![]() |
Cevap: Merdümgiriz. Sonra durdum öyle biraz. Kırmızı koltuk eskiyene kadar oturdum. Ademoğlu ahir ömründe en çok oturuyor galiba. İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. "Oturmaya da kalsaydı," dediklerim de var "Keşke biraz daha öyle otursaydı," dediklerim de... En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime... Aylin Balboa - Belki Bir Gün Uçarız |
Cevap: Merdümgiriz. Hayatımın tümüne "olduğu kadar" ismini verdim. Öyle güçlü bir zırh ki "olduğu kadar". Her zaman ve her şeye, gerekli veya gereksiz söyleyiver gitsin. Kendi kendine durduğun yerde arka arkaya beş bin kere söyle istersen. Tanıdığım ve tanımadığım herkes, biliyorum ki olduğu kadarıyla yetiniyor. Dünya çirkin bir yer olsun istiyorsan, "olduğu kadar" çirkindir. Birisini çok mutlu etmek istersen eğer, "olduğu kadar" mutlu edersin onu. Olduğu kadarı seni rahatsız ediyorsa, ona yine olduğu kadar itiraz edebilirsin. "Olduğu kadar" dünyadaki bütün sorulara verilebilecek en güçlü cevaptır. Ama yine de hiçbir zaman "TAM" olarak tatmin edemez kimseyi. Özü gereği yine "olduğu kadar" tatmin etmek zorundadır. Tam değilse eksiktir, eksik "olduğu kadar" tamdır. Feyyaz Yiğit - Olduğu Kadar |
Cevap: Merdümgiriz. Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysa ki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.. Edip Cansever - Yerçekimli Karanfil |
Cevap: Merdümgiriz. Ne diyeyim allahım ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm, gocunmam da yükümden beni bilirsin. Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi. Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi. Öyle mi? Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü, ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da, işte böyle bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü. Bizim köydeki gibi. Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri. Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri. Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu, keseriz tabii bunda ne var diyor, İnsan önce bir minnet duyar. Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur, istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi. Diyor ki, boynuzlu köprü yaptırdım gelip geçmeye haliçin ortasına bak nası’ seksi. Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama vardır senin bir bildiğin illa ki. Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir, rızanın fazladan şeftalisi ne? Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı. Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık Valla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden Başlarına yık şunların bu metropolleri. Birhan Keskin - İskelede Bir Çırak |
Cevap: Merdümgiriz. Buradayım binlerce yıldır- yanımda delik deşik kaya dibimde defne, kekik açelya binlerce yıldır burada. Neler gördüm binlerce yıldır. buraya geleli : ne fırtınalar savaşlar ne yazlar kışlar. Yoruldu yanımda kaya yeşerdi, kurudu defne kekik yanımda burada. Binlerce yıl önce getirdiler beni buraya- gömdüler uyuyayım diye. Bu yontulu taşı örttüler üstüme. Uyumadım. Neler gördüm binlerce yıldır buraya gömüleli : ne sevdalar hüzünler ne baharlar güzler. Yıprandı yanımda kaya açtı, soldu açelya yanımda burada. Daha da güçlendim. Boyuna yıldırımlar düştü üstüme gökler gürledi üstüme sağanaklar yağdı üstüme. Yıkılmadım. Dimdik, sapasağlam ayaktayım burada. İnsanlar gittiler, geldiler geldiler gittiler sevdiler, öldüler- küçüldü kaya, yeşerdi, kurudu defne, kekik açtı, soldu açelya yanımda burada. Uyumadım. Buradayım binlerce yıldır. Daha da yükseldim Boyuna toprak çöktü altımda deniz doldu altıma kayalar devrildi altımda. Yıkılmadım. Dimdik, sapasağlam ayaktayım burada. Gelsin daha ne kadar varsa fırtına, savaş, yaz, kış sevda, hüzün, bahar, güz- neler gördüm binlerce yıldır burada. Eriyip gitse de yanımda kaya, yeşerir defne, kekik açar açelya yanımda burada. Gelsin, ne varsa ne yoksa- uyumadım yıkılmadım ayaktayım binlerce yıldır burada. Oruç Aruoba -ol/an- |
Cevap: Merdümgiriz. Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz, onlar aşağıda siyah kalacak! Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak! Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak! Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak! Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar. Onlar bir ömür taşlara su tutanlar. Onlar bir hatırada donmuş duranlar. Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar. Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü! Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü. Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası. Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar avam. Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan! Siz "It was very amazing" derken "and fun" Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan. Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor. Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor. darmadağınım. suyun üstünü kaplayan şeyler kolaymış, çok kolaymış dedin. oysa suda, suyun en başında üstünden atladığın, geçtiğin beyaz büyük bir hayvan yatıyordu. şimdi bunu söylemeye değecek bir şey yok. oysa, suyun üstünü kaplayan şeyler vardı. suyun üstünü kaplayan şeyleri aralayıp sudan alman gereken şeyi aldın. kolaymış. çok kolaymış dedin. [güller açtıkça kesilmeli diyor annem oysa, tabiatın kanunlarına hiç alışamadım ben. ve rüyamda çok gerekmedikçe bir şey görmem.] bir sebebi vardır, mutlaka vardır, hayyyıır diye uyanmamın bir rüyadan bu ne ki, elin olsun ıslanmıyor senin, bunca zaman neyi bekliyor, sudaki o büyük beyaz hayvan. kolaymış, çok kolaymış dedin. ecza ne? bu taşlarla bu kuşlarla bekledim, bu sırlarla bu yılları bir mucizeyi gösterecektin bana, atladığım satırları kaşlarımın yokuşunda gün akşam oldu hani ne bir mucize gördüm ne işe yarıyor kaldırım taşları. "seni kırdığım yerden beni de kırdılar. ben hiçbir cümleye ağlayamam artık seni." Senin gözlerin benim gerçeğim (sendeki telaşa onlarla inandım) bakmıyor bana,benden uzakta Aramızdaki mesafede gerilen bir teli inletiyorum seninle sesi ben duyuyorum tek, birşey duyduğu yok kimsenin benden başka. Bir hülyanın hatırasında kasıp kavuruyorum kendimi diyorlar ki, hayat yalandır, aşk da. Nasıl inanırım,o; olmak istemiş de olmamış bir yarım nefes gibi şuramda. Sana dokunamayacak kadar ürkek kalmış olduğum bu mesafeden dön/erken sen önce ayaklarının gerçekliğine inandır beni, inanmak istesem de senin gidişin yalandır bende. Birhan Keskin - Öteki |
Cevap: Merdümgiriz. Sonra buradan giderdim bir hiç için, nasıl hiç nedensiz dökülüp de yollara vardımsa şu doğa kucağına ve birden buralı doğumlu, buralı yaşamışlı nasıl duyabildiysem benimi, öyle kolayca bir başka belde de kabullenebilir beni ve hep bulurum yeni güneşler, yeni dağlar, yeni denizler, yeni sevi titreşimleri, hiç yardımsız. Düşüneceğim bu buluntuların ne kadar sonsuz olacağından başka hiçbir şey ve yaşamın tüm kolaylığı içindeki erişilmez gizem ve güçlük... – Bir kelebeğin insanlara çok doğal görünmesine karşın, doğanın onu o denli uyumlu yaratabilmek için belki de düşlenemeyecek nicelikte zorlukları göğüslemişliği. Bu çok hızlı bir müzik ritmi benzeri, beynimi kazacaktır, ya da bir ılık rüzgar gibi okşayıcı olacaktır benim için. Korkunç kokular saçan, renk cümbüşü içinde, çekiciliği kavranamaz çiçekli yolların, sürekli kuşkucu yolcusu kimliğinde belirlenemez miyim? İncecik tahtalar üstünde, neredeyse denizin üstünde, ortasında yürüyormuş duygusu yaratan iskelelerin, ayakları kaydırma olasılığı için korkarak, geceleri sakınımlı adımlar sıralayan bir deniz gecesi ya da denizi tutkunu olarak sürüklenemez miyim? Hep yürüyen biri olmak istenmez, yürümek sürekli izlenimdir, duraklamak ve düşünceyi beklemektir yolun varlık kanıtı. Dural bir yol isterim, öyle bir yer ki hem yürüyüş duyumunu yaşatacak hem de duruk. Orada, motorları geçen işleyişiyle beynimin, yalanlar, gerçekler, düşsellik, geçmiş, olacaklar, tüm olasılıklar, göksellik, yersellik, erlik, dişilik, hünsallık, görülenler, görülemeyenler, yaşadıklarını sananlar, hiç yaşamayacaklarını sezenler, göreceli tutuncalar bularak onlara sarılıp ana memelerini bırakmak istemeyenler örneği yaşamlarını sürdürmekte bekinenler, ışıklı hayatlar, karanlıklara gizlenenler, seçmeler, vazgeçmeler, değişimler, tanrılılar, tanrısızlar, yakaranlar ilençleyenler, yeni canlar yaratmak için çırpınanlar, yarattıktan sonra pişmanlıkla yananlar, bu olayı unutmuş olanlar, kendilerini bile sürükleme gücünden yoksun insana dönüşebilecekleri daha tohumken yokedenler, çılgınca arzulayanlar, arzularını gizleme zorunluluğu duyanlar, taşıdıkları gizil güçten habersiz olanlar, en yüce sevgileri düşleyenler, sevgi sözcüğünü silenler, yine yazanlar, yazgı diye ölümü bekleyenler, yaşamlarının son bulacağına başkaldıranlar, elleri ve gözleri göğe çevrili o en büyüğün ellerini tutacağını ve göz kapaklarını okşayacağını umanlar – üzerine, üzerinde sonsuz düşün gidiş gelişleriyle kıvranabilirim... Kasım, 1979 İstanbul Metinler - Nilgün Marmara |
Cevap: Merdümgiriz. Yorulduk. Şu asırdaki kabalıktan, fena işlerden, savaşlardan, altı üstü bir ömür hayatlarda kopan dev kıyametlerden... Yalnız da değiliz, şairler de bize eşlik ediyor. İsmet Özel, "Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan." diyor. Yorgun bir geceden, güzel bir sabaha günaydın diyebilmek umuduyla.. |
Cevap: Merdümgiriz. Bu yasa erdirdin beni,gençtim almadin canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak* büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde* bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan* o berrak sayfada gezindirsem diye* ölmedim, bir gençlik ölümü sakli kaldi bende.* Vakti vardiysa askin,onu beklemeliydi* genç olmak yetmiyordu fayrap sevismek için* halbuki ask,baska ne olsundu hayatin mazereti* demedim dilimin ucuna gelen her ne ise* vay ki gençtim* ölümle paslanmis buldum sesimi.* Hata yapmak* firsatini Adem’e veren sendin* bilmedim onun talihinden ne kadar düstü bana* gençtim ve ben neden hata payi yok diyordum hayatimda* gergin bedenim topraga binlerce fiskini saplar idi* haykirinca çeviklik katardim gökyüzüne* bir düsü düslere dalmaksizin kavrayarak* bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini* tanidim Ademoglu kimin nesiymis* ter döküp soru sormak nereye sürüklermis kisiyi.* Çesme var,kurnasi murdar* yazgim* kendi avcumda seyretmek kirgin aksimi.* Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim* nehrin ugultusu da olur,dallarin hisirtisi da* gözyasi,çig tanesi,gizli dert veya verem* ne fark eder demisim* bilmeden farki istemisim.* Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine* arastadan irmaklara çarkettiren darginlik!* Yola madem* çöllerdeki satrabi yalvartmak için çikmistim* hava bozar,yüzüm egik giderdim yine* yaza dogru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar* yola devam ederdim.* Gençtim iste sehrin o yatik raksindan incinen yine bendim* gelip bana çatardi o ruh tutusturucu yalgin* onunla ben* hep sevisecek gibi baktik birbirimize.* bir kez öpüsebilseydik dünyayi solduracaktik.* Oysa bu sürgün yeri,bu pitrakli diyar* ne kadar korkulu yanki bulagelmis gizlerimizde* hani yok burda yanlisi yoklayacak hiç aralik* bütün vadilere indik bir kez öpüsmek için* kalmadi hiç bir tepe çikilmadik* eriyeydik nesteren köklerine sindigimizce* alici kus pençesiyle uçarak arinaydik* ah,bir olaydi diyorduk vakar da yoksanaydi* dogruydu böyle kan telef olmasin diye çabalamamiz* ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladik* gönendi dünya bundan istifade* dünya bayindirladi:* Bir yakis,bir yanis tasarimi beride* öte yakada bir benî adem* her gün küsülü kaldik.* Bunca yil bu gücenik macera beni tutuklu kilan* artik bu yasa erdirdin beni,anladim* gençken almadin canimi,bilmedim* demek gökten agsa bile tohum yürekten düsecekmis* çünkü hataya bagisik büyük hatadan beri nezaret yer* çig tanesi sanmak ne cüret,gözyasiymis* insanin insana raptoldugu cevher.* Simdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi* tasinacak suyu göster,kirilacak odunu* kaldi bu silinmez yasamak suçu üzerimde* bileyim hangi suyun sakasiyim ya rabbelalemin* tütmesi gereken ocak nerde? *İsmet Özel - Münacaat |
Cevap: Merdümgiriz. Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne - üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun ? Ahmed Arif - Anadolu |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:25. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk