IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Mart 2009, 22:21   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sinop İli Hakkında Bilgiler




Sinop Türbeleri



Tayboğa Türbesi (Seyyit Bilal Türbesi) (Merkez)

Sinop il merkezinde, yarımadanın en yüksek yeri olan Seyit Bilal (Hıdırlık) Tepesi’nde bulunan türbenin Hazreti Hüseyin’in soyundan, yöreye kadar gelen Arap orduları komutanı Seyit Bilal’in şehit olduğu yerde yapıldığı Salim Tezkiresinde yazılıdır. Ancak bunun doğruluğu kesinlik kazanamamıştır. Türbeye yanlış olarak Bilali Habeşi Türbesi denilmişse de bunun gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.


Türbeye Kırım Savaş Şehitliği ile Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin içerisinden girilmektedir. Bu türbe Selçuklu Komutanı Tayboğa’ya (Tayyubi) aittir. Tayboğa’nın oğlu Beklemiş tarafından 1280 yılında yaptırılmıştır. Değişik zamanlarda onarım görmüş ve özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır.


Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin sol tarafında bulunan ve camiden içerisine girilen türbe, kesme ve moloz taştan 8.50x10.85. m ölçüsünde yapılmıştır. Türbe içerisinde üç sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalardan birisinin Seyyit Bilal’e ait olduğu söylenmektedir. Diğer mermer sandukanın iki yanında kitabeler bulunmaktadır.


Kitabe:


“Ey Tanrım, bu türbenin sahibi Yaş Beyi diye anılan Hoca Ebu Bekir oğlu Oğul Beyoğlu İlbaşmış’ın oğlu Emir Tayboğa’yı mağfiretine mazhar et. Rahmetli Tayboğa’nın oğlu Emir Beygelmiş h.697 (1297) yılı Recep ayı tarihinde bu makamın imarını emretti.”


“Dünyasında insanın artırdığı, eksiklikten başka bir şey değildir: Öz bayırdan gayri, kazancı da hüsraban ibarettir. Elde edilen her sene, kökü olmayan bir taddır. Çünkü manası, hakikatte yokturlar. Ey çabalaya çabalaya dünya yıkıntılığını onaran, Tanrı hakkı için söyle, ömür yıkıntılığı için bayındırlık var mıdır. Dünyadan ve onun süsünden el çek. Önünde sonunda duruluğu bulanıklıktır. Kavuşma ise ayrılmadır.”


Türbedeki diğer sandukaların kime ait oldukları tespit edilememiştir. Büyük olasılıkla bunlar aynı aileye mensup kişilere aittir.



Gazi Çelebi Türbesi (Merkez)


Sinop il merkezinde bulunan Gazi Çelebi Türbesi büyük dedesi Muinüddin Süleyman Pervane’nin yaptırmış olduğu medresenin sağ tarafında, küçük bir bahçe içerisinde bulunmaktadır. Buraya medreseden küçük bir kapı ile girilmektedir.


Muinüddin Süleyman Pervane’nin 1277’de Abaka Han tarafından idam edilmesinden sonra Gazi Çelebi Pervane oğullarının son hükümdarı olarak burada bir devlet kurmuştur.


Mezarın bulunduğu kısmın ilk yapılışında üzerinin kapalı olduğu duvardaki izlerden anlaşılmaktadır. Gazi Çelebi’nin mezar taşı Selçuklu üslubunda yapılmış uzun bir mermer sandukadır. Sandukanın baş ve ayak taşlarında Gazi Çelebi ile babasının isimleri ve ölüm tarihleri yazılıdır.


Sandukanın kitabesi:


“Bu kabir, yedi yüz yirmi iki yılında ölen Mesut Çelebi oğlu, Gazi Çelebinindir. Allah, Makamını hoş etsin.”


Sandukanın baş ve ayak taşlarında dualar yazılıdır.



İsfendiyaroğulları Türbesi (Merkez)


Sinop il merkezinde, Alâeddin Cami avlusunun kuzeyinde bulunan İsfendiyaroğulları Türbesini, kaynaklardan öğrenildiğine göre Sultan İsfendiyar Bey 1439 yılında yaptırmıştır. Türbenin üzerinde yapım kitabesi bulunmamaktadır. Yalnızca giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile “Herkes ölümü tatacaktır, en son bize geri döndürüleceksiniz” ayeti yazılıdır.


Türbe içerisinde İsfendiyaoğlu ailesinden irili ufaklı on sanduka bulunmaktadır. Bunlardan altı sandukanın üzerinde kitabeler bulunmaktadır. Bu sandukalar İbrahim Bey’in annesine (1445), İbrahim Bin İsfendiyar Bey’e (1443), İsfendiyar Bey’in kızı Sait Baht Hatun’a (1459), İsfendiyar Bey’in oğlu Yahya’ya, Celalettin Kötürüm Bayezit’a (1459), Şücaettin Süleyman Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’e aittir.


Türbe kesme taştan, 20.00x20.00 m. ölçüsünde kare planlı bir alan içerisinde 16.25x8.20 m. ölçüsündedir. Türbenin üzeri tromplu dıştan yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Türbede bezeme unsuru olmamakla beraber, sandukaların baş ve ayak taşları bitkisel bezemeli taş oyma olarak Türk mezar mimarisinin en güzel eserleri arasındadır.



Sultan Hatun Türbesi (Merkez)


Sinop il merkezinde, Hükümet Konağı’nın arkasında bulunan bu türbe halk arasında Aynalı Kadın Türbesi olarak da tanınmaktadır. Vakıf kayıtlarına ise, Sultan Hatun Türbesi olarak kaydedilmiştir. Türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabede Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun için 1391 yılında yaptırıldığı yazılıdır.


Türbe kesme taştan 8.50x8.50 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri ahşap kırma çatı ile örtülüdür. Türbe kapısı doğu kenarında olup mihrap tarafında da bir pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde iki taş sanduka bulunmaktadır. Ancak bu sandukaların kitabeleri kırıldığından sandukaların kime ait oldukları da kesinlik kazanamamıştır.



Hatunlar Türbesi (Merkez)


Sinop il merkezinde, Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin kuzey batısında bulunan bu türbede iki sanduka bulunmaktadır. Sandukaların Celalüddin Bayezit’ın oğlu İskender Bey’in eşi ile İskender Bey’in kızı Ture Hatun’a ait oldukları sanılmaktadır. Ancak sandukaların baş taşları kısmen kırık olduğundan sülüs yazılı kitabenin bazı satırlar okunamamıştır. Bunların üzerindeki tarihlere dayanılarak türbenin 1424 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.


Türbe kesme taştan 6.30x5.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür.



Devlet Hatun Türbesi (Merkez)


Sinop il merkezi dışında bulunan bu türbe içerisindeki sandukanın kitabesine dayanılarak 1458 yılında ölen Devlet Hatun’a ait olduğu sanılmaktadır.


Türbe, bahçe içerisinde moloz taşlarla örülmüş bir mezar konumundadır.



Çeçe Sultan Türbesi (Gerze)


Sinop ili Gerze ilçesi, Çeçe Köyü’nde bulunan bu türbede sekiz mezar bulunmaktadır. Bunlardan sekiz küçük mezarın Çeçe Sultan’ın kızlarına ait olduğu söylenmektedir. Diğer iki büyük mezar ise Çeçe Sultan ile Çeçe Sultan’ın oğluna aittir. Türbenin giriş kapısının kuzey duvarına bitişik olan mezarın da Çeçe Sultan’ın sancaktarına ait olduğu söylenmektedir.


Çeçe Sultan Seyit Abdullah’ın oğlu olup, asıl ismi Seyyid Muhammed’dir. Aynı zamanda bu kişinin Hz.Muhammed’in soyundan geldiği ve 12 imamdan Musa Kasım’ın torunu olduğu da rivayet edilmektedir. Çeçe Sultan Malazgirt Savaşı’na (1071) katılmış, Anadolu’nun Türkleşmesinde de büyük yararlılıkları olmuştur.


Yağbasan Türbesi (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçesi Yağbasan Köyü Alan Mahallesi’nde bulunan bu türbenin kitabesinde Süleyman, Polat, Kutluşah ve Emir-Ül Kebir Hasan Bey’in isimleri geçmektedir. Kitabesinden öğrenildiğine göre türbe 1395 yılında yapılmıştır.


Türbe kare kaideli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarlar moloz taş ve kireç harçla yapılmıştır. Doğu yönünde küçük bir kapısı bulunmaktadır. Günümüzde kubbenin üzeri yıkılmış ve harap bir durumdadır.

Alıntıdır

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 20 Mart 2009, 22:23   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop İli Hakkında Bilgiler




Sinop İklim Verileri
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İklim Verileri


Sinop, Doğu ve Batı Karadeniz iklim özellikleri*nin içiçe geçtiği bir yöredir, ilde mevsimler arası sıcaklık farkları pek büyük değildir, ilin kuzey kesiminde Karadeniz iklim tipi görülür, güney kesimlerinde ise Karadeniz ikliminin etkisi giderek azalır. Burada yağışlar azalır, sıcaklık düşer ve bozkır ikliminin etkileri görülür.

Sıcaklık


Sinop İl Merkezinde yıllık sıcaklık ortalaması 14 derece, en yüksek sıcaklık 29.4 derece, en dü*şük sıcaklık -2 derecedir. Yıllık nispi nem ortalaması % 78''dir.


Alıntıdır

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 03 Nisan 2009, 03:27   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop İli Hakkında Bilgiler




Sinop Sözlü Tarih

Bey kızı söylencesi:Sinop Beylerinden çok güzel bir kızı vardır.Dönemin ünlü bilginlerinden ders alan kız,ilmiyle çevresinin ilgi ve hayranlığını kazanmıştır.
Günün birinde bey,kızını evlendirmeye karar verir.Ülkesinin her yanına tellallar salar:
"Kızımla evlenecek yiğit,kızım gibi bilgili olmalıdır.Üç ay sonra yapılacak sınavda kızım tek soru soracak ,bilen damadım olacaktır.
Ülkenin kendine güvenen beyleri delikanlıları büyük bir hazırlığa girişir.Gün gelir çatar herkes kızın karşısına dizilmiştir.Aralarında saz benli bir delikanlı dikkatini çekmiştir.Herkesin heyecanına karşın delikanlı bir an gözleriin kızdan ayırmaz,kız da onu görmüş ve dikkatini çekmiştir.
Sınav başlar kız sorusunu sorar"Evrende bilgiden üstün ne vardır?" Herkes sırayala yanıtlar.Sıra saz benizli delikanlıya geldiğinde gözlerini kızın gözlerinden ayırmadan "Sevda vardır ,sevda sultanım" der."Bilgiden de üstün Sevda vardır,Bilim sözdür,sözde kalır,bilim bilgidir,öğrenilir,Sayıysa sayı,Ölçüyse ölçüdür.Ama sevdan ne gözde ne kitaplardadır.Şu anda ben oyum.Sevdanın ta kendisiiym.bunu benden başka kimse bilemez,kimse de ıkumakla öğrenmekle benim gibi olamaz."Sınavı kazanmıştır,görkemli bir törenle evlenip muradına ereler.
Sarı kum gölü söylencesi
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
ir zamanlar, günümüzdeki Sarıkum Gölü'nün yerinde bir köy vardır.Günün birinde köye bir derviş gelir.Bir kaç kapı dolaştıktan sonra evinin önünü süpüren bir kadına "Açım beni doyur" der. Kadın kocasının değirmene gittiğini,unları,katıkları bulunmadığını çocuklarını kandırmak için ateşe külden çörek attığını söyleyince ermiş onu getirmesini söyler.Kadın getirir.Ermiş çöreği kırar,Çörek mis gibi buğday ekmeği olmuştur. "Çocuklarına ver yesinler" deyip kadını atının terkisine alır.Ardına bakmamasını söyler.Biraz gittikten sonra kadının aklına çocukları gelir.Dönüp bakar ki köy sular altında.Ağlayıp dövünmeye başlar.Sözünü tutmadığı için ermiş "taş ol" diye onu kargışlar.Kadın attan düşer,taş olur,köyün yerinde de Sarıkum Gölü oluşur.
Gazidere Çayı üzerindeki Kayalara ilişkin söylenceSinop'tan Boyabat'a Gazi Dere Çayı Üzerindeki bir köprüden geçilerek girilir.Köprünün batısında birbirine çok yakın iki kaya kütlesi dikkati çeker Gazi dere çayı bu iki kaya arasından sıkışarak geçiyor gibidir.Soladaki daha eğimli ve alçak kayaya ilişkin söylence şudur: Düşmanlaradan kaçan Hz.Ali bu kayanın önlerine gelir.Kaya geçit vermez. Düşmanlar yaklaşmaktadır.Hz.Ali Kılıcını çekip vurur,yarılan yerden karşıya geçer.Düşmanları öte yanda kalmıştır.Daha alçak kayadaki at izlerinin o günden kaldığına inanılır.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 03 Nisan 2009, 03:28   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop İli Hakkında Bilgiler




Sinop - Gelenek ve Görenekleri

Âdet, gelenek ve töreler bir toplumun kültürünü oluşturan önemli yapı taşlarıdır. Kültürel yapı içinde geçiş dönemleri önemli bir yer tutar. Doğum, evlenme ve ölüm üç önemli geçiş dönemidir. Sinop'ta yapılan derlemeler sonucunda bu geçiş dönemleri çevresinde oluşmuş pek çok gelenek tespit edilmiştir.
Doğum Âdetleri :
Doğum geçiş dönemlerinin birincisidir. Sinop'ta doğum âdetleri genel hatlarıyla şöyledir:
Yörede bebek bekleyen kadına "yüklü", "gebe" veya "hamile" denir. Çocuğu olmayan kadın ve erkeğe ise "kodaksız" ya da "kısır" denilmektedir.
Her yörede olduğu gibi Sinop'ta da ailelerin çocuğunun olması önemli bir olaydır ve evliliğin ilk gününden itibaren çiftlerin bir an evvel çocuğu olması için geleneksel bazı yöntemler uygulanır. Örneğin ilk çocuğun erkek olması için yeni gelinin kucağına erkek çocuk verilir, yatağında erkek çocuk yuvarlanır.
Çiftlerin uzun süre çocuğu olmadığında çocuk olması için uygulan pratikler de şunlardır :
- Yatıra, türbeye gidilir, adak adanır. Türbe etrafında namaz kılınır.
- Doğuma engel olduğu düşünülen rahim eğriliğini gidermek için kadın baş aşağı tutulur.
- Gebe kalınması için rahime kirli koyun yapağından yapılan ilaç, çıra ya da menekşe kökü konur. Çıranın meziri burnundan çıkarsa bir kusur olmadığı anlaşılır.
- Tavuk gübresi kaynatılıp kadın onun buğusuna oturtulur.
- Kadının uşaklığına (rahime) ebegümeci konur.
- Kadının üç kere beli çekilir, kasıkları bağlanır.
- Rahim kapalıysa şiş salınır.
- Çocuğu olmayan kadına hacdan getirilen deve eti yedirilir.
- Hacda tavaf yapılırken okuya okuya bir ipe düğüm atılır. O ip de çocuğu olmayan kadının beline bağlanırsa kadının çocuğu olacağına inanılır.
- Kadın yıkadığı giysinin buğusuna oturur.
- İncir yaprağının buğusuna oturur.

Bunun dışında kadın sık sık ölü doğum yapıyorsa doğacak çocuğun yaşaması için hamileyken çocuk türbeye satılır. Çocuk doğduğunda erkek olursa "Satılmış", kız olursa "Satı" ismi verilir.
Düşük olmasının nedeni ise kadının sütünde "südümiyen" olmasına bağlanır ve buna inanılır. Böyle durumlarda ise çocuk için boy hamaylısı yapılır. Bu yapıldığında "ümmü sübyan"ın çocuğu boğmayacağına inanılır. Çocuk doğana kadar boy hamaylısı kadının üzerinde durur. Doğduktan sonra çocuğun yastığının altına konur.
Kadın gebeliğini yaşıtları arkadaşlarına söyler. Ailedekiler ise gebeliği ancak kadının karnı büyümeye başladığında anlarlar.
Yörede aşerme "aşyerme" olarak adlandırılıyor ve gebelik sırasında kadının canının bir şeyler istemesi olarak tanımlanıyor. Bu dönemde gebe kadının canının istediği şeyi mutlaka yemesi gerekir. Yemediği ya da yedirilmediği takdirde doğacak çocuğun bir yerinin eksik olacağına inanılır.
Ayrıca gebe kadın aşerme sırasında gizli olarak kiren (kızılcık) ve elma yerse veya onları saklarsa, bunlarla vücudunun neresine dokunursa doğacak çocuğun vücudunun o kısmında bunların izi olacağına inanılır.
Gebelik sırasında doğacak çocuğun dış görünüşünün oluşturulması anlamında da bazı pratikler uygulanır. Örneğin, gebe kadın çocuğunun kime benzemesini istiyorsa ona bakar. Gökyüzüne bakan kadının çocuğunun gözünün mavi, gök üzüm ya da gök bir şey yenirse gözlerinin yeşil olacağına inanılır. Gebe kadın kocasını çok severse çocuk kocasına, annesini çok severse annesine benzeyeceği inancı vardır.
Anadolu'nun genelinde olduğu gibi Sinop'ta da erkek çocuk aileler için önemlidir. Bu nedenle doğumdan önce çocuğun cinsiyeti merak edilir. Gebe kadının dış görünüşünden ve yapılan bir takım pratiklerle çocuğun cinsiyeti öğrenilmeye çalışılır. Bunlardan bazıları şunlardır :
- Gebe kadına elini uzat dendiğinde elinin içi yere bakarsa çocuk oğlan, yukarı bakarsa kız olur.
- Kadının karnı sivri olursa çocuk oğlan, yayvan olursa kız olur.
- Bebek sağ tarafta olursa oğlan, sol tarafta olursa kızdır.
- Doğacak çocuk kızsa kadın zayıflamaz, oğlan taşıması zor olduğu için zayıflar.
- Doğacak çocuğun erkek olması için kocasının uçkuru kadının beline bağlanır.
- Gebe kadının haberi olmadan odadaki minderlerin birinin altına makas, diğerinin altına bıçak konur.
Makas olana oturursa çocuk kız, bıçak olana oturursa oğlan olur.
- Doğacak çocuğun erkek olması için horoz kesilip sıcakken ödü yutulur.

Doğum eskiden ve kısmen günümüzde de köy ebeleri tarafından yaptırılır. Evin bir odasında doğuma yardım edecek birkaç kişiyle birlikte köy ebesi doğumu yaptırır. Ancak zaman zaman doğum zorlaşır. Gebelik sırasında yatakta kocanın kadının üzerinden geçmesinin ya da kadının gebelik sırasında kapı eşiğine oturmasının doğumu zorlaştıran nedenler olduğuna inanılır.
Bu durumlarda doğumu kolaylaştırmak için şu pratikler uygulanır :
- Kadın odada gezdirilir.
- Çarşaf, yorgan, battaniye gibi şeyler içinde sallanır.
- Su üzerinden, küfe üzerinden, eşikten atlatılır.
- Makas ağzı açılır. Ebe kadın saç bağını, saç örgüsünü açar, düğmeler çözülür.
- Kocasının avucundan ya da ayakkabısının içinden Fatma ana denilen otun bekletildiği su içirilir.
- Doğum odasına giren kadınlar gebe kadının sırtını sıvazlar, "köy göçtü sen de göç" diyerek doğumun kolay olmasını dilerler.
- Odaya giren kişi bir şeyin dikişini söker ve "ben geldim sen de gel" der.
- Gebe kadın gebeliği sırasında dikiş dikmişse doğum yaparken eteği sökülür.
- Kadının kocası çağırılır ve kadının üzerinden üç kere geçirilir.
- Kadının saçında iğne, toka varsa açılır, yakasındaki ip çözülür.
- Sandıkların kilitleri açılır.

Bebek doğduktan sonra yıkanır ve tuzlanır. Doğumdan sonraki en önemli işlem bebeğin göbeğinin kesilmesidir. Göbek pamuk ipliğiyle bağlanır. Bir ayakkabı ya da lastiğin (ayağa giyilen) üzerinde jiletle kesilir. Göbeğin üzerine kurumaması için anne sütü damlatılır ve "goğorsu" denilen yakılmış beyaz bezin külü konur. İki günde bir ya da her gün göbek düşene kadar bu işlem tekrarlanır.
Göbeğin kesildiği makas çocuk erkekse, kalbi askılı olsun, çalışkan olsun diyerek duvara asılır. Çocuk kızsa makas, gezgin olmaması, eve bağlı olması için minder altına konur.
Doğumu yaptıran ebeye doğumdan sonra kibrit ve sabun verilir. Çocuğun kırkı çıktıktan sonra da para verilir.
Doğum sonrası loğusayı ziyarete gelenlere ikram etmek için bebek kız olmuşsa katlama yapılır, erkek olmuşsa çörek gömülür. Küle gömülen çörek "oğlan çöreği" diye dağıtılır.
Uzun yıllar çocuğu olmayan ya da ilk erkek çocukları dünyaya gelen aileler, çocukları olduğunda yaşlı kadınları toplayarak "beşik düğünü" yaparlar. Kadınlar beşiği düzerler. Bebek uykulu olsun, uyusun diyerek kadınlardan çok uykulu olan birisi bebeği beşiğe yatırır.
Loğusa kadın ve bebek kırkları çıkana kadar yalnız bırakılmazlar. Bunun nedeni bu dönemde anne ve bebeğe şeytanın çok ilişeceği ve doğum yapan kadının mezarının kırk gün açık olduğu inancıdır.
Loğusa kadın ve bebek yalnız bırakılmaları gerektiğinde yanlarına su ve süpürge konur. Bebek yalnız bırakılacaksa beşiğine süpürge dayanır, başının altına süpürge teli konur, beşiğin altına ekmek konur. Çocuk mama, yemek yiyene kadar da o ekmek oradan alınmaz.
Kırk içinde çocuğun üzerine âdetli kadın gelirse "ürfiye", "urufe" olur. Buna "kabar" da denilir. Çocuğun vücudunda kızarıklıklar olur, darı gibi lekeler çıkar. Bu durumda çocuğun yıkanacağı suya darı atılır ve çocuk bu suyla yıkanır. Bunun dışında çocuğun vücuduna katran sürülür ya da buğday anızının külü vücuda serpilir.
Çocuk doğduktan kırk gün sonra loğusa da bebek de kırklanır. Ancak kırklama yapılana kadar bebek ve kadın sık sık yıkanır.
Kadın bu kırk gün boyunca âdet görür. Buna "çocuk âdeti" denir. Kırk gün dolunca "kırk kazanı" konur. Kazanın içine kırk taş atılır. Buna "kırk taşı" denir. Aynı zamanda kırklama suyuna gümüş yüzük, para, iğne atılır. Bunu yaşlı bir kadın yapar, para ve iğne kırklamdan sonra bu kadına verilir. Bu su elekten geçirilir ve kırk kaşık su konur. Artan su loğusanın ve bebeğin gittiği her yere serpilir.
İki kırklı kadın bir araya geldiğinde "kırk baskını" olacağı inancı vardır. Bu durumda çocuk ilerlemez. Kırk baskını olmaması için bebeklerin iç göynekleri değiştirilir, iki kadın birbiriyle öpüşür ve iğne değiştirirler. Baskın durumunda ise kadınlar birbirlerinin çocuklarını emzirirler.
Evlenme Âdetleri
Evlenme, iki kişinin birlikteliğinin başladığı bir olay olması açısından toplumlarda en fazla önem verilen geçiş dönemidir ve bu anlamda çevresinde pek çok âdet, gelenek ve inanç oluşmuştur.
Sinop'ta genel olarak isteme usulü evlilik görülmekle birlikte kaçma ve yörede değiş olarak adlandırılan evlenme türleri de mevcuttur. Kaçma ve değiş başlık parasından kurtulmak için başvurulan evlilik türleridir.
Evlenme yaşına gelmiş oğlu olan anneler akrabaları, komşuları aracılığıyla kız ararlar. Bu arayış sonunda bulunan kızı görmeye oğlanın annesi ve yakınlarından birkaç kadın habersiz giderler.
Kız beğenildiği takdirde oğlan evinin erkekleri Cuma gecesi, Pazartesi gecesi gibi hayırlı günlerde kızı istemeye giderler. Kız istemeye gitmeye yörede "düğürlüğe gitme" denir. Birbirine dünür olan kişiler de "dünürşü" denilmektedir.
Kız istemeye gidilirken, oğlan tarafı çiftlenecekleri için çift katlama götürülür. Kız tarafının vermeye gönlü varsa onlar da oğlan tarafına çift katlama verir. Tek katlama verdiği takdirde kızı vermeye gönülleri yok demektir. İlk istenişte kız verilmez. Oğlan evi birkaç kez kız isteme işini tekrarlar.
Kız istendikten sonra söz kesmeden önce kızın uğurlu olup olmadığı denenir. Eğer tavuklar külük olursa, inekler güve gelirse o kız istenir.
Son istemede söz de kesilir. Söz aile arasında olur. Oğlan tarafı gelirken şeker getirir. Aynı zamanda on ya da on beş tane katlama götürür. Buna"söz katlaması" denir. Getirilen şeker söz kesildikten sonra kız tarafından dağıtılır. Kız şekerleri dağıtırken bir taraftan da orada bulunanların ellerini öper. Ellerini öptüğü kişiler de şeker kutusuna bahşiş atarlar. Bu paralar kızın olur ve çeyizi için kullanır. Sözde kız tarafı bir liste yapar ve oğlan tarafına verir. Aynı zamanda başlık miktarı ve nasıl verileceği de sözde konuşulur.
Nişan kız tarafında olur. Geçmişte nişanda yemek verilirken günümüzde misafirlere üzümle şeker dağıtılıyor. Nişan günü oğlan tarafı kız tarafına nişan bohçasını götürür. Bu bohça da yüzük de olur. Kız tarafı da daha sonra oğlanın bohçasını götürür.
Nişanla düğün arasının fazla uzun olmaması istenir. Oğlan evinin büyükleri hazır oldukları zaman kız evine düğün zamanını ve nasıl yapılacağına konuşmak üzere "düğün sözü"ne giderler. Düğün sözünde kızın kardeşlerine "kardeş yolluğu" verilir. Bunun miktarı ise daha önce sözde konuşulmuştur.
Bu konuşmayla düğün kurulduktan sonra oğlan evi düğün hazırlıklarına başlar. Davulcusunu, zurnacısını, köçeğini tutar.
Düğünden önce yörede "çeyiz düzme", atkı attırma", ya da "döküm alma" denilen düğün alış verişi yapılır. Bu alış verişte gelinin eksikleri tamamlanır, takılar, elbise, mintan, ayakkabı, gelinin yakınlarına hediye, damada pantolon, ayakkabı, gömlek alınır. Genel olarak "muamele" denilen resmi nikah da bu günde yapılır.
Düğüne çağrıya "okuma" denir. Düğüne çağrı yapan kişi çağrıyı yaparken helva dağıtırken bunun yerini günümüzde şeker almıştır.
Üç gün süren düğün "çuval ağzı açma"yla başlar. Oğlan evinde düğünün ilk günü odanın ortasına bir çuval konur. Onun ortasına da bir oklava çakılır. Bir de elek konur. Gelinle damat zengin olsun diye eleğin içine de para atılır. Gelenler çuvaldan un alıp eleğin içine dökerler.
O gün yeme içme yapılır, misafirlere yemek verilir. Gelinle damat düğünden sonra o parayı unun içinden ayırırlar.
Ertesi gün kız evinde kına gecesi olur. Kınayı oğlan evi götürür. Kınayla birlikte tepsiye basılmış helva götürülür. Helvayı kızın dayısı keser. Nişan yüzüğü de helvanın ortasına konur ve bıçakla helvayı keserek yüzüğe kadar gelinir. Burada bıçağın helvayı kesmediği söylenir ve bahşiş istenir. Orada bahşiş verilir. Eğer bahşiş az gelirse bıçak kımıldamaz. Bahşiş fazlalaşınca helva kesilir. Helva gelen misafirlere dağıtılır ve artan da gelinle birlikte oğlan evine gider.
Gelin kına yakılması için ortaya getirilir ve ağlatılır. Kınayı biri kız tarafından, biri oğlan tarafından iki genç kız yakar. Bu kızlardan hangisi kınayı daha çabuk alıp gelinin eline koyarsa o tarafın sözünün üstün olacağına inanılır. Aynı zamanda bu kızların da kısmetinin çabuk çıkacağı inancı vardır. Kıza kına yakıldıktan sonra kına tası dolaştırılır ve herkes bu tasa para atar. Atılan paralar kınayı karan ve tası dolaştıran kadının olur.
Kınanın ertesi günü gelin alma olur. Gelini başı bozulmamış bir kadın giydirir. Yine başı bozulmamış bir kadın kızın başını örer. Bu saç örgülerine "minik" denir. Gelinin başı örülürken damat bağlanmasın diye kızın saçına kilit takılır. Bu kiliti gerdekte damat açar.
Aynı gün damat giydirme töreni de yapılır. Dışarıya çıkarılan damat ve sağdıcın çevresine misafirler toplanır. Davullar zurnalar çalınır, silahlar atılır. Damadın giysileri önce oynatılır daha sonra ailenin büyükleri tarafından giydirilir.
Oğlan evinden gelin almaya kalabalık bir topluluk gelir. Gelin almacı kadınlar kız evine gelince eve girerler. Girdikten sonra gelin oturaklı olsun diyerek önce otururlar. Daha sonra da "oyun atarlar" kalkar oynarlar. Oğlan tarafı kız evinden küçük bir şey çalar ve bunu damada verip bahşiş alırlar.
Gelini evden erkek kardeşi çıkarır. Çıkarmadan önce gelinin beline kuşak bağlar. Kuşağı bağlamak için oğlan tarafından bahşiş alır.
Gelin evden çıkarken kızın kardeşi kapıyı tutar ve bahşiş alır. Buna "kapı parası" denir. Gelinle birlikte oğlan evine kızın kardeşi ve iki kadın gider. Gelinin evden çıkarılışı sırasında bazı pratikler uygulanır :
- Gelin evden çıkarılırken bütün kötü huyları burada kalsın, orada yenilensin düşüncesiyle ocağa tükürttürülür.
- Kapıdan çıkarken kapının üst tarafına bıçak sokulur.
- Kapıdan çıkarken gizlice gelinin beline bıçak ve tabanca sokulur.
- Gelinin başından şeker, para serpilir.
- Gelinin ağzına şeker verilir.

Kız evi sağdıç annesine kül, çivi, ekmek, oklava bir de çanak verir. Çivi,kızın eve bağlanması için oğlanın evine çakılır. Kül, ocağın küllenmesi için ocağa dökülür. Ekmek, bereket getirmesi için tekneye bırakılır. Gelin ağladığında sesi duyulmasın diye oklava da çanağa vurularak ses çıkartılır.
Yol boyunca kızın bindiği araba öküzün nalı düştü diyerek düştü diyerek durdurulur. Bahşiş alındığında yola devam edilir.
Gelinin çeyizi de gelinle birlikte getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kızın akrabalarından birisi çeyiz sandığının üzerine oturur ve bahşiş alır. Bunun yanında çeyiz sermeye gidenler oğlan evinde sandık açılmıyor damat gelsin diyerek bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra çeyizi sererler.
Gelinin yatağı kızın yengesi tarafından ya da oğlanın halası, yengesi, yakın akrabaları tarafından hazırlanır. Yatak hazırlanırken hazırlayanlardan birisi çiftin kaç çocuğu olması isteniyorsa o sayıyı söyleyerek yatakta yuvarlanır.
Gelin oğlan evine gelince şunlar yapılır :
- Gelin arabadan inerken eline su dolu bir şişe verilir. Şişe arabanın tekerleğine vurdurulup kırdırılır. Şişeyi kıramazsa beceriksiz, sönük gelin denir.
- Oğlan evine gelen gelin kayınpederi bir şey adamadan arabadan inmez.
- Eve girerken gelinin eline bir kaşıkla yağ verilerek evin dış kapısına sürdürülür.
- Eve girerken gelinin önüne bir iskemle konur. Gelin iskemleyi ayağıyla devirirse geçimsiz, eliyle alıp bir kenara koyarsa geçimli olur denir.
- Gelinin odasının kapısının iç ve dış kısmına gelin odaya girerken kaşık sokulur.
- Kapının önüne süpürge konur. Gelin süpürgeyi ayağıyla iterse uğursuz, bir şey bilmiyor, eğilip alıp bir kenara dayarsa gelin becerikli olacak denir.
- Gelin eve gelince damat merdivenlere çıkar ve gelin damadın bacağının arasından geçer. Bu damadın bağlanmaması için yapılır.
- Gelin oğlan evine geldiğinde kaynana ya da yaşlı bir kadın gelinin ayağına keşkek serper, su döker. Keşkek bolluk bereket simgesidir. Bu atılanlardan herkes toplar ve ambarına atar.

Gelin eve girince odasına götürülür. Yatsıdan sonra da damadı arkadaşları ve sağdıcı eve getirirler. Damadı odaya halası ya da yengesi sokar. Odaya girerken sırtı yumruklanır. Çiftin gerdeğe girmesine"odalamak" denir.
Damat odaya girdikten sonra ikisi birlikte iki rekat namaz kılarlar. Gelinin evinden getirdiği yiyeceklerle odada bir sofra hazırlanmıştır. Gelin sofraya oturmaz ve konuşmaz. Damat bunun üzerine sofraya para koyar. Bahşişi alınca gelin sofraya oturur ve konuşmaya başlar. Damat ve gelinden artan yemek ertesi sabah davulculara verilir.
Odalanmanın sabahında damat pencereden silah atar. Bunu duyan sağdıç davul ve zurnayla kapının önüne gelir. Damat omuzunda havlu takılı olarak dışarı çıkar. Dışardakilerin ellerini öper.
Düğünün ertesi gününe "duvak" ya da "semet" denir. Bugün bütün komşular, akrabalar toplanır. Duvağa "kız halkı" denilen kız tarafı da gelir. Eğer düğünden önce gelinle ilgili söylentiler olmuşsa gelinin çarşafı ortada oynatılır.
Duvak serpildikten sonra gelin, kaynana ve kaynatasının ellerine öper, onlar da ona bahşiş verirler , gelin de onlarla konuşmaya başlar.
Düğünden sonra kız tarafı gelinle damadı "üç geceliğe" çağırır. Buna "kırıtma" da denir. Burada damada helva kestirirler. Damat helvayı kesmez, bıçağı ortaya bırakır. Kız tarafı damada bir canlı bir cansız bahşiş verince helvayı keser.
On beş gün sonra da kız baba evinden gelip kendisini alan birisiyle "evilliğe" gider ve birkaç gün kalır. Bu gidişinde annesi kızına bir hediye verir.
Ölüm Âdetleri
Yörede gulugulu kuşu, karga ve baykuş ötmesi ölüme işaret sayılır. Köpek uluması da ölümü çağrıştırır. Bu nedenle köpeğe ekmek atılır.
Cenaze, ölüm olayının olduğu yerden kaldırılarak hazırlanan temiz bir yere yatırılır. Üzerindekiler çıkarılır, çenesi bağlanır, üzerine çarşaf örtülür. Ölünün üzerine makas konur. Bu ölünün üzerinden kedi atlamasını önlemek için yapılır. Kedi atladığında ölünün hortlak olacağına inanılır.
Cenazenin bulunduğu odanın kapısı azrailin çıkıp girebilmesi için açık bırakılır. Ayrıca odanın kapısına Azrail'in kılıcını silip gittiği inancıyla havlu asılır.
Ölünün yıkanacağı suyun üzeri cenaze suyu olduğu belli olması için örtülür. Ölünün artan suyuyla da baskın olan kişiler yıkanır. Bunun baskını iyi edeceğine inanılır. Daha sonra ölünün yıkanacağı suyun ısıtıldığı kazan ölünün ruhunun oraya geleceği inancıyla ters çevrilerek ölünün yıkandığı yerde bırakılır.
Cenaze töreninden sonra yola kaplar içinde helva, zeytin, ekmek gibi yiyecekler konur ve cenazeden dağılanlar bu yiyeceklerden birer lokma alırlar.
Ölünün kırkında, elli ikisinde ve senesinde mevlüt okutulur.

Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
bilgiler, hakkinda, hakkında, ili, sinop, İli


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Rakun Hakkında Bilgiler Liaaa Hayvanlar Alemi 0 16 Temmuz 2012 12:26
Sivas İli Hakkında Bilgiler YapraK İç Anadolu Bölgesi 4 19 Temmuz 2009 00:50
Ardahan İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 3 03 Nisan 2009 01:56
Muş İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 3 03 Nisan 2009 01:38
Van İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 4 03 Nisan 2009 01:35