|
|
| |
| | #1 | |
| Çevrimdışı ~ TeFeCi’nin KıZı ~ ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Karanlıkları Aydınlatan Hüddâm Süleyman – 98. Bölüm: Bir Musallatla Gelen Karanlık, İki Yıl ve Büyük Savaşın Ağır İzleri [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Urfa’dan Ezgi ile birlikte gelen musallatın üzerinden tam iki yıl geçmişti. Süleyman, ekibiyle birlikte musallatları çözmeye devam ediyordu. Bazıları kolay, bazılarıysa tüm güçlerini ve sabrını sınayacak kadar zordu. Her musallat, peşinden başka bir huzursuzluk getiriyor, köyü ve çevresini sarsıyordu. Her çözüm, kısa süreli bir rahatlama getiriyordu, ancak Süleyman, Allah’ın izniyle mücadele etmenin zorluğunu ve bedelini her seferinde hissediyordu. Zaman yavaş ama kararlı bir ritimde akıyor, musallatları çözerken, kötülüğün sinsice büyüdüğünü hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. Köy görünürde sakin olsa da, Süleyman’ın içi her an bir şey olabileceğine dair bir tedirginlikle doluydu. Ezgi’nin musallatı sona ermiş, köy bir süreliğine rahatlamıştı. Fakat Musabbar kabilesi, gölgelerin içinde sinsice planlarını örüyor, fırsat kolluyordu. Süleyman ve ekibi, karşılarına çıkan her kötülüğü bertaraf ederken, peşlerinde büyüyen huzursuzluğu da hissetmeye devam ediyordu. Her çözüm, yeni bir uyarı gibiydi; kötülük asla tamamen yok olmuyordu. Beklenmedik anda Berzah’tan savaş haberi geldi. Süleyman, Asaf, Hamza, Sabur ve Kadir hazırlıklarını tamamladı; Melike, Berrak ve Mercan ise Berzah’da kalacak, onları koruyacak güçlü bir Müslüman cin yanlarında bekliyordu. Onlar savaşın gidişatından habersizdi, sadece kötülüğün yaklaştığını ve güvende tutulacaklarını biliyorlardı. Bütün köy, savaş öncesi koruma altına alınmıştı; tarlalar, evler, yollar, her nokta Süleyman’ın hazırladığı dualarla, sembollerle korunuyordu. Savaş başladığında köyün çevresi adeta cehenneme dönmüştü. Gökyüzü karanlık varlıklarla dolmuş, evlerin etrafında uğuldayan rüzgâr ve çığlıklar birbirine karışıyordu. Süleyman, kılıcını kavrayıp düşmanın üzerine atılıyor, her darbede zekâsını ve deneyimini kullanıyordu. Asaf ve Sabur, Süleyman’dan öğrendikleri ilmi, sabrı ve hündâmlık bilgisini sahada uyguluyor, Hamza her adımda Süleyman’ın yanında durarak destek oluyordu. Kadir ise savunmayı ve stratejiyi sağlamaya çalışıyordu. Müslüman cinler, düşmanları çevreliyor ve ekibin güvenliğini sağlıyordu. Melike, Berrak ve Mercan Berzah’da güvenli bir noktada bekliyor, savaşın karmaşasında yalnızca yaklaşan kötülüğü hissedebiliyorlardı. İlk gün boyunca, kılıç darbeleri çarpıştı, gölgeler kesildi, ateşler yükseldi. Süleyman, her hamlede düşmanın saldırı biçimlerini çözerek ekibini yönlendiriyor, zayıf noktalara yöneliyor, gölgeleri kesiyor, kötülüğü parçalıyordu. Asaf, Sabur ve Kadir, onun talimatlarıyla savunmayı ve saldırıyı dengeliyor, kötü cinleri tek tek etkisiz hâle getiriyordu. Gökyüzünü kaplayan karanlık gölgeler, köyün sınırlarını zorlasa da, Müslüman varlıkların koruması sayesinde Melike, Berrak ve Mercan güvendeydi; onların huzuru savaşın karmaşasında ayrı bir nefes aldırıyordu. İkinci gün geldiğinde savaş daha da şiddetlendi. Musabbar kabilesinin en güçlü cini Hejna, Süleyman’ı doğrudan hedef aldı. Gözlerindeki kin ve öfkeyle kılıcını savurdu, tam göğsüne saplayacakken Hamza bunu hissetti ve Süleyman’ın önüne atladı. Kılıç Hamza’nın bedenine saplandı; Hamza son nefesini verirken Süleyman ölümden kurtuldu, fakat ağır yaralanmıştı. Kanlar içinde yere yığıldı, nefes almak bile dayanılmaz bir acı veriyordu. Etrafındaki herkes, gözlerindeki korku ve endişe ile Süleyman’ın durumunu fark etti. Hamza’nın ölümü ise ekipte derin bir boşluk bırakmış, herkesin yüreğini burkmuştu. Savaş sonunda Allah’ın izniyle galip gelindi. Kötü cinler geri püskürtülmüş, köy ve çevresi kurtulmuştu; ancak Süleyman’ın yaraları ağırdı. Ekibi, onun etrafında sessizce toplandı, endişe ve üzüntü karışık bir sessizlik hâkim oldu. Süleyman, zor da olsa Asaf’a fısıldadı: “Bu halimi kimse görmesin… Evi koruma altına alın.” Sesini güçlükle çıkarıyor, sözlerinin ciddiyeti ise herkesin yüreğine işliyordu. Henüz savaşın tozu dumanı dinmeden, Adıyaman’dan bir musallat haberi geldi. 26 yaşındaki Gökhan, boşandığı karısı tarafından yapılan büyü nedeniyle sıkıntı yaşıyordu. Süleyman ağır yaralı olduğu için müdahale edemedi; bu görev Asaf, Kadir ve Sabur’a kaldı. Asaf, babasından öğrendiği hündâmlık ilmi, sabrı ve zekâsını kullanarak musallatın izlerini takip etti. Gökhan’ın evinde kötü cin, yıkıcı güçleriyle evi ve Gökhan’ı sarmıştı; eşyalar devrilmiş, duvarlardan gölgeler sızıyordu, evde sessizlik neredeyse yok olmuştu. Asaf, Kadir ve Sabur ile koordineli bir şekilde musallatı çevresel engeller, dualar ve sembollerle izole etti. Asaf, Cevşen’i okuyarak enerjiyi yönlendirdi, düşmanı sıkıştırdı; cin her hamlede daha saldırgan hâle geliyordu ve Asaf’ın sabrı ile bilgeliğini sınayarak direncini test ediyordu. Asaf, Gökhan’ı sakinleştirip güvenli bir köşeye çekti; Kadir ve Sabur, musallatın dikkatini dağıtarak enerji dengesini bozdu. Dualar yükseldikçe kötü cin daha fazla kontrolünü kaybetti. Asaf, Gökhan’a şöyle dedi: “Dualarını eksik etme. Namazını kıl, Cevşen’i oku. Banyo sırasında bu kötülüğü çıkarmaya çalış. Sabırlı ol, Allah’a güven.” Asaf’ın bilgeliği ve stratejisi sayesinde musallat tamamen yok edildi. Gökhan derin bir nefes aldı, rahatlamış ve normale dönmüş şekilde hayatına devam etti. Asaf, babasından öğrendiği her şeyi başarıyla uygulamış, ekibi önünde sessiz ama etkili bir şekilde kendini kanıtlamıştı. Bu sırada Melike, Süleyman’ın durumunu duymuştu. Berzah’dan dünyaya geldi, yanında Berrak ve Mercan’ı aldı. Süleyman’ın kanlar içindeki hâlini gördüklerinde yürekleri burkuldu. Berrak, gözyaşlarını tutamıyor, Mercan küçük elleriyle babasının yaralarını yok etmek istercesine dokunuyordu. Melike ise sessizce dua ediyor, gözlerindeki endişe ile acıyı karıştırıyordu. Süleyman, zor da olsa onlara bakarak hafifçe başını salladı; sessiz bir onay, varlığıyla her şeyi anlatıyordu. Ancak Süleyman’ın ölüp ölmeyeceği hâlâ belli değildi; her nefesi hem acıyı hem de belirsiz bir umut kırıntısını taşıyordu. Hamza’nın kaybı ekipte derin bir boşluk bırakmıştı, bu acı ve korku karışımı sessizlik herkesin yüreğinde yankılanıyordu. Melike, Berrak ve Mercan, Süleyman’ın yanında sessizce duruyordu. Odadaki hava ağır, zaman sanki durmuş gibiydi; her nefes hem korkuyu hem de çaresizliği taşıyordu. Melike, Mercan’ı kucağına alıp babasının yüzüne yaklaştırdı; küçük çocuğun masum bakışları, yaralı bedenin üzerinde kırılgan bir umut ışığı gibi parlıyordu. Berrak ise gözyaşlarını tutamadan Süleyman’ın elini sımsıkı kavrıyor, sessiz dualarını fısıldıyordu. O anda odadaki sessizlik, hem savaşın hem kayıpların ve yorgunluğun ağırlığını taşıyordu. Hamza’nın kaybı, ekibin omuzlarında derin bir boşluk bırakmıştı; her biri, çaresizliğe rağmen Allah’a sığınmanın verdiği güçle ayakta durmaya çalışıyordu. Süleyman, gözlerini kısaca açıp onları izledi; bakışlarındaki yorgunluk, iki gün süren savaşın ve ağır yaraların izlerini taşıyordu. Dudaklarını zorla aralayarak, “Sabırlı olun… ev… korunmalı…” dedi; sesi güçsüz, neredeyse fısıltı hâlindeydi, ama sözleri bir ciddiyet ve kararlılık taşımaktaydı. Melike, Berrak ve Mercan, bu sözlerin hem bir öğüt hem de belirsiz bir umut kırıntısı olduğunu hissetti. Her nefes, her bakış, hem korkuyu hem de bekleyişin ağırlığını taşıyordu. Süleyman hâlâ hayattaydı; ama onun ölüp ölmeyeceği belirsizdi. Bu bilinmezlik, odadaki sessizliğe hem tedirginlik hem de umut karışımı bir gerilim katıyordu. Kimse emin değildi, ama herkes yürekten dua ediyor, bir mucize umuyordu.
__________________ ''Zamanın Eli Değdi Bize Artık Aynı Değiliz İkimiz de'' Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. | |
| | |
![]() |
| Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
| Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddâm Süleyman – 97. Bölüm: Musallatın Peşinden Gelen Büyük Savaşın Fısıltıları | Tanem | Tanem | 0 | 12 Kasım 2025 10:43 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddâm Süleyman – 84. Bölüm: Berzah’ın Mührü ve Sessizce Gelen Savaşın İşaretleri | Tanem | Tanem | 0 | 31 Ekim 2025 16:24 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman: 75. Bölüm – Savaşın Ateşi ve Hüddam’ın Büyük Mirası | Tanem | Tanem | 0 | 26 Ekim 2025 21:05 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 45. Bölüm: Korkuyla ve Musallatla Yüzleşmenin Vakti | Tanem | Tanem | 0 | 11 Ekim 2025 12:39 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 44. Bölüm: Tarikatın Peşinden Gelen Karanlık İttifak | Tanem | Tanem | 0 | 11 Ekim 2025 12:20 |