![]() |
HiçLiğim.. Yürüyorduk… Yan yana olmak yakın olmak anlamına gelmiyordu şüphesiz.... Uzaktık… Uzaklardaydık… Yalnızdık ikimizde… En uzaklardayken en yakın olabilmeyi başarabildiğimiz günler de uzaktı şimdi… Sanırım biraz da yabancıydık ... Konuşmayı beceremiyorduk… Bir suskunluk büyüyordu aramızda git gide.. Ve her adımda büyüyen o boşluk… Söylenmiş yada söylenecek her sözü anlamsız kılıyordu üstelik… Sahildeydik.. Deniz durgundu ve griydi sanki… Veya gri görmeye ben mi meyilliydim biraz? Basit, sıradan, günlük ve ruhumuza dokunmayan kısa cümleler kuruyorduk ara sıra.. Ve belki de deniz kadar griydiler… Günler süren yağmurdan sonra, bulutların ardından şöyle bir görünen güneş kadar iğretiydi gülüşlerimiz yüzümüzde… Hiç istemediğim halde birkaç sitem cümlesi dökülüverdi yine de içimden, tutamadım… Öyle sanıyorum.. Emin değilim.. Beynime üşüşen kelimelerin bir cümle oluşturup oluşturmadığından da…Hangilerinin ses bulup, hangilerinin beynimin kıvrımlarında gizlenebilmeyi başarabildiğinden de... Yoğun iş temposunu anlatıyordu O bana… Mazeret cümleleri değildi bunlar.. Her zamanki gibi benden daha kontrollüydü ve ses bulmasını istedikleri sadece onlardı.. Ve “konuş, bana bırakma “diyordu.. “Bırakırsan hep işimi anlatırım sana”… Güneş aldatıcıydı ve rüzgar vardı biraz.. Bir banka oturduk sonra.. Ben, aramızdaki boşluk, uzaklar ve O… Bir yıkımdan sanık sevgiye verilen mahkumiyetin kayıtlarını anlatıyordu O ve saplarını alüminyum folyoyla sardığı kırmızı karanfiller satıyordu bir kadın.. Uzatılan karanfile yeterince “hayır” olmalı ki cevabım , tek söz etmeden uzaklaştı kadın.. Martılar çığlık çığlığa denizle cilveleşmeye devam ediyordu ve gemiler geçip gidiyordu uzaklardan.. Uzaktılar.. Uzaktaydılar.. Başka bir mevsimde, uzaklarda bir yerde… Vadideki kayısı ağacında kalan tek kayısı düştü toprağa.. Gören olmadı.. Bir yangın başladı uzak, çok uzak bir gezegende… Hızla sarıp sarmaladı alevler dağı, taşı, var olan her şeyi… Çok sürmedi.. Yandı, bitti, kül oldu… Külleri savruldu dört bir yana… Bir deniz feneri yıkıldı başka bir sahilde.. Ve dindi fırtına.. Yakında, çok yakınlarda bir inci gerdanlık kopup dağılıverdi.. Dönüp bakmadım.. Eğilip toplamadım… Yere düşen tanelerin, boşlukta yankılanan sesini dinledim… Belki de benimdiler, bilemedim… Bir martı havalandı kayaların üzerinden, kanat çırptı yorulana dek gökyüzünde.. Uzaktı şimdi, çok uzak… Kalabalıktı sahil… Sevdalar uçuyordu yanı başımızdan… Kalkmayı kim teklif etti… Ben mi.. O mu.. Uzaklar mı.. Boşluk mu fark edemedim… Yada önemli miydi kimin teklif ettiği, bilemedim… Sonuçta kalkmıştık ve yürüyorduk.. Uzaklar o kadar uzak ve boşluklar öylesine derindi ki; yan yana kalsak o tuzaklarda kaybolabilirdik… Kendi ıssızlığımdan bir “hoşça kal” bırakıp uzaklara, caddenin kalabalığında kaybettim yalnızlığımı.. O’ysa.. Uzaktı şimdi.. Çok uzak… Sadece bir düştü… Düştü… Pencereyi açtım… Bir sigara yaktım.. Yağan yağmuru izledim sonra.. Üşüdüm biraz |
Cevap: HiçLiğim.. Uzaklar o kadar uzak ve boşluklar öylesine derindi ki; yan yana kalsak o tuzaklarda kaybolabilirdik… Kendi ıssızlığımdan bir “hoşça kal” bırakıp uzaklara, caddenin kalabalığında kaybettim yalnızlığımı.. Sözün bittiği an bu olsa gerek. |
Cevap: HiçLiğim.. bu sayfa benim olsun.. hayatın arka bahcesini goren her insanın uyesi oldugu, omru hayatlarında hep suskun olmayı sectiklerinden, hep sesizce izlediklerinden belkide ilk kez seslerini duyurmak icin var olan bir kulup burası ve her uyenin gecmisinde bir seni sevmeler cumhuriyeti sakinligi de vardır ki akabinde kırık kalp sahibi olmuslardır. |
Cevap: HiçLiğim.. ßir KâbuStan Uyandım ßu Sabah.. Annem Yanımda Yoktu |
Cevap: HiçLiğim.. O gitmiştir. Sana düşen taş gibi durmaktır. Kimse böyle olman gerektiğini sana söylemez ama sen bilirsin “taş” gibi olmak gerektiğini. Vücudun yer çekimine karşı savunmasızdır, boylu boyunca uzanmak ister. Uzanmak da değil aslında “yığılmak”. Yapamazsın. Düşünmen gereken başkaları vardır. Boğazına acı gelir oturur, yutkunursun. Öyle alışırsın ki yutkunmaya acını, o acı boğazına yapışır kalır. Senin bir parçan olur artık, alışırsın. Yıllar geçer büyürsün. Hayat devam eder. Başka acılar olur, başka sevinçler. Her seferinde elin ilk önce telefona gider. Onun güven dolu sesini duymak istersin, sonra yokluğunu hatırlarsın, acı biraz daha artar, sen yine yutkunursun. “Baba biz Erdek’e tatile gidiyoruz annemle. En sevdiğin yere. Ne bulurdun orada hala anlamıyoruz, ama biz seni bulmaya gidiyoruz baba!” “Baba bir görsen öyle başarılı bir iş kadını oldum ki, gurur duyardın benimle. Belki de zaten duyuyorsundur bir yerlerde.” “Baba seni öyle özledim ki, hiç tanımadığım insanlara yokluğunu anlatıyorum burada.” “Baba hani ben hiç ağlamadım ya arkandan, çünkü sen ağlamama dayanamazdın ya.” “Baba, azıcık ağlasam…” |
Cevap: HiçLiğim.. Ben sevmeyi beceremedim.. Belki de sevilmeyi.. Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı.. Ben yağmur ağladım, bir şehre yağdı Ben şehre ağladım, bir yağmur yağdı Ben bir ağladım, şehre yağmur yağdı ßen... Yağmur.. Ağladım. |
Cevap: HiçLiğim.. küçükken daha cok mutluydum ben nerden cıktı bu buyumek durup dururken ? |
Cevap: HiçLiğim.. anlık bir değişim iç içe iki ruh duvarları siyaha ya da kırmızıya boyamak konusunda kararsız istese de sevgi sözcükleri yazamıyor,zorlama kendini dışardan bi yerlerden seyrediyor ve anlatıyor nedensiz ölümü kafasında atabildiğinde turuncu yaşıyor hayatı lavanta kokuyor teni gülümsemek gerektiğini hatırlıyor birden bire günler uykusuz geçse de keşke hep böyle kalsa,içine dönmese ben onun yerine diliyorum o bilse de,bilmese de.. |
Cevap: HiçLiğim.. Beynimin alt üst olmuş harmanlarında, yoğruluyordum hala Bana bir sevmek gerek diyordum da, başka bir şey demesini bilmiyordum... Oysa yorgundu beden, yenikti yürek Harman zamanıysa çoktan geçmişti... Sen miydin o kapılarda beklediğim, yoksa gelen yalnızlığımın ayak sesleri miydi? Gelseydin sever miydin beni, hiç kimsenin sevemediği kadar, Yoksa sen de mi keskin bıçaklarla, kör kurşunlarla geliyordun bana, Öyleyse yoktu bir daha sevmek, tövbe olsundu da, ben nasıl sevgisiz yaşayabilirdim ki! Harmandım bu akşam harmandım, yoktu dizimde dermanım ağlatmayındı beni, söyletmeyindi beni.. Bir sevmek vardı kör kuytularda, bir özlemek vardı gece zifirlerinde, bir tutku vardı nefessiz bırakan beni! Ben ağlamıştım az önce sana ne gerek vardı gökyüzü, Canımın sızısı bulaşmış olabilir miydi sana da, ruhumdan kayıpda... Baharda ağlamak olur mu be gülüm, balım, can sızım.. Bahara çiçek, güneş, ışık, toprak kokusu yaraşırdı da, Aklımın bilip, gönlümün anlamadığı sağanak sağanak yağmak yakışmıyordu be gök gözlüm... Gözüm müydü ağlayan yoksa gökyüzü müydü çıldıran anlayamıyordum!!! Ben ağlıyordum, yağmur yağıyordu; yağmur ağlıyordu, ben yağıyordum... Fikrimin ince tepelerindeki bahar çiçeklerinin dallarını kırıyordu yağmurun gözyaşları, İçimdeki denizin dalgalarını köpürten yağmur, yüreğimi canımı acıtıyordu! Sonra bir güneş açıyordu, hah tamam işte bahar diyordum!... Ama yine yanılıyordum, bir bulut arkasından bir bulut daha.... Ben yağıyordum, kan yağıyordu, yüreğim kanıyordu, gözlerim bulut oluyordu yağıyordu Allah yağıyordu! Toprağıma ince ince yağmur sızıları işliyordu, işlemekte ne kelimeydi, toprağımdaki çimenlerin içleri acıyordu, biliyordum. İşte… Mevsim bahardı, hava yağmurdu, güneş bozuktu, çiçekler dayanamayıp yağmura dökülüyordu, toprağın canı sızıyordu... Kuşlar mı? Kaçıp sığınacakları saçak altı arıyorlardı. Sanaydı bahar, tüm şarkılarım sanaydı, kafiyelerim bozuluyordu, cümle sonlarındaki... Yağmur dindi, ama gözlerinden akan yaşların tuzu kaldı yanaklarında, toprağın.. Kaç bahar geçmişti de, hiç bu kadar canı acımamıştı bahçedeki küçük kayısının, Ben ne diyordum, ne dedim, bilmiyordum! Kurduğum cümlelerin sorumluluğu kuşlarındı, baharındı, çok biraz benimdi! Kısacası bugün Ankara' da bahar vardı, ama baharda yağmur, yağmurda özlem ve keder vardı. Diyeceklerim bundan ibaretti, çünkü yine yağmur başladı… |
Cevap: HiçLiğim.. Küçük bir kız kalbimin ellerinden tuttu bu gün. En sevdiğini sormuştum, dolu dolu gözleri, sensin dedi. Güldüm ama inandırdı, öyle bir baktı ki. O inanmıştı, beni de inandırdı. Soğudum kaldım, çakıldım boşluğa olduğum yerde. Bir küçük kızdı. Adını bile ezberleyememiştim, kahrolası ben. Varamamıştım sevgisinin farkına, bakamamıştım bana baktığı gibi gözlerine. Küçük bir kızdı, büyük dertler sığdırmıştı yüreğine. İsimsiz mektuplarından, ecüş bücüş yazılarından, o lanet olası cümleleri seçtim. Nasıl yakmışlardı canını, nasıl yakabilmişlerdi. O sadece sevebilmeyi tüm saflığıyla sevebilmeyi bilirdi oysa. Onlarca yazının arasından, aylar sonra nihayet tanıyabilmiştim duygularını. Bir küçük kızdı, sevdi beni. Kimse böylesine sevmemişti tatlı tatlı. Neyimi sevdi ki diye sordum kendime. Yoktu oysa benden hiçbir beklentisi. Bildiklerimin kısırlığında, dönüp dolaşıp aynı cümlelerle anlatmıştım onlara yaşamı. Hiç içine girip görmediğim yaşamı, bir resmi anlatır gibi anlattım. Anladım ki içindeydi o herşeyin, benim olmadığım kadar içinde. Küçük bir kız tuttu elimden beni, terledi eli elimde. Ne de güzeldim ben onun gözünde. Şiirlerle dillendirmişti sevgisini. Hiç hissetmemiştim sevildiğimi böylesine. Sevginin en doğal halini hissettim, küçük bir kızın elimde terlemiş, titreyen elinde. |
Cevap: HiçLiğim.. Hava kararmış, yağmur yağıyordu.. Düşlerime yağmur yağıyordu.. Hiç olmadığın kadar içimdeydin.. Sensiz geçen zamanlara inat daha bir hissettim seni bugün.. Yalan değil başka sevdalar, başka aşklar peşinde koştum yokluğunda.. Sana benzeyen her şeyi sevdim ben.. Sevdiğim her şeyde senden izler vardı. Aradığımı buldum sandım ama yanıldım, bulduğum sen değildin. Olmadık zamanlarda aklıma düştün, zamansız yaralandım. Her sabah seni bulmak için yollara düşmek geldi içimden ama yapamadım.. Yalnızlığın acısıyla kahroldum her gece. “Gelir” dedim kendi kendime, “Söz verdi gelmesi gerek.” Bekledim. Kendimi param parça hissetim ama yine de sana kızamadım. Unuttum kötü sözlerini.. Unuttum kapında bekletildiğimi.. Unuttum telefonlarıma cevap vermediğini, kavgalarımızı unuttum.. Bir tek seni unutmadım sevgili, bir tek seni unutamadım. Hep dönmeni bekledim.. Zamanla alıştım acılara.. Alıştım sevdiklerimin yokluğuna. Ama yalnızlığa alışamadım, hasrete alışamadım, sensizliğe alışamadım. Hep dönmeni bekledim.. Şimdi artan yalnızlığım, büyüyen yokluğun var.. Tenimde kokun, gülüşün içimde saklı. Sen neredesin sevgili, varlığın nerede? Bir mevsim döndü , sen dönmedin.. ”Düşlerim böyle dağınık değildi eskiden. Özlemlerim hiç bu kadar olmamıştı gün ışığına. Hasret hiç bu kadar büyümemişti..” |
Cevap: HiçLiğim.. şimdi ben, kalksam; ve oraya gitsem parke taşlı sokakları dikkatsizce adımlayan o güzel çocuğu bulabilir miyim? yüreği hiç yaşlanmayacakmış gibi duran haylaz ve sevimli, baktı mı gözleri yüreğime akan o meraklı bakışlı çocuğu… şimdi ben, gitsem; gençliğim mi? çocukluğum mu? -u-mutluluğum mu? NEYSE KAYBETTİĞİM…? Yamaca yayılmış küçük şehrin, kıvrılarak yükselen dar sokaklarına yavaş yavaş tırmansam, hiç bakmadığım kadar dikkatli baksam, özenle yürüsem kaldırımlarında - hatta uçsam- ve arasam geçmişimin kalabalığında kendimi gökyüzüne çarpa çarpa arasam bulabilir miyim? Bulabilir miyim pencereye koyduğum çiçekleri? şimdi ben, ölsem tüm ihanetlerimle, çiçekler canlanır mı? |
Cevap: HiçLiğim.. hava soguk ceplerini sevmiyor ellerin usuyorsun kaldirimda otobusun gelmesini beklerken saatin kac oldugu onemsiz zaman kusarken bekleyislerin her bir dakika her biri olum ... saatin kac oldugu onemsiz (ve zamani tasimak ne buyuk izdirapdir kolunda) hava soguk hava karanlik ellerin buzdan eldivenlerin icinde otobus seni almayacak bu gece gitmek ama once gitmeyi istemek bir yer yok ki kalbinin olmadigi ... |
Cevap: HiçLiğim.. Hayat gözlerimden akarken bir sesle irkildi gönlümün nasırlaşmış gül yaprağı. İşte bu yüzden yüreğimden düş süzülür toprağa, Satarım yalnızlığı bir dervişe sensizce |
Cevap: HiçLiğim.. sen usulme diye satır aralarınaördüm yoklugumun sancılarını ! |
Cevap: HiçLiğim.. Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız. Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi? Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte! Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor. Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var? Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş... Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda... |
Cevap: HiçLiğim.. Bense sadece büyük bir hasret, öylesine yalnız, öylesine suskun, bir o kadar umursamaz. Ve o kadar yabancıydım ki kendime. Kendime gömüldüğüm zamanların çığlığıydı en çok kulaklarımı tırmalayan. Yıkımlardan, ölümlerden gelen insanları oynardım yalnızlıklarımda. Çünkü bu ölümlerin, yalnızlıkların hamalıydım ben, yorulmadan. Uzak yerler çekiyordu beni durmadan, uzak gitmeler, vakitsiz gitmeler. Gözlerin kalabalık bir şehirdi senin. Bense onları aramadığımda terkedilmiş kentler gibi oluyordum. Yokluğun büyüdükçe, gece de koyulaşıyordu artık. Ve içimde kainatın rahatça sığabileceği bir boşluk oluştu içimde sen gittiğinde. Bütün yollar çıkmaz sokaklara çıkıyor artık. Kimliksiz koşulan bir yolun başındaydım artık. Kimliğimi kaybetmiştim sen giderken. Gidiyordum, bilmediğim, tanımlayamadığım yerlere, zamanlara. Aynı anda gideceği yeri bilmeyen binlerce tren kalkıyordu yüreğimin en ücra istasyonlarından. Her vagonuna anılarım doluştuğu trenler� Üşürdüm bazen. Yağardı yağmur. Bedenimi ıslatan yağmur, anıları tazelerdi, yüreğimi kanatarak. Sen olsaydın yanımda ne olurdu ki� usulca öperdin beni ve bütün yağmurlar dinerdi, gözlerinle beraber bahar da gelirdi çoraklaşan yüreğime. Sen olsaydın, kimsesiz sokaklar dolardı hemen. Gözlerin kalabalık bir şehirdi senin, bense onlarsız, terkedilmiş bir kent oluyordum, hiç kimsenin uğramadığı. Acılı bir çocuktum bazen. Ne kadar da üzülsem, bir yanım umutlu, her umutlu anımda da usul usul bir yerlerim kanıyordu durmadan. �gidersen, yıkılır bu kent.�diye inleyecekti artık her şey. Ve tüm kitaplara, dizelere lanetler okuyordum artık. Gitmiştin ve yıkılmıştı bu kent. Ama sana dair izler taşıyan bu kent güzeldi benliğimde. Sen gittin, gözlerin gitti. Ve buz kesti ellerim, yüreğim. Kokunla birlikte, sende gittin. Artık şehrin rengi siyahtı. Şehrin bütün ışıkları sönük, hiçbir kapının zili ötmüyordu artık benim için. Kimse duymuyordu çığlıklarımı. Yağan her yağmur sokaklara çekiyor beni hala. Sen arar dururum bu şehrin ıssız sokaklarında. �sen yoksun, gönül yaresi ne olacak, Kim saracak beni bu yarası sarılmayan günlerde. Kim fark edecek senin bendeki yokluğunu, Sen yoksun, beni bulana aşk olsun.� Evet. �sen yoksun, beni bulana aşk olsun.� Hallerindeyim artık. Uzaklar çekiyor beni artık. Sen uzaklardasın diye sevmeye başladım uzaklıkları. Gözlerin kalabalık bir şehirdi senin. Ve sen artık ulaşılmaz, büyük kentler gibiydin�. |
Cevap: HiçLiğim.. Bir sabah uyanacaksin ki yokum ben artik sevgili... Mesela sabahin erken saatlerinde sevisemeyecegiz seninle artik ac karna. Sen uyurken beyaz güller seremeyecegim yatagina/öperek uyandiramayacagim seni. Aksamlari kapina dayanan o cilgin cocuk olmayacak gecelerinin konugu. Gizli gizli birbirimize sarilamayacagiz kent caddelerinde. El ele tutusamayacagiz kokumuzu duyumsayarak. Avuclarimizda eritemeyecegiz artik zamani. Mesela romeo ve juliet filmini izlerken gizlice tutamayacaksin ellerimi. Dudaklarini kanatamayacagim artik öperken. Yildizlar altinda dokunamayacagim tenine,güzelligine hayran kalamayacagim. Yagmurlar altinda islanamayacaksin benimle. Sarap icerken baygin baygin bakamayaksin bana. Saclarimi bozamayacaksin oksarken... Mesela inci küpelerine dokunamayacagim artik Gögüslerine bakamayacagim firarice. Ter icinde birakamayacagiz birbirimizi,yorulamayacagiz. Sarkilarini dinleyemeyecegiz ayrligin ; kanepede dizlerine uzanarak. Kacak sevismeler cogalamayacak utangacligimizda. Yataginda yatamayacagim artik sabahlara vararak. Mesela bir eyleme gider gibi gelemeyecegim sana yasadisi kosarak. Sehvetlice oynayamayacagiz oynumuzu askin. Senin icin seker toplayamayacagim bayram sabahlarinda. O beyazim güllerini calamayacagim baris parkinin. Ve pencerene o gülleri gece yarisi birakamayacagim artik. Zamani kiskanamayacagim birlikteligimize. Mesela hicri izgören kasetini sizin evde yagmurlu bir günde birlikte dinleme istegi olamayacak sonbaharlara erteleyerek. Gidislerimize özlem duyamayacagiz/bekleyen ve beklenen olamayacagiz. Mesela o kente yagmur yagarken bana yazamayacaksin yagisini yagmurun. Islakligini,heyecanini söyleyemeyeceksin bana. Bir bahar daha umut olamayacagim ben sana... Mesela nefesini öpemeyecegim artik. Sevismelerimizin basrol oyuncusu olan dilimi de isiramayacaksin. Yüregimden yüregine nehirler akamayacak. Dudaklarinda siginaklar acamayacagim yurtsuzluguma. Bir seyyah olamayacagim gögsünde / Cadirlar kuramayacagim vücudunda... Mesela sen gittiginde yenilen bir sövalye olamayacagim. Bir köse basinda rastlayamayacagim ben sana. Seni duyamayacagim bir yolculukta/Sana bakamayacagim gül kokunda. Mesela ben... Mesela sen... |
Cevap: HiçLiğim.. Of of of şiirlere sözlere bak :) harikasın mafisim doldur KÖŞEMİZİ :) bende katılcam yakında. |
Cevap: HiçLiğim.. Ben ne kadar küçük bir kelime yalnızca üç harf ve tek hece. Bense o benden daha küçüldüm, önce parçalandım, sonra ufalandım... Kendimi baltaladım, köküne köküne vurdum hayat ağacımın sonra devrildim haşmetli bir şekilde... Bunları ben yaptım o küçücük ben yaptım... Ne düşünüyorum ne yazıyorum bilmiyorum... Hiçbirşey hissetmez oldum hissettiğim dışında hissederken hissiz kaldım... Yok edemiyor hiçbirşey beni hiçbir neşter kalbimi çıkarıp alamıyor... Hiçbir hançer yarası öldürmeye yetmiyor beni olmuyorrr ölmüyorum... Ruhum bedenime yapışmış sanki çıkmıyooorrr çıkmıyor Lanet Olasıca.. Nerdeyim... Ne yapıyorum ? kimim ? kimsin ? Kim bunlar ? .... Sessiz çığlıklar atıyorum karanlıklara kayboluyorum boş dehlizlerde... Birden bir labirentin içine atılmış tarla faresi oluveriyorum... Çıkamıyorum işin içinden bulamıyorum çıkışı lanet olsun. Offf ne zırvalıyorum ben ya. |
Cevap: HiçLiğim.. HepSide Cok GuzeLdi ellerine sagLik .. Yalnızlığın acısıyla kahroldum her gece. “Gelir” dedim kendi kendime, “Söz verdi gelmesi gerek.” Bekledim. Kendimi param parça hissetim ama yine de sana kızamadım. Unuttum kötü sözlerini.. Unuttum kapında bekletildiğimi.. Unuttum telefonlarıma cevap vermediğini, kavgalarımızı unuttum.. |
Cevap: HiçLiğim.. Tel tel, Bolero diyeceğim bak sustuk bir kaç günlüğüne, Sonra yağmurlar sağanak, Sağanak akacak, O gittiğin soğuk kente götüreceksin al Kışlarımı, Kaç günlüğüne, Elim dilim sobe! Aşka ait zamanlardan birinde yakalayacağım seni, Kaçamayacaksın, Sana gelişim öyle saçma olacak ki sen bile İnanamayacaksın, Gittiğin gün, Gittiğin gün acı çekeceğim, kaç günlüğüne, Özleyeceğim seni, En çok ben, Saf olsam inanacağım Saf olacağım İnanacağım İçimdeki o tarihi geçmiş tutkular beni sana itecek İtecek ayni yönlü Kutuplarımız bizi, Asla arama diye kaydettiğim rakamlarına parmak uçlarım dokunsun İsteyeceğim, dokunsun isteyeceğim, sesine, s e s i m , Kuru bir paradoksa dönüşecek aşk kimliklerim. Bekleyeceğim ilhamlarım gelsin gitmesin sana Acemice yazılmış bir hiyeroglif olacak sana varan işaretlerim, Bekleyeceğim Sana biriktireceğim harflerimi Sana dolacağım Sana dolanacağım İçimin en tenha bilinmeyenlerinde yok olmasını bekleyeceğim gidişinin, Ellerine dillerine hasret kalacağım Arabesk yanlarımda Ellerimle gözlerimle tenimle Tuzlu kalacağım.. |
Cevap: HiçLiğim.. "sen gidiyorsun/ ben kalıyorum... bana ne kalıyorsa hepsi senden gidiyor şimdi... ve sen ne götürüyorsan / yani bakışlar ve kelimeler/ benden gidiyor... dilsizim ve görsüzüm... sen gidiyorsun ve gidiyor omuzların, bir ağırlığım var dilimde bak, ben içtikçe sularından/ batıyorum... batıyorum gözlerine.... sorların gidiyor diyorum, sormuyorum/ yanağın nasıl? sen gidiyorsun ve gidiyor işte dört var-larım, üçe kaldım yine... Sen ben o/ sen gidiyorsun saçların gidiyor...bağ lı... hiç bir rüzgara gitmiyor saçların bilmiyorsun/ hiç bir suya gitmiyor... bağlı... biden bire/ yok gibi/ sus gibi... düştüğüm ve çıkamadığım... çıktığımda, düşümü hatırlamadığım pusular gibisin... ellerini bulup bulup yitiriyorum sen gidiyorsun ben kayp oluyorum... sen gidiyorsun/ bu sefer sahiden! kocaman gidiyorsun/ gittikçe büyüyorsun düşlerimde... resmine ters persfektif ekledim... sen gittikçe büyüyensin... bu kadar işte... bitti şarkı..." |
Cevap: HiçLiğim.. Sen dediğini duydum… İnan duydum sen dediğini… Sen, bir kelime olmaz dediğini/ tekil bir şahıs sen/ dediğini… Ben, diyecektim sana… Ben… (kırıldı sesim/ hiçbir yere yığılmadan gölgesi…) Ben dedim sana tüm kırıklarıma rağmen ‘‘Ben’’ |
Cevap: HiçLiğim.. Geceyi yırtan bir ses çınlıyor beynimin dehlizlerinde, Karanlığa inat bir aydınlık arayışı var içimde... Yetmiyor ışıklar yetmiyor, yıldızlar yetmiyor. Topluyorum sokak lambalarının aydınlıklarını kaldırımlardan Yine yetmiyor aydınlatmaya hiçbir ışık gözlerinin boşluğunu... Seni arıyorum labirentinde ruhumun Kayboluyorum çıkmazında sokakların... Soğuk bir duvara sırtımı dayayıp, Alıyorum dökülmüş yüzümü avuçlarımın arasına. Görünmekten utanan bir cüzzamlı gibi... Kaçıyorum aynalardan ben bile tiksiniyorum kendimden. Bir ses geceyi yırtıyor sen diyor senin sesinden Arıyorum sesi kendime rastlıyorum bir duvar dibinde Ezilmiş, parçalanmış, yıkılmış bir biçimde... Ararken seni gecede hep kendi çaresizliğimle çarpışıyorum her köşe başında. Yaralıyorum, yaralanıyorum Seni/Kendimi... Kayboluyorum en iyi bildiğim kayıp kentimin sokaklarında... Sen diyor bir ses... sendeliyorum Korkuyorum bir çocuk gibi karşıma çıkmayacak ejderhalardan... Arıyorum/Buluyorum/Kaybediyorum.../Kayboluyorum.../Ölüyorum. |
Cevap: HiçLiğim.. saatleri geri alıyorum..birazdan yeniden sevişmeye başlayacak gözlerimiz..dudaklarımıza tastikli imzalar atacağız..rüzgar okşayacak tenini..söylemeyi unuttum, rüzgar gerçekte benim ellerim.. yaşlandı yaş(lar)ım saçlarına ak düşmüş bir gülüşü öptüm boynundan doğdum ve doğurdum al üstümden yorganını gece, üşüdüğüm zamanlarda susuyordum açıldı kahkaha tene düştü kalbi çarpan dokunuş soyundu huzur, içine aldı özlemleri nasibim olsun, bu son vuru(lu)ş ..gökyüzüne düştüm..çıplaklığımı örttü mavi..mavilerin içine gir sevgilim, aşk'ı üşütmeden sevişelim..acıtma yüreğimi..farkında olmadan irkilelim ve sevinelim.. uykusu kaçan bir gecenin bedenine dokundu sevi usulca soydu üzerinde ağırlık yapan kaygıları okşadı ve titretti, yüreği aydınlatan mumun alevini parmaklarını doladı saçlarına karanlığa yapıştı ıslak kavuşmaların sesi aşk'ın dudakları kulağın altında alev aldı özlemler yakalandı hüzün, tutuştu utancın çırası çıkarken doruklara sarıldı dil yarası ...devam et konuşmaya..kelimelerini yutup, cümleler doğurmak için yaklaştım nefesine..kabul ediyorum, bendeki bu delilik, hayatın içinden akan tescilli acılardan içti ve öyle sarıldı umudun bacaklarına..gülüşlerinde Akdeniz'in sıcaklığı var, yasla dudaklarını Ege'nin kıyılarına... beni benden alıyor yüzündeki şehvet sende kalmaya geldim, perdeleri artık ört... |
Cevap: HiçLiğim.. Gecenin karanlığına yaslanıp gözlerine yıldızları ördüğüm zaman diliminden yazıyorum bu pulsuz mektubu. Yüreğimi kelimelere ilmekleyip yine sana yağıyorum yağmurlara gebe kalmış yüreğimle. Bir gece yarısı içten ice kanayan yokluğunu gözlerime gömüp her sabah güneş ile yine sana doğuyorum. Perdelerine eğilip gözlerinin karanlık duvarlarını yıkıyorum kirpiklerimde asılı kalmış gözyaşlarımla. Dağınık saçlarını rüzgarla tarayıp bulutlarla taçlandırılmış dağlarımın son kardelenlerini örüyorum saçlarının ince tellerine.. Seni hasret kelimelerinin dilsiz duvarlarına çizilmiş bir figürden öte kelebegin gözyaşlarıyla yazıyorum. Nedenini soracak olursan gülüm; toprağa düşen her gözyaşında ciceklerin dudaklarında her zaman yaşa diye. Biliyorum her canlı gibi bir gün vuslat şurubunu Azrail'in avuçlarından kana kana içecegiz. Her insan gibi toprağı gözlerinden öpüp bulutların kanatlarında bu dünyadan göçecegiz . Lakin unuttuğun birşey var sevdiğim. Bedenler çürüse de, diller unutsa da satırlara ilmeklenmiş gözlerin her zaman yaşayacak. Sen benim yürek bahçemde Zümrüd-ü Anka'nın gözyaşlarıyla beslenen ve gözlerimde nefes bilinen bir yudum ömürsün. Her gün gözlerinde yeniden doğmak için avuç içlerine bir bebek gibi kıvrılıp soluklarına gömülüyorum yine. Kirpiklerine yaslanmış rüzgarların kanatlarına uzanıp gözlerinin huzurunu soluyorum. Yalnızlık anbarından bir dirhem sevgini dudaklarıma değdirip sana geliyorum. Toprağa mevzilenmiş güneşe seni anlatıp sonsuzluğa çiziyorum güllerin gözyaşlarında yıkanmış ismini. Seni " sende " yaşamaya geliyorum. Şehvet yüklü duygularına kiracı olmaya değil; dizlerinde kütük misali ağlamak için yüreğine geliyorum. Ben gözlerine kangren acıları sermeye değil; yüzünün coğrafyasında cicek açmış gülüşleri gözlerine ilmeklemeye geliyorum. Yaşadığım şehrin tüm ışıklarını söndürüp yüreğinin aydınlığında karanlıklarımı ezmeye geliyorum. Haydi gözyaşlarınla sil terli yüreğimi, gülüşlerinle öp seni kirpiklerinden kıskanan gözlerimi. Nefeslerinden bir yudum sun susuz dudaklarımın kurak topraklarına. Yanına geldiğimde, zehir olup dolaşsan damarlarımda. Durma sevdiğim, imkansızlığına gömülmektense gülüşlerinin kurak toprakları olsun mezarim. Üşüdüm mü toprağın altında, sarılırım avuç içlerine bir cocuğun annesinin göğsüne kıvrılması gibi. Susadım mı, kirpiklerine uğrar kana kana içerim sevgini. Şimdi şehrimin tüm ışıklarını söndür ve şah damarıma sür kör bıçaklarını. Varlığının huzurunda sonlansın sen kokan kelimelerim. Bir yudum mutluluğun hazzında vur beni. Gözlerim, gözlerinden başka yurt bilmesin. Dizlerim, yüreğin gölgesinde toprağa sarılıp son kez gözlerinde gülümsesin Cennetin gölgelerine. Saçlarından örülmüş darağacındaki urganım olsun parmakların. Zehir olup dolaşsın damarlarımda keskin bakışların. Şimdi seni seviyorum diyen dilime kilit vur ve şah damarımdan süzül içeriye. Zehrini sür hücrelerimin dudaklarına. Bal diye kana kana içsin damarlarım ölümün zehrini. Ne olur üzülme hicranım. Ölüm, senin kollarından gelmeli. Çünkü; sen benim yüreğimin satırlarına örülmüş ölümsüzlüğümsün.... Günahlarına kefil olmuşken, Şah damarlarımdan süzül içeriye. Zehrini bal diye içerim sen bende yaşarken. Şehrimin tüm ışıklarını söndürüp Acılarını kilitle üzerime. Kurtlanmış sancıları giydirip bedenime, Ölümün ipini geçir gözlerime. Ne olur sus ölüm meleğim, Dizlerine eğilsin yüreğim. Senin ellerinden ölmenin ödülünü Göğsümün sol yanına takayım. Haydi zehir olup dolaş damarlarımda. Azrail'in kollarına senin avuçlarından kanatlanayım. |
Cevap: HiçLiğim.. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar, sokak başlarındaki isli lambalar yeni yanmıştı… İnceden inceye bir yağmur çiseliyordu. İçimde anlatamadığım bir his vardı, bütün benliğimi sarıyordu. Sıcacık… Garip bir tebessümle dışarı bakıyordum, karanlıklar arasında işçi kadınlarla, akşamcılardan başka kimse kalmamıştı… Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda… Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle, yine bir hüzün akıyor gözlerimden. Yine sessizlik, yine sensizlik, yine bekleyiş… Duvarlarda yüzünün gölgesi, gelişi güzel çizdiğim sen… Gelişi güzel yazdığım sen… Son sigara… Henüz başladığım paketimdeki şu son sigara ( zararlı mahluk! )… Bana arkadaş olmaya çalışıyor yavaş yavaş… ( tadını anlamaya başladım bile! ) Bedenim çöle susan sular gibi suskun, Bir duvardır gerilmiş aramıza seni bana ulaştırmayacak… Ben ne kadar sensiz olamasam da o duvar bizi yakınlaştırmayacak… Yokluğunu alın yazım bilirdim, bir kopmuş yaprak gibi düşerdi. Sana uzanmak isteyince elim, cesaretim olmazdı sana dokunmaya… Yine güz, yine fırtına… Dışarı çıkıp usul usul yağan yağmura avuçlarımı açıyorum düşen her damlacığı yakalamak için…Kirli sular yürüyor iliklerime, bir zehir karışıyor kanıma, Seni hissediyorum… Islatıyor bedenimi her düşen damlacıklar, Üşütmüyor... Dilimin ucunda sen, başımın içinde sen, Şahidim Tanrı... Gözyaşlarım karışıyor her düşen damlanın ardından, Yine anımsadım seni... Çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını, dostum olan ellerini anımsadım… Yağan yağmurda ıslan sevgilim, benim gibi… |
Cevap: HiçLiğim.. peşimde, sonbahar yüzün, pamuk derin, neşeli kendinden geçişlerin, çocuk boyun, ensen, bardağı tutuşun, kahvaltı keyfin, güldüğün karikatürler, kalemi tutuşun, anahtarı çevirişin, kapıyı kapayışın, kemerin, gözlerini ovuşturman, alnındaki çizgiler, sesindeki arıza, gözündeki mavi.. sen sen işte.. peşinde, gölgem, heveslerim, erimelerim, titreyişim, mahçubiyetim, çocukluğum, kadınlığım, aidiyetim, varlığım.. sen de, sen de . |
Cevap: HiçLiğim.. Mavi$ nescafeyi fazla kaçırdın.) |
Cevap: HiçLiğim.. Ay ışığını yansıtıyordu bir vakit gözlerin. Öyle ki, ruhum aydınlanıyordu. Dünyayı, insanları, doğayı yani alabildiğine bütün yaşamı senin gözlerinde seviyordum ben. Suyun tadı seninle güzellik ifade ediyordu ve ancak senin elinden yendiğinde bir lokma ekmek kutsal bir ibadete dönüşüyordu... Mabedim oluyordu gözlerin... Huzuru ve inancı orada buluyordu çalkalanan ruhum... Yüreğim bir yangın yeri, ateşin tam ortasında gözlerin... Başka hiç bir insan bakmıyordu böyle bir serinlikte.. Denizden gelen bir meltem ve bir şarkı oluveriyordu bazen. Uzanıp kumsala, saatlerce dinliyordum gözlerinden akıp gelen bu melodiyi... Mavilikler ülkesinde yitip gidiyordum sanki... Şimdi bütün tonlar gri... Ay ışık yansıtmıyor içime ve fırtına öncesi sessizlikte deniz... Şimdi gözlerin yok, mabedim yanan yüreğimin külleri arasında savrulup gitti... Şimdi sen yoksun, yaşama dair hiç bir şey yok |
Cevap: HiçLiğim.. Biliyorum sen yine parmak uçalarından üşüyorsun aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat ayaklarınla kasıklarının kasırgasını ellerinle yüreğinde yaktığın ateşi düşlüyorsun sonra sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırılçıplak bir ırmağa döüşüyoruz yatağımızda apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel bütün parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla biliyorsun yaşamaktır aşk gece ile gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku boyumda delice bi yangın parmalarının buzulunda ah şart her yeriniz nasılda şaşırıp kalmakla istekli |
Cevap: HiçLiğim.. Bir garip duygu Derine kök salmakta Serzenişlerde gece yarına ruhsuz uyanmakta Çocuk yürekte bir telaş Bir hevesle utanmakta Yarışırcasına kelimeler izdihamda Kelimeler tutsak dizi dizi ağzında Bir adam, bir karanlık odada Bir adam bay şizofren adında Hani bir yer olsa Kimse onu tanımasa Tanrıya emanet etse ruhunu Tanrı yeniden yaratsa Hiçbir el dokunmamış olsa ruhuna Hani dualar karşılıksız kalmasa Hatalarından ders alsa Hatalarının farkına varsa,hatırlasa Ama önce kim olduğunu anlasa Tanır mısınız bilmem Adı bay şizofren Büyük aşklardan Büyük yaralar alan Ama savaşlardan sapasağlam çıkabilen O bay şizofren Görebilir aslında herkes onu Birazcık aynaya dikkatlice bakabilen Yaşanılır mı unutmadan acıları Her yenilğiden sonra yenilenmeden Neden garip karşıladınız onu Bu aforoz niye? Oysa oda biz gibi Herkes gibi Senin gibi sen Benim gibi Ben Herkesin bir yüzünde silik bir izdir Bay şizofren -Yoğun Bakım Ünitesi yoğun bakım ünitesi aşkların mekanı can çekişiyor ağır yaralı kan kaybediyor zamane sevdalar bekleyenler aşkın güya yakını doldu taştı hasta ruhların şizofren aşklarıyla şehrin hastahaneleri... |
Cevap: HiçLiğim.. Şizofren kanatlarımı kırdım bu gece bulutlar geçti kafamdan, aldırmadım! gümüş iğneyi kırdım, susta kaldım altın iş görür dedim, ama gülmeden geçemedim! seni sevdim, şizofreni yanım oldun benim soğuk rüzgarların telaşı oldu sesin, anlamadım! sen güzelsin, ben güzelliğinin tövbecisiyim ama delilik kısa sürmedi, sardı hücrelerimi…ayaktayım! gücüm varlığındı, ahh denizim hüzün şarkılarını sil, bu gece anlamsızım! dertlerini sala bırak, boğulurlar belki de sende şizofren yüzünü yırtıp, şen yaşarsın! |
Cevap: HiçLiğim.. Kederli cümlelerim yorgun hecelere gebe Düşleri kırgın bir alaca karanlık aydınlığında Ki beklenir! ! ! saklı göz yaşlarıyla doğacak,boğulacak şimdi; Hazan yapraklarını dökecek cenqis mi kaldı? Umut terazinin kefesindeki paslı bıçak darbesine mahkum Soğuk gurbet sancıları çook uzakta ki çaresiz! ! ! kırmızı itiraflar vurgunlarda Şimdi; Vazgeçecek gitmelerimiz mi kaldı? İpten rengarenk kuşaklar kuşanıyor, Boşlukta dolanan şizofren telaşlarım, ki hayat! ! ! oltanın ucundan kurtulan balık nefesi Şimdi; Asude sulara yazılacak ömür mü kaldı? Seninle parmak uçlarımda tutuştu yorgun düşlerimin külleri Oysa; Hatıralarımızı affedecek gün mü kaldı? Avuçlarımıza dökülecek gül mü kaldı? |
Cevap: HiçLiğim.. Elini tutamazken hüznünün içimde biriktirdin yüzlerce ölüyü uzun seneler ölüm meleğinin yüreğindeydi yüreğin gökyüzü siyahtı güneşi göremedin saçları uzundu acılarının bir türlü kestiremedin hapsettin ruhunu karanlık kuyulara şimdi içinde mezarlar var ne çok korkardın bilirim ölülerden şimdi gecelerden yıldız derinlerinden şizofren yalnızlıkları alıp kendini bırakıp şiirlerde gidiyorsun soğuk yalnızlığına |
Cevap: HiçLiğim.. Şizofren bakışların karanlık sanrılarında gün Ardımda gölgesiz yalnızlık Rüzgâr, esmer bir şafağa esiyor... Ellerim yalnızlığın yalın avuçları Kimse duymaz sesimi Kırgınlığımı avutmaz yel Gözler, can olur kâbuslarıma Pişkin acılar savrukluğunda... Hayat, bir kısır döngü Çemberinde ölümün... İsteksizce çırpınıyor kökleri göğün Yatay bir acı saplıyor yangın gülüşlere Ki, hep sevmekti yaşamın tadı Anlamı hep sevilmek. |
Cevap: HiçLiğim.. “Ben’in sürdürebileceği savaşların en zorlu olan, ben’i an be an başkası olmaya zorlayan bu dünyada, kendinden başka ben olmamak için savaşmaktır ve bu savaş hiç bitmez.” Benden yürekli bu dünya Benden asi benden zor.. Bilirim yalan olduğumu Bildiğim yerde ismimi kaybederim Ve kaydederim Hücrelerime yıkılışları Yanık kokulu ağızların Şizofren şarkılarına yaslanırım /aglarim. Yaşlanırım ruhumun gurbetine de İşe yaramaz mevsimlerim benim Bilirim çark etmiş İhtilallerin rezilliğini Şeytana satılmış özgürlüklerle İnsana yenilen dünyayı bilirim.. Yüzümü yalayıp geçen bu beyaz da Güneş doğana kadar.. Sonrası Çamur içinde korkular Yalanlanan gerçeklerle Belleğimde mağdur Tılsımını kaybetmiş Aşkın gözlerinde biriken yağmurum Ben’liğimin bulvarında kanatarak ben'i Ben’cileyin savaşıyorum yaşamla Yatağını inkar eden bir nehir gibi Tersine akıyorum. |
Cevap: HiçLiğim.. ....."o". Öldü Geceyi böler siren sesi bilmediğim şehirde bildik kahkasını atar yalnızlık ağlasaydım doya doya ağıt yakıp karalar bağlasaydım dağılsaydım bir kordonun ucunda uzun gecelerin sabahına gülerek uyansaydım bu şehir bana ne kadar yabancı bir ağacın ululuğu göğe saldığı kökleri ve yere saldığı dallarıyla bellidir her saldığı damarda can çekişen çiçek şehrin mezar bekçisi her cinayetin şahidi ve belki de her yüksek tavanlı taş yığını dipsiz bir gecedir geçmişimi bulduğum sandığım şehirde geleceğimi bir daha kaybetmek siz izin vermesenizde şizofren gecelere ben yine de ağlayacağım ve bir kere daha aşık olacağım kıyıya vuran istiridyeler incilere mezar bu şehir ve her şehir bana |
Cevap: HiçLiğim.. Karabasanlarının içinde Uyanmak için sarıldın bana... Belki bir mum yaktım karanlığına AMA Güneşini çalmak pahasına... Masum kırmısı.kelebek [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] öpüşleriydi dudaklarında Bilemedin, Vazgeçilmez olurken bal dudaklar hayatında Tatlı zehirini de akıttı Senin saf dünyana... Dingindin belki Balköpüğünden önce Deli boranların yoktu, Hayatında yeni bir milat başlarken Çılgın, şizofren paylaşımlar Hiperaktif diyarlar da İzin almadan senden Hayatına karışıyor, Damarlarında dolaşıyordu... Çok veren Durmaksızın isteyendim ben, Bilirim yorardım adamı... Yürümeyi bilmeyen ben, Koşarak atardım en küçük adımlarımı... Zor zanaat Balın köpüğünü damlasından ayırmaya uğraşmak, Ama bilirsin üstat Balköpüğüyle, bal tadında hayat.. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 15:17. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk