![]() |
![]() |
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Abdullah(Hz.Ebubekir) bin Kuhafe ve Fatıma bint Muhammed & Ali bin Ebu Talib İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (SAS) 20 Nisan 571 tarihinde, doğmadan önce babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetti. Dokuz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalip’in yanında, dedesinin ölümünden sonra evleninceye kadar amcası Ebu Talip’in koruması altında büyüdü. Hz. Muhammed 25 yaşında iken, iki kocadan dul kalmış, akıllı, ticaret sahibi, zengin bir hanım olan Hatice ile 596 tarihinde evlendi. Hanımının ticaret işlerini yürüttü. Çok evliliğin âdet olduğu toplum içinde Hz. Peygamber Hz. Hatice ile onun ölümüne kadar tek eşli olarak 25 yıl yaşadı. Fransız sosyologlarından Maxime Rodinson (1915-2004) Hazreti Muhammed başlıklı (Çev. Attilâ Tokatlı, İstanbul, 1994, 44) kitabında (Maxime Rodinson tarihçi, sosyolog, şarkiyatçı olarak bilinir. 1958 tarihinde Fransız Komünist Partisinden istifa etmiş ve Stalinizme karşı çıkmıştır. Fransa’da İslâmi araştırmalarıyla tanınan M. Rodinson’un kitaplarından ikisi benim tespitlerime göre Hazreti Muhammed ve İslâm ve Kapitalizm başlıklarıyla Türkçeye çevrilen eserleri vardır.). Hz. Peygamberin ilk hanımına karşı duygularını şu cümleyle açıklar: “… İlk karısına karşı ömrünün sonuna kadar derin bir saygı, büyük bir şefkat ve sarsılmaz bir şükran duymuş olduğu muhakkaktır” Hz. Peygamberin 50 yaşına kadar birlikte yaşadığı hanımı Hz. Hatice’den küçük yaşta ölen Kasım adında bir oğlu ve Zeynep, Rukiye, Ümmü Kelsum Amine ve Fatıma isimli dört kızı olmuştur (Bak: Neşet Çağatay, Başlangıçtan Abbasilere Kadar İslâm Tarihi, Ankara, 1993, 285-287; N. Çağatay, Sorularla İslâm Dini ve İslâm Tarihi, Ankara, 1997, 230-231; İsmet Demir, Hz. Muhammed’in Özel, Ailevî ve Sosyal Hayatı, İstanbul, 2003, 275-299). Fatıma Hz. Peygamberin en küçük kızıdır. 606 veya 609 yılında Mekke’de doğmuştur. En küçük kızı olması babasının sevgisinin bunun üzerinde yoğunlaşmasını doğurmuş ve bu sevgisini belirten ifadeler olarak “aydınlık yüzlü kadı anlamında” Fatımat üz-Zehra, “iffetli, namuslu kadın anlamında” Betül lakapları ile anılmıştır. Fatıma’nın çocukluğu döneminde Hz. Peygambere sevgisini belirten bazı olaylar anlatılsa da geçlik yıllarına dair fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Onbeş yaşından sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dünürcü olmuşlarsa da, onlarla evlenmesi uygun görülmemiştir. 624 yılının Mayıs ayında Hz. Ali ile (18 yaşında iken) evlenen Fatıma’nın bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Muhsin, Zeyneb, Ümmü Kelsum, Rukayye adlarında altı çocuğu oldu. Muhsin ve Rukayye küçük yaşta öldüler. Zeynep Abdullah b. Cafer ile, Ümmü Kelsum ise Hz. Ömer ile evlendiler. Ancak her iki evlilikten herhangi bir çocuk dünyaya gelmedi. Hz. Peygamberin bütün soyu, nesli Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den üredi. Peygamber terbiyesi ile yetişen Fatıma haya ve edep sahibi bir hanımefendi idi. Ev hanımı olarak da sade bir yaşayışı vardı. Ev işlerini herhangi bir hizmetçi olmadan kendisi yürütür, el değirmeninde un öğüterek evin ekmek ihtiyacını sağlardı. Ölünceye kadar da Hz. Ali’nin tek eş’i olarak yaşadı. İslâm Ansiklopedisindeki makalesinde Kasım Kufralı Hz. Ali’nin tek evli olmasının sebebini şöyle açıklar: “Ali o devirde birden ziyade kadın ile evlenmek âdet olduğu halde, Fatıma’dan başka bir kadın ile evlenmemiştir. Mamafih bu keyfiyetini biraz da Peygamberin kızına ortak olmaya layık kimsenin bulunmamasına veya Peygamberden çekinmiş olmasına hamledilmesi de mümkündür” (Kasım Kufralı, “Fatıma”, İA, IV, 518-521) Bir başka ansiklopedide aynı konunun yazarı Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir ise şu açıklamayı yapar: “… Hz. Peygamberin Fatıma’ya olan sevgisini gösteren önemli bir olay, Mekke’nin fethinden sonra Hz. Ali’nin Ebu Cehil’in kızı Cüveyriye ile evlenmek istemesi veya Ebu Cehil’in yakınlarının kızlarını Hz. Ali ile evlendirmek için Resul-i Ekrem’in iznini talep etmeleri üzerine O’nun gösterdiği tepkidir. Bu vesile ile yaptığı konuşmalarda Fatıma’nın kendisinin bir parçası olduğunu, onun üzülmesini istemediğini, Resulullah’ın kızı ile Allah düşmanının kızının bir araya gelemeyeceğini, Cenab-ı Hakk’ın helal kıldığı bir şeyi haram kılmamakla beraber bu evliliğe izin vermeyeceğini, ancak Ali’nin Fatıma’yı boşadıktan sonra bir başka kadınla evlenebileceğini söyledi… Bu olaydan sonra Hz. Ali, Fatıma’nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi cariye de edinmemiştir” (Y. Kandemir, “Fatıma”, TDVİA, XII, 219-223; Hz. Peygamberin kızı Zeyneb’in kocası Ebu’l-As da Zeyneb’in üzerine ikinci eş edinmemiştir) Babasının hastalanmasına çok üzülen Fatıma, yemekten içmekten kesilmiş, ağlayıp sızlamış olduğu Hz. Peygamberce duyulunca Hz. Peygamber Fatıma’yı yanına çağırıp “kendine ilk kavuşacak yakınının Fatıma olduğu müjdesini” vermesi üzerine sakinlemiştir. Eşine, evine, çocuklarına bağlı, becerikli, sabırlı, güzel ahlaklı örnek bir Müslüman hanımı olarak yaşayan Fatıma dinî edebiyatta da yer almış, birçok eserlerde adından bahsedilmiştir. Süleyman Çelebi’nin asıl adı Vesîlet ün-Necat olan Mevlid metninin vefat bahri (bölümü) içinde Fatıma’dan bahsedilir. Yani birçok edebî metinlerde ismi geçer. Özellikle Alevi – Bektaşi şairlerinin de Ehl-i Beyt sevgisinin anlatıldığı şiirlerinde söz konusu edilir. Kul Himmet’e ait olan iki dörtlük şöyledir: “Efendim cemalin görmeye geldim Muhammed Ali’nin nuru sendedir Ayağına yüzüm sürmeye geldim Hasan Hüseyin’in nuru sendedir… Fatıma Ana’sın cömert, gânisin İrahmet deryası gevher kânısın Cümle âşıkların secdegâhısın İlm-i ledün, ilm-i kitap sendedir” (9Cahit Öztelli, Pir Sultan’ın Dostları, İstanbul, 1984, 145) Gene Kul Himmet’in başka bir dörtlüğünde ise: “Gül kokusu Muhammed’in teridir Ah ettikçe karlı dağlar eritir Hatice, Fatıma Hakk’ın yâridir Onun katarından ayırma bizi” (Mustafa Uzun, “Fatıma”, TDVİA, XII, 223-224) Tüm Müslümanların sevgisini kazanan bu iffetli hanımefendi, Müslümanların Fatıma Ana’sı Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık 6 ay sonra 632 yılında hayatını kaybetti. Fatıma’nın Devlet Başkanına Karşı Çıkışı 632 yılı Mayıs ayı sonlarında Fatıma’nın babası Hz. Muhammed (SAS) baş ağrısıyla başlayan bir hastalığa tutuldu. Herhangi bir vasiyetname bırakmadı ve eşi Hz. Ayşe’nin odasında 8 Haziran 632 tarihine rastlayan Pazartesi günü vefat etti (Çağatay, Başlangıçtan Abbasilere Kadar, 276). Peygamberin yıkanması ve defnedilmesi aynı güm mümkün olmadı. Müslümanlar Benu Saide Sakifesi (gölgeliği) adıyla anılan alanda başkan seçimi tartışması, Ebubekir’in halife seçimi ve Ebubekir’e bey’at törenleri ile meşgul oldular. Ancak Salı günü Peygamberin yakın akrabaları yıkanmasını ve Hz. Ayşe’nin odasına defnedilmesini sağladılar (A. Vehbi Ecer, İslâm Tarihi Dersleri II (Dost Halife Dönemi), Kayseri, 2000, II. Baskı, 69 vd). İşte bu olaylar sırasında Sa’d b. Ubade (Hazrec kabilesi başkanı) Hz. Ebubekir’e bey’at etmeyip muhalefet etti. Bunu takiben Hz. Peygamber’in damadı Hz. Ali ile Hz. Ali’nin hanımı Fatıma da bey’at etmediler. Bey’at veya biat, el-ele vermek üzere yapılan akit ve muahededir. Siyasette biat: Bundan böyle seni başkan (ulü’l-Emr) tanıdım, dinî ve kanunî hükümlere uygun olan her emir ve yasağına itaat ederim diye söz vermektir (Bak: Cl. Huart, “Biat”, İA, XI, 281-282; M. Hamdullah, İslâmda Devlet İdaresi, Çev: K. Kuşçu, İstanbul, 1963, 63; Hasan İbrahim Hasan, Tarih ül-İslâm, Kahire, 1970, I, 94-100; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tari Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1971, I, 228-231). Bu uygulama 620 ve 621 yıllarında yapılan Akabe bey’atlarında yapıldı. Siyasî bakımdan onaylama anlamındadır. Babasının vefatından sonra Hz. Ebubekir’e ve onun yönetimine karşı (muhalif) olan önemli kişilerden biri Fatıma idi. Hz. Ebubekir’e bey’at etmediği gibi onunla tartıştı ve halifeye kızgınlığını, karşı oluşunu açıkça belirtti. Fatıma Hz. Peygamberin vefatından sonra sağ kalan tek çocuğu idi ve bu sebeple bazı haklarının olduğunu, halifenin bu haklarını engellediğini açıkça ifade ediyordu. Hz. Ebubekir’e çıkıp babasından kalan miras hakkının kendisine verilmesini istedi. O da Hz. Peygamberin “Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız, bıraktığımız şeyler sadakadır” buyurduğunu, bu sebeple Peygamberin bıraktıklarından kimsenin hakkı olmadığını ileri sürdü. Fatıma’nın isteğini reddetti. Bunun üzerine Fatıma halifeye hitaben: - Sen öldükten sonra sana kimler vâris olur, diye sordu. O da: - Çocuklarım ve ailem, diye cevap verdi. O zaman Fatıma esas düşüncesini şöyle anlattı: - Ey Ebu Kuhafe’nin oğlu! O halde nasıl oluyor da babamın mal ve mülküne, bizim Hayber’deki hissemize Fedek’deki topraklarımıza mirasçı oldun. Ben babamın mirasından hiçbir şey almayacak mıyım, dedi. (Ecer, İslâm Tarihi Dersleri II, 76) Hz. Ebubekir’in haklılığı, haksızlığı ve onun rivayet ettiği hadisin doğruluğu veya doğru olmayışı konularındaki tartışmalar (konumuzun sınırlarını zorlayacağı için) şu anda bizi ilgilendirmemektedir. (Hadis bilginleri bir hadisin doğruluğunun ölçüsü olarak hadisin Kur’an’a, akla, ilme, İslâm Dininin evrenselliğine, menfaat-i âmme’ye (kamu yararına) uygunluğu ile yalancı olmayan (sika) ravilerine, ravilerinin birbirini görmüş olmalarına bakarlar. Bazı bilginlere göre Hz. Ebubekir’in rivayet ettiği bu hadisin Hz. Ebubekir’den başka ravisi yoktur. Ayrıca Kur’an’a aykırıdır. Zira Kur’an’da mirasla ilgili ayetlerde (Bak: Nisa IV, 7, 11-13, 176) ölen kişilerin bıraktıklarının kimlere taksim edileceği açıkça belirtilmiş ve bu ayetler ve Peygamber ile ilgili bir istisnaya yer verilmemiştir. Ayrıca peygamberlerin miras bırakacaklarına dair “Süleyman Davud’a mirasçı oldu (Neml, XXVII, 16)” ve “(Ey Rabbim) … Tarafından bana bir oğul bağışla, o bana ve Yakupoğulları’na mirasçı olsun. Rabbim! Ona rızanı kazandır (Meryem, XIX, 5-6)” anlamında ayetlerin varlığına işaret edilir. Aksine Hz. Peygamberin malı görünenlerin devlet hazinesi olduğunu iddia edenler de vardır. Bak: A. Vehbi Ecer, İslâm Tarihi Dersleri, 75 vd; Ömer Rıza Doğrul, İslâm Tarihi – Sadri İslâm İlk İhtilaf ve İhtalaller, İst. 1935, X, 80-92) Burada bizim üzerinde durmak istediğimiz husus Fatıma’nın kadın olmasına rağmen Devlet Başkanı Ebu Bekir ile yüz yüze kendi kişisel hakkı için tartışması ve siyasî tercihini açıkça ortaya koyabilmesidir. Fatıma’nın Ebubekir’e çıkıp “Sen babama varis olursun da ben neden olmayayım” anlamında bir söz söylemediğini iddia edenlerin iddialarının doğru olması halinde bile, Fatıma’nın ölünceye kadar bey’at etmediği hususu düşündürücü değil midir? Fatıma ile birlikte Hz. Ali de Ebubekir’e hanımı ölünceye kadar bey’at etmedi. Ayrıca Fatıma öldüğü zaman kimseye haber verilmemesini ve Hz. Ali tarafından gusledilmesini (yıkanmasını) vasiyet etmişti. Bu hususu Kasım Kufralı daha önce andığımız makalesinde şöyle açıklar: “Vasiyeti üzerine, kendisini Hz. Ali ile Esma yıkamış ve namazını Ali veya Abbas kaldırmıştır. Fatıma’nın Ali tarafından yıkanması bir münakaşayı mucip olduğu gibi, vasiyeti üzerine cenazesinin gece defnedilmesi de, cenaze merasiminin nasıl yapıldığının belirsiz kalmasına yol açmıştır. Kocanın kadını yıkaması caiz olmadığı için, Ali’nin zevcesini gusletmesini İbni Mesut hoş görmemişti. Şia indinde ise, Ali’nin bu hareketi bu fiilin caiz olduğunu göstermektedir…” (Kufralı, aynı makale; Hz. Ali’nin hanımını gasletmesi İbni Mesut tarafından tenkit edilmiş bu konuda tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bak: Tahavî, Haşiye Alâ Marâkı’l-Felâh, Mısır, 1304, 300 vd) İslâm Tarihçilerinden Belazurî (öl. 892) nin konuya geniş bir yer ayırdığını gördüğümüz bu olay (Belazurî, Fütuh ül-Büldan, Çev: Z. Kadirî Ugan, İstanbul, 1955, I, 50-61), özellikle Şiiler tarafından Hz. Ebubekir ve Ömer’in zulmü şeklinde yorumlanmıştır. (Kufralı, aynı makale) Hz. Ali’nin Hz. Ebubekir’e bey’at etmeyişinin veya bey’at etmekte gecikmesinin sebebini de bir yazarımız şöyle açıklar: “Bu suale verilecek cevap ile büyük bir mesele halledilmiş olacaktır. Şek ve şüphe kabul etmeyecek bir nokta, Hz. Fatıma’nın Hz. Ebubekir’e karşı son derece kırgın olmasıdır. Bunun sebebi Resul-i Ekrem’in mirası meselesi idi” (Ömer Rıza, Sadr-ı İslâm, İstanbul, 1928, VI, 64) Ayrıca aynı eserde hanımının ölümünden sonra Hz. Ali’nin bey’at ettiğini, bu bey’atı sırasında gecikmesinin sebebini Buharî’nin el-Cami’ üs-Sahih’inden aktararak şöyle açıklar: “… Hz. Ali, şehadet getirerek Ebubekir’in ta’zime şayan (övgüye lâyık) olduğunu söyledi. Bey’atta gecikmesinin Ebubekir’e rekabetten ileri gelmediğini anlattı. Ancak karabet (akrabalık) dolayısıyla bir hisse (pay) sahibi olduklarını sandıklarını, Ebubekir buna mâni (engel) olunca müteessir (üzüntülü) olduklarını beyan etti” (Ömer Rıza, VI, 67) Fatıma’nın vasiyeti üzerine geceleyin cenaze namazının kılınması “Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennet ül-Bakî” (Kandemir, aynı yer) mezarlığına âdeta gizlice defnedilmesi hem Hz. Ali’nin hem de Fatıma’nın halifeye ve yönetime kızgınlığının inkâr edilemez bir delilidir. Hz. Peygamberin kızı Fatıma, miras hakkını bizzat kendisi halifeden istemiş, onunla tartışmış, hakkı olduğunu açıkça kamu önünde ilân etmiş ve nihayet ölünceye kadar halifeye bey’at etmeyerek siyasî tercihini ortaya koymuş olan bir kadındır. Bugünkü bazı hanımlarımızın Fatıma’nın bu cesaretli davranış ve uygulamalar ile siyasi girişimlerini örnek almalarının yerinde olacağı söylenebilir. Yrd. Doç Dr. A. Vehbi ECER Beğenerek okuduğum bir yazı idi, önemli bilgiler içeriyor. İyi okumalar. Dipnot: Admin arkadaşlar ricam, yazıyı lütfen düşünen beyinler kısmına taşımanızdır.Nedeni, belirli bir zümrenin bu kısmı takip etmesi, diğer arkadaşlarıda bu bölüme teşvik ediyor. | |
| ![]() |
Etiketler |
bin, fatima, fâtıma, hzebubekir, muhammed, tâlib |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ebubekir (r.a.) Oruç Açıyor! | Cheyenne | İslamiyet | 0 | 04 Mayıs 2019 01:15 |
Ebubekir Hazim Tepeyran | Ecrin | Tarih / Siyaset | 0 | 13 Şubat 2016 19:00 |
Muhammed Bin Abdullah El Mürşidi | PySSyCaT | İslam Alimleri | 0 | 11 Ocak 2016 10:44 |
El Harezmî - Ebu Abdullah Muhammed bin Musa (Farsça: خوارزمی ) Kimdir? | Sevda | Edebi Şahsiyetler | 0 | 01 Temmuz 2013 15:36 |
Ali b. Ebi Talib | Ecrin | Genel İslami Konular | 1 | 28 Ekim 2011 23:31 |