir.

Ben birini sevdiğim zaman,
Göğünü durmadan genişletir.
Ama herkes rahattır kozasının içinde,
O sevgi artık kimsesizdir.

Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli;
Çok sevmeli öyleyse , çok söylemeli...

Ely 31 Ocak 2017 23:07

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
- O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
Ortak yaşadığımız sızım sızım -
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.


Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
- Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
Bir iç denetimle, bir dış denetimle
Konuşmasak da eski tadını yitirdi -
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
- Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -


Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak" adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde
Anılar inançlar incelikler düşler..

Ely 01 Şubat 2017 16:26

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım. Çıldırmanın beni ne kadar ilgilendirdiğini bilmiyorum, bu yüzden onu kendi kafamda ve beynimde yaşamaya kalktım. Akıl ve çılgınlık arasındaki ufak, yıldırım hızına sahip atlayışı sözcüklerle nasıl anlatabilirim.

Beyin, düşünce kendini özgürleştiriyor, fırlıyor, bir roket gibi evrene, boşluğa, sonsuz boşluğa. Onunla birlikte gövde de. Ya da gövde kalıyor da, düşünce gövdeyi koparıp sonsuz boşluğa doğru uçmaya başlıyor. Acı veren bir şey bu. Çok acı veren. Ürküten. Hem de nasıl ürküten! Çılgınlığı bilmeden aklın sınırları son derece can sıkıcı. Kabul edilemez. Yetersiz. Aklın dünyası dışında başka şeyler olmalıydı. Ben çılgınlık dünyasının en derin, en uzun, en sonsuz yolculuğunu yaptım. En acı veren yolculuğu. Tüm öbür acılar, akıldan çılgınlığa geçişle karşılaştırıldığında kabul edilir. Çılgınlık yoluyla kurtuluşumu ne büyük bir cesaretle tamamladım, tüm acılardan, tüm gövdelerden, güneşlerden, ana-babalardan ve çocuklardan, güvenden ve güvensizlikten, tüm düzenlerden.

Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. Hiçbir şey. Hiçbir korku… Aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez,kahvelere otur- artık hiçbir yerdesin.

Tüm raylardan git, denizin her türlü grisinin tadını çıkart. Çılgınlığın boyutları yok. Sallanan, boyutsuz bir boşluk. Orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok. Oluşumunu yaratan spermalara dek geri gidebilir düşüncen. Kendi embriyonluğunu anımsayabilirsin, annenin karnında geçirdiğin ayları, orada kalıp gün ışığı görmek istemeyişini. Çılgınlığın evreninde yükselmeye başladığın anlar ne büyük acı verir. Gövdenin ayrıdığı anlar.

Otuz yaşım ile kırk arasında ne akıllı ne de çılgındım. Bu ikisinin ötesinde kalıp olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım. İlk kez gördüm denizlerini. İlk kez güneşin altında yattım. Gecelerinde dolaştım. Kırk yaşımda başlamam ya da bitirmem gerekeni bitirdiğimi sanıyordum. Bir insan yaşamı kırk yılda olabilir.. Olmalı.

Bir ölüm özlemi değil bu. Özlemlerim kalmadı. Ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum.. Bu yüzden özlemlerim yok. Yalnız bir kavrama bu. Bütünselliğin kavranması. Bitirilmişliğin. Bir yolculuğun sonu. Başlangıcı olmayan yatay bir yolculuğun sonu. Kendi yuvarladığım çevresinde dönen bir yolculuğun. Şimdi okunmuş kitapları yeniden okuyorum. Şimdi bildik müzikleri yeniden dinliyorum. Yenmiş yemekleri yeniden yiyiyorum. Sevip yitirdiklerimi yeniden seviyorum. Şimdi uykusuzluğumu yeniden uyuyorum. Şimdi açlığımla yeniden acıkıyorum.Şimdi gittiğim kentlere yeniden gidiyorum.Şimdi havada uçuyor, raylarda, su yüzeylerinde, yaşama ve ölüme karşı duyduğum aynı umarsamazlıkla dolaşıyorum.Tartışmaları biliyorum. Duyguları. Korkuları. Sözcükleri. Her dili anlıyorum. Anlıyor ama kavrayamıyorum.

Flora 01 Şubat 2017 17:04

Cevap: Mutlusuzluk.
 

Tam olarak bu :B

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 01 Şubat 2017 17:10

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Sen yokken buralar hep mutsuzluk.
Sen varken her yer koşulsuz, sonsuz mutluluk.
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] sen benim sevmelerimin en güzelisin ;s55;s55

Ely 03 Şubat 2017 16:11

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Dilerim sen pötikareli gömlekler gibi neşeli, İri dişli iki mısır koçanı kadar Mutlu ve yan yanasındır. Belki bir gün beni ziyarete gelirsin Sana krem fıstıklı ekmek ikram ederim Artık çok mutlu olacağızlı ekmekler Süte ekmek doğrar ve Papara papara diye şarkı söyleriz. Sen ruhumun misafir odasında uyursun, Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.

Didem Madak - Grapon Kağıtları

Flora 03 Şubat 2017 17:05

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 03 Şubat 2017 22:14

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Neredesin?

*Atilla İlhan

Ely 03 Şubat 2017 22:23

Cevap: Mutlusuzluk.
 
aslında sadece bunu diyecektim:
durmadan hurdayım yanımda özen ve ısrar
yanımda boyuna kızaran yüz, burası dağılan dikkat
aslında düşünün sadece, bellek buyurun
nerdeyim, tam görünmüyorum, yalanlar uğrayacaktı bana
nerdeyim, üstelik telaşım da yok ortada

bilinir ki sadece bunu diyecektim:
iki kış bir karış devletle burdayım aslında
burdayım, burası oğulluğumun özenle suya bırakılmış semender hali
sözdü nemlenmeyecektim, sözdü sadece eğilip suyu sevecektim
ahh, kalmayacaktım kimsenin kimseye bir tespih kadar olmadığı günlerde
yalnız yüzümün karışlarına kanıp o devlete asla surat asmayacaktım
kandım, kaldım ve anladım
önümde beş öğün yangın, sonumda Sivas’ı dökülmüş ülke
herkes en çok kendine diğeri, kendi kendine surat
şaş dedim son dedim
şaş! ve olma zurnası kırık babamın davul eli
sonunda annem, elinde onun vasiyet tefi
vur haa! vur haa! vur haa…
ahh, sonra pişman pişman
annem annem
yüzüm gözüm birer birer
beni vur! vurma cinnet ikizlerimi

aslında sadece bunu diyecektim, burdayım ve bu bir oyuk
burdayım, burası hâlâ ve öylesine ağırlandığım durak günleri
dalgın yarımda şüphe, bıraktığı bıyıkta sebep arayan dedem
yanımda annem yanımda cinnet ve cinayet ikizlerim
yanımda savruk bir çift kabadayının dağılmış tespih taneleri

sorma, sadece oraya gidecektim, kötü çekilmiş bir fotoğrafa
o kimsenin kimseye bir devlet kadar kasrı yok günlerde
duası ezber, avluları dar ve toz
çeşmeleri ısrarla bozuklu çocukluğumun
orada değil, aslında durmadan burdayım burası çatık zamanda ısrar
burası özenle pişman, iki karış yüzümde terleyen telaş
sordum: sır kızıl, devlet unutkan, gördüğüm her surat tenha
sordum: törenler giz, zamanlar az, şakayla karışık:
hâlâ severken öldürülen o yavruya mı benziyor aşklar

ben buraya aslında kal diyen her yerden çıkıp geldim
şaştım, geçerken hiçbir hayata taşınmadan kaldım
taş attım kendime, kuyu kazdım
özendim kaldım geçerken uğrayan babanın çocuğuna
durmadan kendime geçtim, geçmeye devam
ben ısrarla uğrayanı özenle sevdim, sevmeye devam
elbet kendi kendine sağanak
elbet babadan kalma bir yağış biçimi
yine de ahh: gümüş ömürlerin altınkesimi
canım canım
teker teker
tane tane söyle babadan kalma oyuk günleri

aslında sadece bunu diyecektim. burdayım!
burası dövülmüş bir yüzün yüz üstü düşme hâlleri

Flora 03 Şubat 2017 23:15

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Evet, kalın duvarlarım var benim.
Yüzlerini görmek istemediğim hatta sesleriyle ve nefesleriyle dünyamı, dünyayı kirleten insanlarla arama ördüğüm duvarlar.
Ruhumun sağlam kalan yanlarını korumak ve sevginin hala mümkün olduğunu bilebilmek adına, kendimi her türlü basitlikten koruduğum kalın duvarlarım var.
Beklediğimin bir mucize olduğunu söyleyenler var.

Ve belki de haklılar.
Dürüstlüğü riyadan,
Ve yüreği aklından büyük olmayan

Her türlü hayata yabancıyım.

*Uğur Gökbulut

Flora 04 Şubat 2017 18:16

Cevap: Mutlusuzluk.
 
“Sonra içime ve hatta dışıma kapandım.
Küsmek gibi bir şey.
Bir çeşit gölge fesleğeni. Bir çeşit olmayan hayat.
Zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim.
Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu.
Bir yığın insan tanıdım.
Ama hep yalnızdım.”

*Didem Madak

Ely 04 Şubat 2017 21:26

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.

Didem Madak

Ely 04 Şubat 2017 23:49

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Senin göğün var
Herkesin göğü yoktur çünkü
Başkalarının göğünü kullanırlar
Erken tükenirler bu yüzden
Birbirlerinin hastalıklarıyla çürür
Bir salgın olan hayatları
Sonra bir kabile gibi
Birbirlerine benzeyerek ölürler
Senin göğün var
Nereye gitsen götürdüğün
Bu şiiri açtıran senin göğünde gördüklerimdir
Ölsen yaşadığın bilinecek çünkü senin göğün var

Murathan Mungan

Ely 05 Şubat 2017 13:33

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Gözleri bulutlar kaplamaya başlarsa
Bil ki Şimdi kirpiklerin ıslanma zamanı
Yürek hüzünlerle dolup taşarken
Hissetmez olur insan omuzlarındaki ağırlıkları

Hangi yük daha çok ağır gelir gönül terazilerinde
Aşk mı sevdamı ekmek kavgası yada onurlu yaşamak mı
Ya çıraksa acemiyse yürek şaşırmış sa tüm yolları
Sen yüreğini temiz tut tutar ellerinden gökkuşağı
Yalanlarla düşlerle avuutrken insan kendini
Okkalı bir şamarla kendine getirir hayatın gerçekleri

Oysa her düş kuran için kutsaldır
Başkaları kırıp döker parçalar kalır kırık yürekler de yası
Sessiz olduk lal sandılar
Sukutumuz kocaman bir çığlıktı isyandı

Fırtınalar daha çok ıssız yüksek dağ başlarında kopar
Herkes kendi acılarıyla kıyamet koptu sanar
Oysa kısa çöp daha almadı uzun çöpten hakkını

Deniz Değirmenci

Flora 05 Şubat 2017 22:19

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

“Ama unutma!
Taş duvarlar arasındaki karanlığımın senden başka penceresi yok.”

*İki Gözüm Ayşe - Sabahattin Ali

Ely 07 Şubat 2017 12:40

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl başederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan. Burada insanlar kötü. Hep bir şeyler anlatmamızı bekliyorlar, hep bir şeyler anlatmamızı isteyecekler, bitmeyecek bu hiç bitmeyecek. Kimseye bir şey anlatmak zorunda kalmayacağımız bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Bak uyuyamıyorum yine. Senin de uykuların defolu, bölük pörçük. Huzur içinde uyuyabileceğimiz bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...


Ali Lidar

Flora 07 Şubat 2017 14:52

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Bazı geceler, zaman duracak kadar yavaşlar.
Böyle anlarda insan kendine anımsayıp kederleneceği bir anı seçer istemeden.
Binlerce kötü anı içinden en çok canını yakanı bulup çıkartır bilinç ve öncesinin arafındaki çöplükten.
Bazı geceler, zaman akmayı unutur.
Canını ısırmak ister insan geçemeyen saatler boyunca.
Belleği, yıllarca şımartıldıktan sonra terk edilen, artık sokak köpeği olmayı beceremeyen ama gidecek bir evi de olmayan zavallı bir kaniş acınasılığıyla oradan oraya atlayıp durur.
Bazı geceler, zaman bir yerlerde takılıp kalır.
Bazı şarkılar sadece böyle zamanda dinleyelim diye vardır.
Bazı şiirler ancak böyle zamanlarda anlaşılabilir.
Bazı hikayelere sadece ve sadece böyle zamanlarda katlanılabilir.
Bazı geceler, zaman buzdan bir bıçak kadar sert, soğuk ve şeffaftır.
Görünmez bir el onu ruhumuzun en hassas noktasına batırır..

-Ali Lidar

Ely 07 Şubat 2017 22:20

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek…
Oysa kimseden çıkartmadım öfkemi
saçlarımı uzatmak için kimseye
söz vermedim
kimseye yakın değilim inan
susmaktayım, uzağında değilim unutmanın
ah! öfke için geç vakitteyim
durup dururken bir yerde
karşıma çıkan rastlantıdayım
hafızasındayım eski bahçenin
sarhoş asmaların biriktirdiği
boğazımı yakan acı bir imgedeyim
güneşi anımsamada,
ve orada durmakta
ama orada kaybolmaktayım
ah! öfke için geç,
çok geç öfke için
durgun gölü bulandırmak gerek…

Gölde unuttuklarımızı rahatsız etmek!
oysa gölün hafızası var
ve o anımsar içinde unutulanı
ve çürüyüp kendine dahil olanı
ah! öfke için geç
çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.

Birhan Keskin

Flora 08 Şubat 2017 00:26

Cevap: Mutlusuzluk.
 
...Nasıl anlatılır bu? Sana sarılmak istiyorum.
Yazınca olmuyor işte, söyleyince de eksik.
Ne kadar da uzağında söylemek hissetmenin.
Bazen insan bin küsür kilometre uzaktayken bile o kadar çok sarmak ister ki sonunda sarılır.
Korkunç güçlü bir sarılmadır bu üstelik. Sert ve metafizik..
Gerçek bir sarılma olmaz belki ama nedir ki zaten gerçek?...

-Tesirsiz Parçalar

Ely 08 Şubat 2017 00:42

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Söküyorum şimdi sözleri birer birer
Kalpten kalbe giden yolu kapayan
Kalbim, anlatılmaktan usanmış,
Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık,
Dilencinin önünde kahkahalar atıyor,
Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya.
Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa,
Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri,
Ne zaman aşkı tersinden okusam
Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa

Didem Madak

Ely 08 Şubat 2017 11:44

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Gidenin arkasından bakmak ne zormuş bu topraklarda
Öğrendim onu da düşe kalka
Senin içinse
Gözlerinde diyorlar
Bir çiy damlasının çantasını taşıyıp durdu yıllarca
Bulutları dudaklarıyla büken dilsiz bir melek
Bacadan tüten bir kelebek sürüsü gibiydi
İçindeki dünya küresiydi kıpkırmızı bir narın
Suskunluğun ucundaki püsküldü diyorlar

Akgün Akova

Flora 09 Şubat 2017 01:32

Cevap: Mutlusuzluk.
 
“Sen gülümsüyorsun ya bana, gerisi teferruat.
Sıyrılıyorum dünya kederlerinden, omzumdaki yük hafifliyor.
Cebimden, bir hayli birikmiş sokak ağzı özlemler ve aynı zamanda nefret cümleleri dökülüyor birer birer.
Hafifliyorum, bir tüy olsam ancak bu kadar hafif olurum diyorum.
Ben bir tüy olsam, gelip omuzuna düşerim..
Ben bir tüy olsam, seni avuç içlerinden öperim.”

-Ezel Roz Manaz

Ely 09 Şubat 2017 01:44

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

hiçbir şey hissetmemekten daha kötü bir şey olabilir mi.
olamıyor.
mütemadi boşluktasın, düşüyorsun, elini uzatacağın, tutunacağın tek bir el yok.
olsa bile tutunmak gelmiyor içinden, insan düşmeye de alışıyor, boşluk öldürmüyor çünkü.

Flora 09 Şubat 2017 02:05

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Keşke dünya hakikaten küçülse de biraz, gözlerimizin değmeye muhtaç olduğu kişilerle karşılaşabilme ihtimalimize biraz olsun inanabilsek.

Keşke bir zamanlar benim de küçük bir kız çocuğu olduğumu biri bana hatırlatsa, keşke yetişkin tavrımızdan biraz uzaklaşıp, pamuklu şeker yesek, ne bileyim işte, bir şeyler için ağlayıp beş dakika sonra, o üzüntüden millerce ötelerde kumdan kaleler yaparken bulsak kendimizi.

Keşke bir şeyler, geçmesini arzu ettiğimiz vakitlerde geçip gitse, daha kolay olurdu yaşamak, daha derin nefesler alabilirdik zannımca.

Keşke biri benden mütemadi kaygımı söküp alsa.

Keşke yaptıklarımdan çok daha fazlasını becermiş olsam da gırtlağıma yapışan bu başarısızlık hissi beni zaman zaman gece uykularımdan etmese.

Keşke sol omzumda benimle ikamet eden melek, ben hataya düşmeden evvel, ikaz etse beni, bana yapmayı, söylemeyi düşündüğüm şeyin, defterimde şık durmayacağını söylese.

Keşke bu kadar erken ağlamasam, keşke bu kadar geç kalınmasa bana, keşke ben sonsuza kadar bekleyecek sabra sahip olabilsem, bazen.

Keşke kapıları aralık bırakmadan çarpıp çıkmasam, kapı pervazları incinmese mesela.

Keşke aralık bıraktığım her kapıyı da kendime gözdağı veriyormuşum gibi algılamasam, keşke biraz yumuşak, hafif, naif olsa yaşamak, bu kadar ağır ağır binmese filler sırtımıza.

Geceleri uyuyarak geçirsek, sabah neşeleri biraz da bizim olsa, kahvaltı etmeyi sevsek, gururdan taç yapıp başımıza taksak, simit peynir yesek, domatesten nefret etmeyi bıraksak, kırmızıdan korkmasak.

Keşke biraz daha büyümesek.

Keşke ben de sezen aksu gibi ''gelsin, hayat bildiği gibi gelsin..'' diyebilme gücüne sahip olabilsem.

Keşke ''keşke'' dilimize çok tuhaf ve yabancı gelen bir sözcüğe benzese.

-Ezel Roz Manaz

Flora 09 Şubat 2017 14:03

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Sevdiğim, tabutum, ak kefenim;
Derin ve dar mezar çukurum benim.

Yeni bir kalıba dök, beni arıt bir potada.
Geçmişim saklı ama geleceğim ortada.

Kabahatinden daha büyüktür özürü;
Yüreğimin aşık olmaktan ötürü.

Sen vazgeçilmez kötü bir alışkanlıksın,
Cinnete ve ölüme karşı bir esrarsın.

Seni kuşanıp çıkarım sokaklara.
Tuhaftır, hep ben olurum hazır patlamaya.

Yüreğime benzin döküp kibrit çakan;
Ey usta kundakçım iz bırakmayan!

Söylentiler çıksın, elimi kana bula;
Yeter ki günlerim olsun çırılçıplak koynunda.

Bütün pislikleri ortaya çıkardığından,
Aşıksam nefret ediyorum yaşamaktan.

Aşk bütün kötülüklerin anasıdır.
Her aşk sonunda bir bozgun anısıdır.

Seninle içimde bir yakın ölüm sevinci;
Sen vaktini şaşmazsın salgınlar gecikmeli.

Aşkın fincanından kayıp gitmiş bir pul sırça
Ve güve yeniği umudun havlı kumaşında.

Benim soluğum barut kokar ve de kan.
Seninki bir ağıttır kendini yerden yere vuran.

Bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim.
Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin.

Sevgimiz bir taştır yarısı gömük toprağa;
Kaldırsan böcekler görürsün altında.

Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte
Aşk da kirlenir elbet insanla birlikte.

Gözlerine derinden ne zaman baksam;
Hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam.

-Metin Altıok / Aykırı Sevda Sözleri


Flora 09 Şubat 2017 19:35

Cevap: Mutlusuzluk.
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

"Sevgili kalbim!
Neden hala apartman boşluğunun
Gün ışığı görmeyen penceresinde
Kuş sesleri beklersin."

-Ali Lidar

Ely 10 Şubat 2017 20:04

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Ses veriyorum:
“Kooooooooooork!”
çünkü dünya kötü bir yer.

artık peşini bırakacaklar, bu sözü onlardan aldım.
kimse kimseyi kovalamayacak, öldükleri anlamına geliyor olabilir.
Bunun için üzüleceğimizi hiç sanmıyorum.
yapamıyoruz. Başka türlüsün ama farklı değilsin.
Nasıl oluyor dersen, oluyor işte. Kabul et
ikimizin hayatı da başka türlü olabilirdi.
O zaman mutlu bile olurduk. Düşünsene mutlu olurduk.
Neyse ki neşeli insanlarız vesselam. Yoksa çekemezdik kendimizi.
Belki kâinatta yerimizi yadırgamışızdır. Big Bang!
Eeeeeeh, yetti beeee!
Belki kâinat yerinden sıkılmıştır. Kâinat belki yerinden
o kadar sıkılmıştır ki… Big Bang!
Dünya belki
bu sıkıntıdan doğmuştur.
Bunu sana anlatsam bilmiyorum
her şey mümkün
hiçbir şey değil.

Allah’ım sen de dünyada olsan inan ki delirirdin.
Aklıma mukayyet ol diyemem ama
kalbimi biraz korusan, fena olmazdı.
Yine de
eyvallah…

Sinem Sal - Şiir Değil Mektup

Flora 10 Şubat 2017 23:55

Cevap: Mutlusuzluk.
 
''Küçük bir mucize istiyorum.
Senin yanımda olduğun ve benim sadece sana ait olduğum bir mucize.
İkimiz için yazılmış ama ikimizin de okumadığı bir kitap, bize birbirimizi anlatan ama dinlemeye korktuğumuz bir şarkı ve hiç bakmadığımız ama içinde sadece ikimizin olduğu bir fotoğraf olsun istiyorum.

Senin hikâyende kendime bir yer arıyorum.
Belki de ikimiz için yeni bir hikâye yazmak istiyorum.
Mutlu olsam da olmasam da bu benim hikâyem demek istiyorum.
Bu dünyada tek bir hayat yaşayacaksak eğer ve sonunda biten bizim hikâyemiz olacaksa yaşadığımız hikâye de bize ait olmalı...''

-Gökyüzüne Not

Flora 11 Şubat 2017 13:44

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız, bahçeleriniz bahar görmesin.

Ely 14 Şubat 2017 00:16

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Hayat, sanki sadece ön sırada oturanların gördüğü bir şey. Biz arka sıradayız. Göremiyoruz. Duyamıyoruz. Sürekli bir işler karıştırdığımızı düşünüyorlar. Boyumuz uzun. Burası kısa boyluların fazla olduğu bir sınıf ve biz arka sıradayız. Duyamıyoruz işte. Sadece farklıyız. Sadece biraz. Çok değil. Göremiyoruz. Üstelik azar işitiyoruz.
*Kayıp İnsan Bürosu

Flora 15 Şubat 2017 15:32

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 16 Şubat 2017 02:18

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İyi geceler, mutlu uyan kelebek ;s55


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:40.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk