IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

715Beğeni(ler)

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 19 Kasım 2012, 13:58   #211
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bu sefer biraz daha uzun yazarım belki daha kısa ve son olur bu. Ciddi anlamda belki de son kez bunu yapacağım, ne kadar dayanabilirim bilmiyorum ama deneyeceğim, sustuğum kadar yazmamayı da denerim.
Hayatımıza bir süreliğine girmiş ve sonra görevini tamamlamış gibi hayatımızdan çıkardığımız insanların arkasından hiçbir zaman iyi düşünemeyeceğiz biz. Hayatımızdaki her insan mükemmelmiş gibi, hayatımızdan çıkan herkese '' kötü gözle '' bakmak gibi bir mecburiyetimiz varmış gibi davranıyoruz. İsterse 10 gün olsun, isterse 10 ay ya da 10 yıl. Birini hayatına almışsan eğer ve onunla bir şeyler paylaşmışsan, onun arkasından kötü bir şey düşünebiliyorsan, bu bir gün gelir seni bulur, senin yakanı bırakmaz. Herkesin herkesle anlaşabilmesini ve sevebilmesini bekleyen insanları hiçbir zaman anlayamam. Dönüp kendilerine bir kez olsun bakmaları gerekiyor, hayatlarında gerçekten onları seven birileri muhakkak vardır. Çünkü her insan bir başkasını kendine daha yakın hisseder, bir başkasında kendini bulur ama hiçbir zaman herkes herkesi sevmez. Her tanıdığın insanda kendini bulamazsın, herkes senin düşüncelerine katılmaz, kötü anında hep yanında olmaz ve sen bunların hepsini fark ettiğin gün, yalnız kalırsın; çünkü hayatındaki önemli insanlara o gidenler yüzünden haksızlık etmişsindir. Yalnız kaldığını hissettiğin için hep bir arayış içinde olursun, beni anlayan birileri olsun artık diye milyon kez bağırırsın ama nafile. Bu yaşadığın yalnızlık en çok senin suçundur, senin bir şeyler kabullenemeden yaşamanın suçudur. Başlayan bir şeyin bitme olasılığına hiç alışamıyoruz, hiç kabul edemiyoruz. Hep mükemmeli ararken kendimizin mükemmelden uzak olabileceği aklımıza bile gelmiyor. Hatalar yapıyoruz ama hiç kabul etmiyoruz, insan kendisini hatalı göremez hiçbir zaman, pek başaramaz bunu ama ben başardım. Ben hatalıydım, belki en başında, belki de bunları yazarken en büyük hatayı yapıyorum ama eğer bunu yapmazsam, rahat uyuyamam. Bir şeyler okumamla dünyam bir anda değişebiliyor, bir nakaratı dinlerken de değiştirebilirim ben dünyayı ya da çok mu iddiaalı oldu bu, sadece kendimi değiştirmem yeter de artar bile. Öyle yapıyorum işte ben de. Hayatıma kolay kolay birilerini sokmam ben ve hayatıma da hayatımda olanların burunlarını sokmasına müsade etmem. Başkalarının aklıyla fikriyle yaşamaktansa kendi hatalarımla akıllanmayı tercih ederim. Hayatımda olan herkesi önemserim ben, gerçekten hayatımdaysa eğer ama ben en çok kendimi önemsiyorum artık. Çünkü o görevini tamamlayan nice insandan sonra anladım ki hayatta benden önemli hiçbir şey olamaz. Sonra düşündüm, hata yaptım mı diye? Hiç başkası benim arkamdan kötü bir şey demiş midir diye düşündüm. Düşününce bir şey bulamadım, çünkü kimseyi hayal kırıklığına uğratmadım ben. Hayatımdaki 10 insana sorun, nasıldır Cansu diye, biri de çıkıp kötü bir şey demez, kendimden o kadar eminim ya da onlardan çok eminim. Neden? Çünkü onlar benim hayatımdalar ama bir de hayatımdan çıkardığım insanlara sormak lazım bunu, nasıldı diye. İşte o zaman onları hayatımdan çıkardığım için bana sövebilirler. Kendi hatalarını örtebilmek için, benim hatasız olduğumu bile bile '' bana söverler '' Bu sadece benim hayatımda olan bir şey değil, bir sürü insanın başına gelen bir durumdur. Onca güzel geçirilen günü hiçe sayarız, yaşanmamış gibi yapar ve gidenin arkasından söveriz. Bırakın herkes sizi sevmesin, bırakın herkes sizi anlamasın, herkes sizin için '' iyidir '' demesin, önce siz kendinizi sevin, anlayın ve iyi olduğunuzu görün. Başkalarının onaylamalarından ziyade, kendinizin farkına varın. Nefes mi alıyorsunuz, yaşıyorsunuz demektir. Yaşıyorsunuz değil mi? O zaman hiçbir şey bitmedi. alın bir kitap okuyun mesela, her cümlesinde kendinizi bulursunuz. Çünkü yazan da sizinle aynı şeyleri yaşadığı için yazmıştır. Neden dinlediğiniz şarkılar size çok tanıdık geliyor? Çünkü yazan da bu yollardan geçmiştir, biliyordur herkesin neye üzüleceğini, herkesi nasıl etkileyeceğini iyi biliyordur. Acının babasını yaşamıştır belki de. Hayatınıza aldığınız insanlar derken bunu sadece '' aşk '' anlamında düşünmenize de hiç gerek yok. Her gelen insan sizin için aşk mıdır zannediyorsunuz? Neyse, siz ne zannederseniz zannedin. Bir yerlerde sizin için kötü konuşan birileri muhakkak vardır, çünkü onlar sizi hak etmemiştir. Siz size hak etmeyen birine/birilerine hak ettiğinden daha fazla değer verdiyseniz eğer, hata budur işte. Şimdi niye bu kadar doldum diye soracak olursanız, bir şeyler okudum ve etkilendim. Bu etkilenmenin kötü bir anlamda olduğunu da söyleyemeceğim, sadece hayatın ne kadar basit olduğunu anladım. Benden kendisini sürekli sevmemi bekleyen insanların, nasıl bir anda yok olabildiklerini gördüm dün gece. Aslında her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve kimseye kendinden çok değer ve önem vermemem gerektiğini bir kez daha gördüm. Ben bunu zaten yıllar önce anladığım için '' Melodram '' oldum. Gelip soruyorlar, nickinin anlamı nedir diye. Aç dergileri bak, sözlüklere bak yazıyor orada eğer anlamını merak ediyorsan. Yok, sen neden '' Melodram '' nickini kullandın diyecekseniz eğer, benimle 2-3 saat konuşmanız gerekiyor, ben size anlatırım ama artık çok geç. 3-4 yıllık '' Melodram '' maceramı 2-3 saate sığdırabilecek kadar gördüm ve geçirdim. Yaşım istediği kadar genç olsun, akılın yaşta olmadığını anlayacak kadar da büyüdüm. Belki hayatın kendisinden tokat yemedim ama o tokatı yediğim çok insan oldu hayatımda ve hepsi benim daha da güçlenmeme sebep oldu. Giden hiçkimseye sövmüyorum, sövmeyeceğim de. vaktinde hayatımda olan herkese saygımı da kaybetmeyeceğim, çünkü ben onlar sayesinde güçlüyüm. Ve bir gün hepsi bana bir yerde rastlayacak, güçlü olduğumu gördükleri için yeniden eskiye götürmek isteyecek, çünkü bir kadının gücüyle baş edebilecek başka bir kadın ve erkek yoktur. Sen güçlü durmak zorundasın artık dedim kendime ve o günden beri, tek bir kez bile yenilmedim insanlara. İçimde ne varsa hepsini sökebilecek kadar gözümün döndüğü dün gece, anladım. Birkaç insan var, birkaç insan olarak hep kalacaklar. Ne bir fazla olacak ne bir eksik, hep birkaç kişi. Benim iki belirgin özelliğim var. Bir insanı çok sevmem ve bir insandan çok nefret etmem. İkisini de hakkıyla yerine getiririm, sonunu da hiç düşünmem. Dünden sonra, ne kimseye nefretim ne de geçmişimde kalan insanlara ufacıkta olsa sevgim yok. '' Geçmişi seviyorsun. '' diyen arkadaşıma '' Hayır geçmişi sevmiyorum, sadece bugün iyi olabilmem için geçmişte bir şeyleri değiştirmem gerekiyor ama bunu yapamam biliyorum, o yüzden bugünü sevmem lazım, yarının iyi olması için '' dedim. O da benim geçmişimdi, geçmişimden bugüne gelebilen nadir insanlardandı ve büyük ihtimalle artık o da olmayacak. İnsanlar hep kendi düşündükleri gibi olsun istiyor her şey. Cansu bugün benim yanımda olsun, Cansu bugün beni anlasın, Cansu bugün benimle konuşssun, Cansu bugün benim dostum olsun, Cansu bugün benim sevgilim olsun, Cansu bugün beni bıraksın, Cansu bugün terk edilsin, Cansu bugün benden nefret etsin, Cansu bugün çekip gitsin. Hiçbir zaman öyle olmadı, üzgünüm. Ben istediğim de sevdim, istemediğimde de gittim. Hepsi bu.
Ve unutmadan;
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yani kaybettiğim hiçbir şey yok. Bu böyle veda konuşması falan değil, aslında sitemde değil, özlemde değil, kırgınlık değil, nefret hiç değil, öfke bile değil.
Bu sadece bu.
Hepsi bu yani, bu.
Değiştirebilme şansım varken, değiştirmeye gidiyorum, çünkü şu an düzenli nefes alabiliyorum. Koşunca tıkanmıyorum, öksürüklere boğulmuyorum, merdiven çıkınca nefesim kesilmiyor. Sadece biri boğazıma yapışırsa eğer o zaman her şey farklı olur, bu yüzden o elleri üzerimden bir bir siliyorum.
Belki bir gün yine üzüleceğiz; ama bugün gülmek zorundayız.
Bensiz nefes alamayan, bensiz yaşayamayan, bana bir şeylerini anlatmadan duramayan, beni en iyi dostu gördüğü için yanımdan ayrılmayan, seni hep yanımda görmek istiyorum diyen o geçmiş, gerçekten geçmiş.
Boşuna uğraşmayın, hayat karşınıza onlardan bir sürü çıkaracak ve emin olun hepsi de ölene kadar nefes alacak, korkmayın. Haydi gidin şimdi.
Yıl oluyor 2013, e o zaman geç oldu biz kalkalım.

__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Alt 06 Mart 2013, 15:14   #212
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




Başlangıç notu: 3 aylık boşluğun toparlaması olacak yazacaklarım, daha doğrusu yazılan şeyler mevcuttu aslında, sadece konumu hortlatmak istiyorum. En büyük sorunu yorgunluklarım yüzünden yaşadım. Uzun bir yazı olacağının garantisini vererek, başlarım. ( @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] sana tanıdık gelecektir bunlar gadınım, günlüğümü hortlatma aşkı senin günlüğünü görünce geldi, boş bırakmışız farkında olmadan! )


Ne kadar sakin olmak istesem de bunu başarmak için önce aklımdaki her şeyi bir bir yapmam belki de sonlandırmam gerekiyor. Piyanonun dokunuşları gibi hafif ve sakin bir hayat istiyor olmam anormal bir şey değil. Kendimi düşünmem lazım, kendimi iyi hissetmem lazım. Ben hiçbir zaman başıma gelen şeyler de gidip başkalarından yardım istemedim. Hiçbir zaman saatlerce ağlayarak birilerinin başını ağrıtmadım. Evet dertlerimi paylaştığım insanlar vardı, onlar olmasaydı zaten yaşamın anlamı da kalmazdı ama onların kapılarını da bir yere kadar çalabildim. Hep kendim mücadele ettim, hep kendim başarmak istedim. Bazı şeyleri başardım, mesela tek başıma savaşmayı öğrendim. Her şeyle, herkesle… Güçlü olmayı öğrendim, gücümü kaybetmemeyi öğrendim. Sevginin ne demek olduğunu çok iyi öğrendim, sevgiden önce olması gereken tek şeyin saygı olduğunu öğrendim. Bir insanın başkasına saygı duyabilmesi için önce kendine saygı duyması gerektiğini öğrendim. Hayat bu, yaşa başa bakmıyor. Kaç yaşındasın, güzel misin, çirkin misin, kısa mısın, uzun musun, şişman mısın, zayıf mısın, nerelisin, neye inanıyorsun, neyi savunuyorsun hiçbirine bakmıyor. Hayat acılar hususunda hiçbirimizi ayırmıyor, yeterince eşit davranıyor aslında farkında değiliz. Asıl ” insan ” olduğunu unutanlar biziz. Bir başkasını o kadar kolay incitebiliyoruz ki, sonunu düşünmeden. Pişmanlıklar da insana dahil mi demeliyim şimdi? Pişman oluyoruz bir de biz insanlar; çünkü geç kalıyoruz. Geç anlıyoruz, geç fark ediyoruz. Hal böyle olunca çok da cazip gelmiyor ” başkalarına gidip dert yanmak, yardım istemek. ” Genelleme yaptığım zaman kendime kızıyorum, herkes aynı değildir diyorum ama ben bunları yazabiliyorsam eğer demek ki tanıdığım herkes aynıymış. Ben bir zamanlar önce karşımdakini düşünürdüm, kırılmasın karşımdaki diye çok sustuğumu hatırlarım. Sonra çoğu kişiye olan şey oldu işte, o düşündüğün, kıyamadığın insanların hepsi birleşti, bir oldu seni yok etmeye çalıştılar. Bir anda dünya üzerindeki bütün insanları ” onlar gibi ” sandın. Güven kelimesini duymak bile istemiyordun; çünkü güven duymak çok zordu, zorlaşmıştı. Artık başkasını düşünmemen gerektiğini anladın, en azından her zaman düşünmemeliydik. Duygusal bir insan olduğumu biliyordum, sevinince, üzülünce, sinirlenince gözlerim dolardı hep benim. Bir insanı hayatımdan çıkarmak ya da birinin benim hayatımdan çıkmasına ne kadar gözyaşı dökebileceğimi de çok iyi biliyordum. Bu zamana kadar neyi bildiysem, ne hakkında konuştuysam hepsi yaşadığım şeylerden bana kalanlardı. Acılar, mutsuzluklar, gidişler hepsini tecrübeden sayarak rahatlamaya çalıştım. Bir gün bir insanı hayatımdan çıkardım, hiç gözyaşı dökmedim. Sonra bir insanı daha sildim attım, umursamadım. Sonra bir diğeri geldi, cevap bile vermeden uzaklaştım ondan. Sıradakini bekliyordum, onu da bırakacaktım. Geldi. Biraz farklıydı ötekilerden, bırakılmayı hak etmiyordu ama hayat bana hiçbir zaman hak ettiğim şeyleri vermemişti, onu da bıraktım. Geçmişim nasıl da kirli duruyor oradan bakılınca. Oysa ben sadece kendimi düşünmüştüm ve beni de düşünebilecek birini istemiştim. Şimdi anladım ki, benim birinin beni düşünmesine ihtiyacım yok, birinin benim için üzülmesine ihtiyacım yok, birinin bana yardım etmesine ihtiyacım yok. Benim kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var. Başka insanların ” Ne oldu, neden, niçin, nasıl, neredesin, ne yaptın, nasılsın? ” gibi samimi olmayan sadece kendi meraklarını gidermek için sordukları sorudan öylesine sıkıldım ki, o kadar bıktım ki, o kadar yoruldum ki… Susun dememek için gideceğim, kalp kırmayı istemiyorum ben; çünkü ne demek olduğunu biliyorum o kalp kırıklığının. Bak! Baksana haydi. Bir kez olsun bak, işte kalp kırıklığı bu. Bakamazsın. Dokunamazsın. Anlayamazsın. Bilemezsin. Yardım edemezsin. Sadece bir gün başına gelirse eğer hissedebilirsin…
Ve sonra bütün yorgunluklarını üzerinden atmak için kendine bir şans verirsin ve en kolay şeyin gitmek olduğunu düşünürsün.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bütün insanlara gösterdiğim tepkinin ardından, bir insanın yapabileceği en iyi şeyi yaparak tek başıma kafa dinlemeye gittim. Anladım ki ben yalnız başınayken her şeyi yapabilecek kadar güçlü ve mutluyum. Bu yalnızlığı duygusal açıdan düşünmemenizi de şiddetle tavsiye ederim. Başka bir şeydi bu. 15 günümü orada geçirdim, çok kısa geldi bana, neden döndüğümü de bilmiyorum ama bu bir daha yapmayacağım anlamına gelmiyor. Kafayı dinleyebildim mi diye sorduğumda kendime kocaman bir '' Evet '' sesi yükseliyor yalan değil ama insan gittiği her yere kendini de götürüyor, o yüzden her şeyin unutulması, bitmesi gibi bir durum söz konusu bile değil. Benimle sürekli iletişim halinde olan insanlar zaten canımın neye sıkıldığını, neden kendimi iyi hissetmediğimi çok iyi biliyordur. Uzun uzun düşündüm, vaktim oldu ve anladım ki bazen çok boş şeyleri kafama takıyorum. Biliyorum, takarım ben. En küçük şeyleri bile kafama takarım. En basit şeylere bile karar verirken günlerce düşünürüm. Garanticiyim, risk almam. Risk almadan başarılı olamazsın diyenlerin de yüzüne tükürürüm. Bu insanların herhangi bir cümleden ya da minicik bir kelimeden kocaman anlamlar çıkarıp, içine kendini katıp, sonra bir sürü fikir sunmaları kadar tahammül edemediğim bir şey daha yok. Gittiğimde, karşı komşumuz olan dedemiz ve ninemiz vardı, onlar 4 mevsim yaşıyorlar orada. Çünkü birbirlerinden başka kimseleri yok, çocukları uzakta, torunları da... Malum işte, hayırsız evlatlar. Gider gitmez kapılarını çaldım, geldiğimi söyledim, ses duyup korkmamaları için. Sonra birkaç gün nineciğim beni çağırdı, beraber oturduk, televizyon izledik, onlar için fırına gittim, kahve yaptım onlara, kek yaptım götürdüm. Bir insanın gözlerindeki mutluluğu görebilmeyi özlemişim ben. Ankara'daki insanların öküzlüklerinden uzak, orta yaş sendromuyla geçirdiğim günlerden hiç şikayetim yoktu. Bunları yaşarken bir yandan da kitap okuyordum, ders çalışıyordum. Bu üç kitap beni benden aldı, daha neredeyim bilemiyorum.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hikâyem Paramparça kitabına göz atmak için elime aldığımda, direkt bu sayfa çıktı karşıma. Okudum, önce kendime gelemedim biraz. İçimden küfrü bastım, yok artık dedim. Nasıl yani dedim. Hatta sen bu kitabı okursan bu gece sağ çıkamazsın bile dedim kendime, başladım. 2 saat sonra kitap bitti. Bu yolu Ankara'dan geçen yazarların içtenliği ve samimiyeti beni bitiriyor. Ankara samimiyetsiz gibi gözüken bir şehir olmasına rağmen içindeki bazı şeyler bütün bu samimiyetsizliği ortadan kaldırıyor. Kitabın sonuna kadar hiçbir sorun yoktu ve son bölümüne geldim. '' Galip İşhanı '' Bence kilit noktası burası zaten.
'' Hepsi senin yüzünden kardeşim, '' dedi.
'' Ne benim yüzümden? ''
'' Beni anlatamadın. '' okur okumaz gözlerimden yaşlar süzüldü. Kendim için değil be, Galip'e ağladım. Hepimizin Galip olabilme ihtimaline, belki de Galip olmamıza, çaresizliğimize, mecburiyetlerimize ama ağlarken bunları düşünmedim sadece Galip'i düşündüm. Aşkın ne kadar büyük olabileceğini iki kelimeyle anlattı Galip ve bitti. Hikâyemiz paramparça, herkes gibi, herkesin hikâyesi gibi...
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Mutlu insanların hayır diyebilme lüksü varmış. Gerçekten mutlu oldukları için mi hayır derler, yoksa mutsuz olma riskini göze alamadıkları için mi? Bazı şeylerin tanımı ve tarifi olduğuna inanmıyorum. Kendimi kalıplara sokmaya sevmediğim gibi bazı kavramları da kalıba sokamıyorum. Aşk, sevgi, mutluluk, hüzün, nefret. Ne bileyim, bunların kelimesel bir tanımı yoktur ama biyolojik olarak neler hissettirebildiğini biliyorum. Eğer hayır dediğim için mutluysam, vazgeçtiğim için hiçbir zaman pişman olmadım. Resmen kendimi buldum ben, yukarılarda bir yerlerde kaybetmiştim sanırım. Hayat böyle işte, bulmanın zor olduğu yerde kaybetmek en kolay şeydir bazen.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Murat Menteş'in kitaplarına gelirsek eğer başka bir dünyaya kapı açılıyor gibi. Korkma Ben Varım'a henüz başlamadım, sadece içine göz attım. Dublörün Dilemması'nda ise bizim bir Hakan Günday vardı, kitapları Ankara'da çılgınlar gibi tükenen adam. Onu andırıyor, sayfalara tekrar bakmaya üşendiğimden bir şey çekip atamıyorum, sadece buna denk geldim. Bu da Shakespeare'in bir cümlesi. Bu arada ben Nietzsche ve Shakespeare'i bir yere bakmadan yazabilenlerdenim. Murat Menteş'in dili de bana yakın, bana yakın anlatımı olan şeyleri elimden düşürmek istemiyorum. Bir nefeste okundu bu da. Okunurken tuhaf oluyorsunuz, yani ben oldum. Bana oluyor bazen böyle. Kitap okurken heyecanlanıp, garip şeyler hissediyorum. Boğazımı biri sıkıyormuş gibi hissediyorum. Ne hisli hatunum. Şimdi şu cümleye bakınca herkes ne kadar ağladığının hesabını yapıyordur. Çok ağladıysam ne zaman ölüyorum, ben hiç ağlamadım ki çok ömrüm var. Edebiyatın bittiği nokta derim ben buna.
Bazı şeyler için söz verdim kendime, sözümden dönmeye de niyetim yok. Bir elin beş parmağı kadarız, ortadaki benim, işaret parmağım ve yüzük parmağım hep benimle olacaklar, serçe parmağım bırakmamak için direnecek ama küçülecek zamanla, baş parmak ise kopup gidecek. Hiçbir şeyin aynı kalmadığını söylememe gerek yok herhalde.
Yorulmuştum en son, belki hâlâ yorgunum ama farkında değilim; çünkü insan bazen yorulduğunun farkına varamayacak kadar yorgundur ve yorulduğunu itiraf edebilecek kadar yorgun. İşin içinden çıkılmıyor sanki, zaten sorun da bu ya, çıkamıyoruz. Aynı yere saplanmış binlerce insanız ve hepimiz birbirimizi küçümsüyoruz, herkes ötekine kendini ispatlama derdinde. İnsanların kendini fazla önemsemesi kadar onları küçük düşüren bir şey olamaz, bunu yüzüne karşı söylemek istediğim birkaç insan var ama beni duyamamalarından korkuyorum, neyse...
Şu başlığı da değiştirsem mi ne yapsam? Yeterince heyecan, merak uyandırdı gibi. Hani ilk değiştirdiğimde yazdığım şeyler işte. Bu cümle çok derin geliyor bana ve ben yazdıkça yazıyorum sanırım.
Ankara'yı sevdiğimi biliyordum, özlemişim de. Özlüyoruz ya elimizde olmadan ve
-insan bir şehri bile özlerken bir insanı ne kadar özleyebileceğini oturup düşünelim.
Yalnız ne romantik bir cümle kurdum öyle, ee her sokak başında kedileri görünce insan efkârlanıyor.
* Ve az önce bir film izledim.
Girl, Interrupted. Angelina Jolie ve Winona Ryder gibi iki güzel kadının başrolde olduğu bir film. Anneme oyunculuk hayallerimden bahsederken önce '' ruh hastası bir kadını '' oynamak isterim diyordum. Sinir hastası da olabilir ama gerçekten delirmiş olmayı istiyorum rolümdeyken; çünkü yeterince sıkıcı her şey.
'' Hissetmek istemediğin zaman ölüm bir rüya gibi görünebilir ama ölümü görmek, onu gerçekten görmek, onu hayal etmeyi son derece gülünçleştiriyor. '' diyor filmin bir bölümünde.
Bu gerçeği yüzümüze vurdukça, daha çok kıymet bilmemiz gerektiğini anlayacağız ama hiçbir zaman kıymet bilmeyeceğiz.
Biliyorum.





__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 07 Eylül 2013, 01:49   #213
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.





Efsane günlüğüm neler yapıyorsun sen? 6 aydır tek bir icraatı olmayan tozlu günlüğüm. Bir şey diyeyim mi sana? Şu an kaçtı sanki yazasım. Neyse gelmişken üç beş kelâm edeyim. 6 ay neredeydin dersen, elbette '' sana ne '' gibi bir cevapla karşılaşacaksın. Beni sorgulamayı bir kenara bırak, hayat nereye gidiyor? Garip, saçma, komik ve isyan ettiren şeyler oldu tabii. Detaylara girecek kadar çıldırmadım henüz.
mart: kediler çiftleşti.
nisan: babam doğdu.- bu nisan doğmadı tabii, nasıl zekiyim-
mayıs: ben doğdum, dönüm noktası dedik, değişsin dedik, değişti de biraz biraz ve mayıs sonu, evet 31 MAYIS. Tatsız şeyler oldu, şiddet, ölüm, haksızlık. En zoru ölümdü. Unutmadık.
haziran: yine devam etti, yaralandık, öldük ama o karanlıkta biraz aydınlandık, biraz ışık gözüktü ya da öyle sandık. Duvarlara kazıdık. '' Haziran'da ölmek zor! ''
temmuz: bütünlemelerle geçti, Gazi'de okuyorsanız her dakika pişman olma ayrıcalığınız vardır.
ağustos: hem tatil, hem tatsız şeyler ama çok hızlıydı bu ay. Anlamadım bile.
ve eylül: beklenen ay, beklenen mevsim başladı birçoğumuz için. Güzeldir üşümek, tıpkı şu soğukta balkonda oturan bendeniz melo'nun, ellerinin ve ayaklarının üşüdüğü gibi.
Detaysız bu kadar oluyor, ne kadar da çirkin yazdım.
Böyle miydi eskiden? İyi de eskisi gibi mi sanki her şey?
Neyse işte, sıkıntıdan ne yapacağımı bilemediğimden buradayım.
Bunları saçmaladım.
Gideyim de biraz havlayan köpekleri izleyeyim. Galiba ihtiyarın teki hoşt diyerek taş attı onlara ya da bardan dönen kızlı erkekli bir grup kızdırdı. Bu saatte havlamazlardı çünkü, kısa kesiyorum.
Şairin dediği gibi;
'' kısa kes beni ''
hangi şairse bu artık!
Fillere selam, mücadeleye devam a dostlar.

__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 11 Kasım 2013, 18:09   #214
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.





bir şarkının melodisinden, bir şiirin en güzel dizesinden, aylardır açmadığım sevdiğim bir kitabın hafifçe ucunu kıvırdığım en güzel sayfasından güç aldım da geldim.
her şeyin daha zor olacağını bile bile geldim ama biliyor musun, ilk kez korkmuyorum.
kötü bir şey olursa, diye başlayan o karanlık cümlenin sonunda '' hiçbir şey olmaz, en fazla sarılırız. '' diyen bir insan bulursanız, sakın onu kaybetmek gibi bir aptallık yapmayın.
yapmayın işte, olmaz çünkü öyle, incinirsiniz.
bu hikayenin bir devamı olmalıydı, yaşadığım her şeyin bir hikaye olduğunu varsayıyorsam eğer, bu hikayenin bir de en güzel bölümü olmalıydı.
o en güzel bölüme biraz daha var, sadece ben senaristler gibi birkaç bölüm ileriden gidiyorum ve sanırım ilk kez bir hikayenin sonunu düşünmüyorum.
gideyim ben.

__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 31 Aralık 2013, 15:35   #215
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.






[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Zamanın nasıl geçtiğinden bahsetmeyeceğim bu sefer, çünkü zaman da umrumda değil artık.
Ne olduğu ve olacağı da umrumda değil, düşünemiyorum çünkü, kestirebildiğim sonları da görmezden gelmek istiyorum.
Ertelemek istemiyorum, yeterince geç kaldım hayata, yakalamak için çok koşmam gerekecek, tek ya da değil, çok ya da yok fark etmiyor hiçbiri, koşmam lazım, çok hızlı koşmam lazım.
Zaman kadar hızlı, zaman kadar gelip geçici olmasa da onun kadar etkili olmam lazım bugün ve yarın, yarından sonrası yok gibi yaşayabilirim ama bugünü görmezden gelerek yaşayamam. Söz verdim, tutacağım illa ki, tutulacak bu sefer.
Dayatma yok, diretme yok bu sefer, direnme var. Anladık direnmenin ne olduğunu, yolumuzdan çeviremez kimse bu yüzden, denerler, taş koyarlar, engel koyarlar ama değişmez.
Bir şey yürekten isteniyorsa, beden o yüreğin olduğu yere ulaşır, biliyorum. Kötüydü her şey, pisti, karanlıktı. Korkutuyordu ama yıldırmıyordu, biliyordum da ışık vardı, ışık gelecekti ya da bir el.
Hangisinin olduğunun önemi yok, önemli olan kararlardı ve sonuçlardı, oldu ya da olmadıları bıraktım. Ne çok şey bırakmışım farkında olmadan, bırakırken bilinçli olsam da yıl sonu bilançosu gibi ortaya döktüğümde çok oluyormuş, demek ki tahammülüm kalmamış benim hiçbir şeye, üzgünüm. Vakit dolmuş, saatler sonu gösterir gibi oldu şu an, bir gariplik var bu işte ama çözemedim, çözesim de gelmiyor. Bazen bir özür bekliyorum insanlardan, keşke yazıp da uzun uzun özür dileseler benden diye, sonra saçmalama diyorum. Ne değişecek, ne önemi var sanki olmuşların üzerine gitmenin? Bir anlamı yok tabii, yok.
Anlamını olan çok şeyi kaybettim, anlam aramaktan vazgeçtim ben.
Koca günleri devirdik, her umudu bir ertesi güne saklayarak, yine elde var sıfır.
Değişen bir şey olmadı, değişmesi için bir şey yapmadım, aslında değişen bir şeyler oldu. Özlemedim, nefret etmeyi bile bıraktım. Daha çok konuştum ama kimse anlamadı, duymadı, bilmedi.
Garip oldu, garip. Bu dünya hali bir garip dostlar. Hep bir kaçış var insanlarda, bir tükeniş.
Yalnızlık başka, yalnız kalmak başka, yalnızlıkla boğulmak başka. Hangisini seçtiğinizin bir önemi yok gibi duruyor, sonunda yalnızsınız değil mi? Öyle değil ama güzel hatrınız için bir şey demeyeceğim.
- hiçbir şey değişmedi, çünkü hala aynı cümle dilimde.
'' bir gün uyandım ve bitti ''
büyüdük yaralarımızla ama geçiyor hepsi,
bir el dokunduğunda, o el kendinden başkası değil aslında
kanadığında anlayacak insan.
kalp hep soldan atıyorsa eğer, biz de soldan bakalım dünyaya bu sefer.
ethem sarısülük, mehmet ayvalıtaş, ali ismail korkmaz, abdullah can cömert, medeni yıldırım, ahmet atakan, hasan ferit gedik'ler içindir bu yıl, unutulmayacak, unutursak biliriz ki kalbimiz kuruyacak.
erdal'lar, deniz'ler, mahir'ler, İbrahim'ler, hüseyin'ler aşkına, bu dünya bir gün bize kalacak.
paylaşacağız o gün güzellikleri.
bu yıldan çıkarılacak tek şey budur.
kahrolsun halkların salaklığı, yaşasın halkların kardeşliği.
siyasi mesaj vermek yasaksa, yasakları da çiğneriz be anacım.
sen anaları ağlatıyorsun, biz yasak çiğnedik çok mu?
her neyse işte, güzel kalın.
hayatımın en kötü yılını geride bırakacağım için mutluyum ama umudum da yok hani, garip bir şey.
susuyorum ve de seviyorum, yine bir garip.
Güzelliklere.
Mutluluklara.
Barışa.
Sevgiye.
Aşka.
31.12.2013 / Salı.
15:35.

huzur isyanda, şiir sokakta, aşk her yerde.










__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 11 Şubat 2014, 02:05   #216
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




geldi.
sarıldı.
gitti.
geldi.
görmedim.
gitmiş.
geldi.
gördüm.
gidecekmiş.
gelmedi.
görmedim.
ama hiç gitmedi.

hadi bunun sonunu getirmeye çalışayım bu gece, yok olmuyor.
herkes anlıyor artık ama ben hâlâ itiraf edemiyorum.
çok korkuyorum.
neden korktuğumu bilmiyorum ama çok korkuyorum.
ne saçma.
çok saçma be.
yoksa saçma değil mi?
anlıyorlar ya şaka gibi, belli etmiyordum oysa.
çok mu belli oluyor acaba?
olmamalıydı.
ya anlarsa?
ya biliyorsa?
yok, olamaz.
olmasın.
içime doğan başıma gelmesin.
sıkıldım.
kusayım biraz.

__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Nisan 2014, 15:14   #217
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.





xvı.
varoluştan söz edemeyecek kadar yok olmuş olduğumu hissettim.
korkmadım desem yalan olacaktı, korktum ama yürümekten başka bir yol yoktu.
bana yollar bırakılmamıştı, seçeneklerim yoktu, seçme sansım da.
yürüdüğüm tüm kaldırımların taşlarını sayıyordum, insanların yüzüne bakmak
midemi bulandırıyordu çünkü, onların gözlerindeki öfkeden korkuyordum.
benim içimdeki öfkem bana yetiyordu, hatta artıyordu bile, başkalarını düşünemezdim.
yürüdüm, yürüdükçe yeni yollar keşfettim ama yine seçme şansım yoktu.
ben kendi tarafından kurulmuş bir bebek gibi, pilim bitene kadar yürüyordum sadece.
düşünmeden yürüyordum, düşünmediğimi zannediyordum.
öyle olmadığını anladığım zaman, saç tellerimde bir beyaz gördüm.
üzülmedim de, sanki yarın ölecekmişim gibi hissettim.
sonra iki oldu o beyaz tel.
iki küçük beyaz telle kırıldı sanki bacaklarım, oturmam lazımdı.
oturup düşünmeye başlamam lazımdı, düşünmediğimi iddia ettiğim her anı.
yeniden düşünmem gerekiyordu.
ilk kez oturduğum sandalyede ayaklarım yere değmiyordu.
belki de dizlerimi kendime çektiğim içindir, bunun farkında bile değildim.
ayaklarım uyuşana kadar öylece kaldım.
keşke her şey böyle uyuşsa, o an hissetmeyi unutsam diye geçirdim içimden.
uzattım ayaklarımı, kırıldılar. basamıyordum sanki.
biraz bekledim, biraz daha bekledim.
topuklarımın karıncalanmasının geçmesini beklerken de düşündüm.
başka bir işim yoktu, bir şeyim yoktu, aslında hiçbir şeyim yoktu benim.
ayaklarım yere sağlam basmazsa konuşmam diyordum kendi kendime, sonunda bastım.
güçlü olduğumu hissettiğim o an, yalnız olduğumu da fark ettim.
evet yalnızdım ben ve ben yalnız kalacaktım, ne yaparsam yapayım yalnızdım.
insanlar yoktu aslında, bundan emindim.
bedenlerinin olması bir anlam ifade etmiyordu, bunu kimseye anlatamıyordum.
hangi cesaretle yaptığımı bilmesem de, birini sevmeyi denedim.
sevgi bana göre değil galiba, beceremiyordum.
belki de herkesin hayalindeki o sevgi bile anlamsızdı benim için.
düşündüğüm onca şey arasında, birini sevmek mi? fazla cüretkar.
ama yine de korkmadım, emindim.
emin olduğum şey, o sevginin sadece aklımda dolaşan bir düşünce olduğuydu.
emin olduğum şey, benim sevmeyi unuttuğumdu.
böyle hissettirdiler çünkü, beni böyle hissetmeye mahkum ettiler.
ben de kaçtım. hepsinden, herkesten, her şeyden.
bu kadar kaçan insanın gittiği yerde kimsenin olmaması lazımken,
her seferinde kaçtıklarıma çarptım.
sarhoştum sanki ama ben sarhoş da olamıyordum.
olup da böyle bir güzel unutamıyordum, oysa sarhoşken daha çok hatırlar insanlar.
haberleri yok.
dönüp yeniden koşmaya halim yoktu evet, durmak gitmek kadar zordu,
kaçmak kadar zordu birinde kalabilmek, bir yerde durabilmek.
her şeyi ben mi zorlaştırıyordum, yoksa her şey gerçekten bu kadar karmaşık mıydı bilmiyorum.
açıkçası bilmek istediğimi de sanmıyorum, bir şeyler duymaktan nefret eder oldum.
birilerinin konuşmasından nefret eder oldum, korktum.
alışacağım seslerin yok olmasından korktum.
ihtiyaç duyduğum zaman, o sesi bulamamaktan korktum ama korku hiçbir şeye engel olamazdı, eğer düştüyse insanın aklına bir şeyler, zordu.
yürüdüğüm sokaklara geri döndüm, köpeklerle yürüdüm.
onların gözlerine baktım, düşündüm.
bazen sokak köpeklerinden farkımız kalmıyor,
onlar yanlarına gelip uzanan her elde sevgiyi bulabileceklerine inanıyorlar,
kim severse sevsin dokunan o el onları mutlu etmeye yetiyor,
çünkü başka şansları yok, başka kimseleri de yok, mecburlar o ellere.
hiç bilmediği insanlardan medet umuyorlar,
biri fark etsin diye bazen sessiz de olsa bütün yol boyunca yürüyorlar,
genelde karşıdan karşıya geçecekleri zaman arabalar fark ediyor onları,
arabalardan korkuyorlar çünkü onlar sadece kendilerine dokunacak sıcak bir el arıyor.
biz de yapıyoruz bunu bazen, onlar gibi yapıyoruz,
gelen kim olursa olsun bizi sevebileceğine inanmak istiyoruz,
yapayalnız olduğumuzu düşünüp bilmediğimiz bir insanı herkesten daha çok tanıyabileceğimize inanıyoruz,
bazen şanslı oluyoruz,
sıcak bir yuvası olan, süslenmiş köpekler kadar şanslı oluyoruz,
bazen korna çalmayıp ezip geçtiği yol kenarındaki o kanlı köpeklerden oluyoruz ama;
biz aslında hep o arabanın içindeki, geçip gidenleriz, hep.

üzgünüm, çok eksik kalacağız.
bu eksiklik bizi kemirecek ve sandığınız kadar gülmüyor insanlar.
ve dişlerini gösteren insanlar aslında güzel gülmüyor,
onlar hayata karşı gücü dişlerini sıkarak gösteriyor, o kadar.
gülmek güç, ağlamak güçsüzlük diye kazıdılar ya bizim aklımıza hani,
yanlış.
uyumaktır güç.
ya da güç olan uyumaktır.
karmaşık.
çünkü bu benim melodramım.
benden ötesi de ben, öncesi de ben.
xxv.
büyüyünce anlaşılan şeyler varmış bir de hayatta.
büyüdüğüme mi pişman olmalıydım, anladığıma mı bilmiyorum ama
bir şeylere pişman olmayı hiç istemiyordum.
olunuyormuş.
çünkü insanlar dünyaya birilerini pişman etmeye gelmiş.
birileri pişman olmaya gelmiş.
bazen de o insanlar birini pişman ettiğine pişman olmuş.
yani aslında asırlardır düşünülen her şeyin altında, biraz pişmanlık yatıyor.
kendinden beklenmeyen şeyleri yapıyorsun.
gördüğün sen olmuyorsun o an, duyduğun ses senin değil.
dokunsan kendi ellerine, yabancı gibi.
saçların bile dökülmüyor omuzlarından o an.
karanlığı sevmekle, karanlığa hapsolmak başka şeylerdi.
ben sevdiğim şeye hapsoldum.
oysa bir şeye hapsolmamaya da söz vermiştim, verdiğim bütün sözler gibi
çiğnedim, yok ettim onu da.
büyüdüm.
çok büyüdüm ben, istemediğim kadar hem de.
aslında bakıldığında hiçbir şeyim yokmuş gibi.
duvar muamelesi bile görüyorum çoğu zaman, yıkılmayan son kale ben gibiyim.
öyle miyim diye sorsam, içimde susturamadığım şeylerin altında eziliyorum.
ezildiğimi hissettikçe daha da saldırganlaşıyorum.
bir yerlerde tutunmak isterken koptu bütün tırnaklarım.
yürüdüğüm o yanlış yollardan dönerken su topladı ayaklarım ama
bunu bir ben biliyordum, bir de ayaklarım.
bazen kalbimin de bildiğini düşünüyorum, ona fazla yükleniyorum bazen.
sonra geçiyor, işte bu asırlardır geçen her şey gibi bu da geçiyor.
uykum geliyor bazen.
o hiç uyanılmayan uykuya meyilleniyorum.
henüz o kadar cesur değilim ya da gözlerim o kadar hapsolmadı karanlığa.
hala renkli görebiliyorum, renkleri ayırt edebiliyorum,
sorun o renkleri hissedememek de.
bunun için renklenmeye bile karar verdim, bunca karanlık içinde kendime bir renk seçtim.
en renkli yanı gri olan insanı öldürmeye çalıştım.
oldu gibi ya da olduğu kadar işte.
kendimle uğraşıyorum yani, kendimden başka kimsem yok gibi davranıyorum.
yineliyorum, olanlar var, onlar zaten benden.
gerisi yok işte.
dünyadaki en saçma şey olan sınırlar gibiyim.
sınırlarım var, çizmişim, belirli bir şeklim var.
yönetim biçimim var, kurallarım var, kapılarım var, duvarlarım var.
bahçelerim var.
çiçeklerim bile var, hem de en çok papatya var.
onlara dokunmuyorum ama koparmıyorum, ayırmıyorum sevdiğinden onları.
ayrılıkları da sevmiyorum.
birine kavuşmaktan da korkuyorum, sarılmaktan da.
birçok şey isterken, aslında hiçbir şeyi istemediğimi fark ediyorum.
çünkü büyüdüm.
insanlar bunu fark ettirdi bana.
insanlar büyüdükçe acımasız oluyormuş dedim kendime.
sonra hep çantamda tuttuğum ama bakmaya ihtiyaç duymadığım aynamı açtım.
sordum kendime, acımasız mısın?
cevap vermek çok zordu.
değildim.
olamazdım.
yoksa fark etmeden olmuş muydum?
ben de o nefretin ocağına düşünce kavrulmuş muydum?
bilmiyorum, o an çok korktum kendimden.
acının insana neler yaptırabileceğini düşündüm ve
hiçbir şey yapmadığımı düşününce, rahatladım.
ben sadece elimden geleni yaptım, herkes için.
iki elim vardı ama çarşıdan alınan tek bir nar gibiydi, insanların içinde çoğalıyordu.
uzananlara uzatmaya çalıştım.
bazı eller geri dönmedi bana.
dönenlerin bir kısmı hasarlı, bir kısmı yarım.
elimi vermek istediğim zamanlarda, ben kendimi kaptırdım.
bunu fark ettiğim zamanda korktum, ne korkak çıktım ben de...
korkağım çünkü;
insanlar.
insan.
başka bir cevabım yok aslında, hep insanlar.
yine düşünürken pişmanlık yaşadım.
eğer uzandığı elini kırdığım varsa, gidip konuşmak istedim.
kapılarını çalıp, her şeyi düzeltmek istedim.
hayatın bu kadar ucuz olduğu bir yerde,
bu kadar ucuz olmamalıydı insan kırmak diye düşündüm.
ama...
ama yine insanlar.
yine insanlar bunu istiyordu aslında.
kendimi kötü hissettim, kötüydüm.
kötü oldum.
iyi oldum.
ne olduğumu bilmeden insan oldum bazen.
bazen kızdığım insanlar gibi oldum, onlar gibi olunca soldum.
yine kendi kendimi iyileştirdim.
büyüdüm ben.
kimse inanmıyor, annem bile bilmiyor ama büyüdüm ben.
saçlarımı tarayan kadın değil o da artık, çöktü.
en çok anneme kızsam da bir tek ona üzülüyorum,
onun kadar güçlü kalabilmeyi isterdim ve sanırım bütün agresifliğim bu yüzden.
ikimizin de birbirimize olan kızgınlığımız hep duygularımızı belirli edemediğimizden.
bir gün tutup onu, anne diyeceğim.
her şeyi kırıp gidelim mi?
gitmezsek öleceğiz anne, kaybolacağız anne.
hep aynı şeyi diyor, yine diyecek bana.
'' kendinden değerli hiçbir şey yok '' diyecek bana, kendine zerre değer vermeyen kadın.
bir gün o da arkada kalacak.
dizleri bana yetişemeyecek, ben korktuğum bu yolları tek başıma yürüyeceğim.
o zaman kimse bana kızmayacak.
kimse beni uyarmayacak insanlara karşı.
o gün ben biraz daha kırılmamak için daha güçlü olmaya çalışacağım.
ben o gün kötü bir insan olup, birilerini kıracağım.
anne ben büyüdüm.
ve büyüdüğüm için çok pişmanım.
seni de pişman ettiğimi hissediyorum bazen, o yüzden affet beni anne.
ben de senin gibiyim bazen ama
ben kendimi önemsediğimi düşünüp pişman oluyorum anne.
bu kalabalık ortasında, bu kadar kimsesiz ve çıplak hissettirdikleri için,
ben yaptığım şeylerden pişman oluyorum işte.
herkes bir yerlerde, herkes bir yerde.
ama ben nerede olduğumu bulamıyorum anne.
çünkü...
çünkü;
insanlar anne.
benim bütün huysuzluğumun sebebi,
insanlar anne.
bunu bir gün sana söyleyeceğim, söz.
ve o güne kadar, ben kendi içimde kaybolmaya devam edeceğim.
bütün gülüşlerimin arkasına saklayacağım öfkemi, kırgınlıklarımı, pişmanlıklarımı.
ve insanları.
en çok onları gizleyeceğim.
ve bir gün...
biliyorum ki,
kurtulacağız anne.
kurtulacağız.




__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Haziran 2014, 20:06   #218
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
artık kafam götürmüyor birçok şeyi, özellikle de içinde kendimin olduğu her şeye tahammülsüzüm.
istemekten de vazgeçtim, beklemekten de, böyle canım sıkılıyor artık, içim çöküyor sanki, çok garip oluyor.
bazen insanlarla konuşmak istiyorum saatlerce ama yok, hemen kırılıyor hevesim.
benim sustuğum zamanlarda da onlar konuşmak istiyor,
bu sefer sinirlerime hakim olamıyorum, hayattan soğuyorum.
niye buradayım, niye insanlar sürekli yanımdaymış gibi yapıyor,
neden susmuyorlar diye düşünüyorum.
tam o an yaptığım her şeyden eşek gibi pişman oluyorum,
pişman olduğum şey de sadece insanları tanımış olmamdan ibaret, hata yok, yanlış yok. birden tersine dönüyor dünyam,
herkesten nefret ettiğimi hissediyorum.
herkes yapmacık geliyor, midem bulanıyor.
bir günü bir günleriyle tutmuyor, bir dedikleri bir dediklerine uymuyor insanların.
herkes başka bir şey istiyor, herkes istenen olmayı da istiyor. ilgi istiyor, sevgi istiyor, gelsin istiyor,
sonra hepsi olunca yine olmuyor, çünkü onlar olmuş, yetmiyor. gördüğünü istiyor, bilmediğini istiyor, bildiğini istiyor,
hep istiyor bu insanlar.
hep istiyoruz galiba. dayanamıyorum ben.
kafam götürmüyor artık,
benim en başta kendime tahammülüm kalmamışken
insanlara karşı bu kadar tahammül edebilmem bile bir mucize. bilmiyorum, sıkılıyorum,
öküzler oturuyor içime, öküzler kalkıyor,
şaka gibi ama o öküzler bile kalkıp gidiyorken, yok ben hiçbir şey beklemiyorum. herkesten eşit nefret ediyorum,
herkes de benden etsin diye bekliyorum çünkü hiçbir samimiyetsizliği benim kafam götürmüyor.
götürmüyor. gidip de biraz jeff buckley dinleyeyim,
bir gün onun sesi gibi sakin olmak istiyorum,
bir de domateslerimi sulamak, çiçeklerimi böceklerden korumak istiyorum,
yanımda biri olsun da isteyebilirim belki ama domates gibi hemen ezilecek büzülecek
ve de bazı domatesler gibi sulu biri olmasın,
şu dışı sert içi güzel domatesler var ya,
kafaya atsan yaracak domateslerden, hah öylesi olabilir ya da vazgeçtim, kimse olmasın,
bir domatesin iki yarısı olmak için çok gencim,
domatesler aşkına! biber gibi kızarıp domates gibi patlayasıcalar!
-bu ne diyor ya?!-







__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 03 Temmuz 2014, 00:16   #219
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yeni günlerin, yeni ayların, yeni yılların bir başlangıç olmadığını yıllar önce anladım ben ama yine de her yeni gün, her yeni ay ve her yeni yıl bana bir başlangıç gibi geldi. Bir şeye başlamak için en uygun zaman, yeni olan bir zamandı. Şimdi de bu günlerden birini yaşıyorum, ben bunu hep yaşıyorum aslında ve buna iç temizliği demiştim önceleri, bu bir detoks aslında.
Yeşil çay içip de içindeki toksinleri atan kadınlar gibi, ben de kendime uyguladığım bu sakinlik detoksuyla, içimde ne kadar kötü varsa onu atıyorum, bana göre müthiş mantıklı bir şey bu.
Her başlangıçta bir yenilik yapmak zorunda değiliz elbette ama ben bir şeyler yapmadan duramıyorum sanırım ki, kendim keserek garip bir hale koyduğum saçlarıma hepten kıyma kararını aldım. Pişman mıyım? Evet pişmanım ama galiba en son üzüleceğim şey bu olur şu an. Her tutamın düşüşü, benim yeniden ayağa kalkışım gibiydi. O bahsedilen uçları kırık teller, güçsüzlüğümdü. Yenildiğimi düşündüğüm her gece, biraz daha erimiştiler. Bir saç üzerinden bu kadar edebiyat yapılır mı demeyin, belki de her şey bir saçın kokusuyla başlamıştır, ne bileceğiz?
Sanırım bu kıyma evresinden sonraki kabullenme evresi olan '' kökü bende '' avuntusuyla bir süre kendimi idare edebilirim, gittiği yere kadar.
Bununla biteceğine inanıyorsam, kesin yanılıyorumdur diyerek başka şeyleri de değiştirdim tabii ama hepsini yazarak kendimi sıkmak istemiyorum şu an, bildiğim şeyler çünkü. Sadece bunun biraz daha uzun sürmesini istiyorum, biraz daha dingin olabilmeyi diliyorum, işin özü sadece bu.
Buraya gelene kadar bahsettiğim onca yorgunluk, onca nefret, öfke, kavga adına ne dersek diyelim o gün için eksik bugün için anlamsız kalacak ve ben bunca anlamsızlıktan kurtulmak için kendime bir fırsat yaratmaya karar verdim.
Duygular, hisler ve nefretler değişmedikçe aslında bütün söylediklerim hep aynı yere çıkıyor, hatta cümle tekrarlarına düşme ihtimalim bile olabilir, tam emin değilim ama duygularımın ve hislerimin neden bu kadar çabuk değiştiğine neyin sebep olduğunu iyi biliyorum. Ben yıllardır yapmadığım hataların bedelini ödüyorum, hiç haberim olmayan hataların ceremesini çekiyorum, hem de çok gereksiz yere. Bu neyin ödeşmesidir, kestiremiyorum. Sadece adalet benim için hiçbir zaman işlemedi, buna tüm kalbimle inanıyorum. Kalbimle inanmak demişken, sanırım insanlar için bu kalp olayı çok kolay bir şey. Hatta insanlar, hayatta bir tek kalplerine önem verdiğini söylerken bile mide bulandırıcı ve gerzekçe davranacak kadar da bencil ya da kötü, hatta hepimiz belki bir tutam kötüyüz, bilemedim. Bir kalbim olmadığını iddia edemeyecek kadar anatomi biliyorum sanırım ve bir kalbin sadece kan pompaladığını düşünecek kadar da bilgim var. Verilen hiçbir kararın, yapılan hiçbir hareketin kalple bir alakası olamaz, en azından ben bunu kabul etmiyorum. Kalp kırmak diye bir şey de yok mesela, çünkü kimse kalbiyle hareket etmez, kalbiyle düşünmez. Yapılan her şey bilinç işidir ve verdiği hasarlar da düşünceleri değiştirir. Bir başkasının kalbini kırdığını düşünmek basittir ama bir insanın düşüncelerini değiştirdiğinizi düşünmek, onun düşüncelerindeki sizi yok ettiğinizi bilmek yeterince basit değildir ve siz hep kolay olanı seçip, ömrünüz boyunca nerede ters yola girdiğinizi düşüneceksiniz. Çünkü kendinizle yüzleşecek kadar büyümediniz, kendinizle konuşacak kadar cesaretiniz yok, sizin kendinizden anlayışınız sadece bencilliğiniz ve bu sizi her gün öldürecek ve ben de böyle ölen insanların ölümlerini önceden tahmin ettiğim için, kendimle gurur duyacağım. Bir ölümle gurur duyacak kadar, kalbim yok mu yoksa, ne dersiniz? Diyeceklerinizi biliyorum, o kadar garip bir şey ki bu kendime yapılacakları bilmek, bana denilecekleri tahmin etmek, hayatım o yüzden heyecansız ilerliyor. Beni şaşırtmayacak birini tanımak için can atıyorum ama onun bu dünyada olduğuna henüz inanmıyorum, çünkü inancımı kaybettim ben, kalbimi değil.
En son kendime inanıyorum demiştim, her şeyimle kendime, her şeyiyle kendime inanıyorum hatta, başlamak için en gerekli şey buydu çünkü ama ben bunu başlamak için değil, inanacak bir şeyim olmadığı için savunuyordum. Peki inanacak bir şeyimin olmaması evresine, neden ve niçin geldim? Oturup bunu tartışmak istemezdim, hatta şu an uzunluğunu ve karmaşıklığını düşününce vazgeçer gibi de oldum ve ben vazgeçmeyi göze aldığım şeyler yüzünden bu evredeyim. Vazgeçmek, kendini kurtarmaktır bazen. Ben kendimi kurtardım o halde, böyle diyebiliriz. Hem böylelikle upuzun ve saçma cümlelerin yerini, basit bir cümleyle bitirmiş olurum fena mı? Bence değil.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Evreleri tek tek geçerken, sanırım en güzel evre nereye gittiğini bilmediğin ama gitmek istediğin evredir. Bütün yollar benim, bütün arabalar benim, bütün otobüsler ve bütün gökyüzü de benim, yani gitmemem için hiçbir engel yok, gidebilirim.
Ama ben bu kadar gitmeme rağmen hiçbir yere varamıyorum, hiç sonu göremiyorum, zamanı yakalayamıyorum çünkü kendimden gidemiyorum.
Her defasında bana eşlik etmek zorunda kalan en iyi yol arkadaşım, iç sesimse eğer, onu bir defalığına öldürüp, öylece bırakıp gitmek istiyorum. Evet, yine mümkün olmayacak bir isteğimin daha sonuna gelip, kafamdaki bin türlü soruyla boğuşmaya gidiyorum ben.
Farkında olmadan fazla büyüdüğüm için, kendimi biraz çocuk ama biraz da kadın gibi hissedebileceğim bir yere gidiyorum, hayır hayır gittiğim yer beni öyle hissettirmeyecek de ben kendimi öyle hissetmek isteyeceğim desem daha doğru olur.
Şu aylardır çalışıp da taksitini yeni bitirdiğim ama iş dışında elime alamadığım notebookumu alıp, pardon satıcı çocuk ne demişti, '' bu ultrabook efendim '' hah işte, onu alıp, her gün yeni şeyler anlatacağım ona. Yazar olmak gibi bir hayalim eskiden vardı evet ama büyüdükçe bunun hayal olarak kalmasının hem benim için hem de hiç satmayacak saçma hikayelerim için daha iyi olacağına inandım. Şimdi her gün bir şeyler anlatmam, beni yazar yapmayacak, ben kendime yazarım, kendimce yazarım. Sanırım böyle bir meslek dalı ortaya atılmalı. Mesleğiniz nedir? - Kendimce yazarım. Gayet mantıklı ve mütevazi bir meslek sanki, sevdim. Belki de ben büyüyünce kendimce yazar olurum anne, bilmem o zaman gurur duyar mısın benimle? Çünkü daha benimle gurur duyabileceğiniz hiçbir şey yapmadım bu hayatta. En azından ben somut olarak gurur duyamadım kendimle ama içsel olarak o kadar çok gurur duyduğum şey var ki, size anlatsam beni ciddiye bile almayacağınız için böyle kendi odamda çürüyorum anne. Sen belki farkındasındır, hatta belkisi yok, sen her şeyin o kadar farkındasın ki anne, bazen seninle konuşurken utanıyorum, bir şey soracaksın diye ama babam öyle değil. Hayatta herkes mutlaka birine haksızlık yapar, buna kesinlikle inanıyorum ve ben bana en büyük haksızlığı babamın yaptığını düşünüyorum. Bu düşünce bizi hiç o ideal baba-kız yapmadı ya da beni babasına aşık o şanslı mı değil mi bilemediğim kızlardan yapmadı. İki insan arasındaki en korkunç sorun olan iletişim bozukluğu veya iletişimsizlik, bizi hep birbirimize yabancılaştırdı baba. Belki ben de şu an sana haksızlık ediyorum, belki bunları söylediğim için 1 ay sonra belki de 1 yıl sonra ya da 10 yıl sonra pişman olacağım ama insan yaşadığıyla vardır baba. Ne gariptir ki, insan kendi bağından olanla bile anlaşamazken, bunca farklı insanla anlaşabilmeyi başarabiliyor bazen ama burada da bir yanılgı vardır ki, çok insanla anlaşmak sizi çok iyi bir insan yapmaz ama çok insanla anlaştığını düşünmek sizi aptal bir insan yapar, yani yapabilir. Çünkü mutlaka bir yerde hatanız vardır. Hayatta en çok böyle insanlardan çekinirim bir de bağışlayıcı olduğunu zanneden insanlardan. Bağışlayıcı olduğunu bildiğim birkaç insan tanıdım ve onlara sonuna kadar da kefil oldum ama bazı bağışlama hastaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İnsan kendini bağışlayamadığı için başkalarından bunu bekler ya da başkalarına bunu gösterir. Fazla olan her şey inandırıcılığını yitirir bu hayatta.
Evet sanki hayatı 50 kez baştan sona yaşamış gibi konuşuyorum, hatta bence bu kadar çok konuşmam sinir bile bozuyordur. Ben olsam belki de kendim için '' aman bu da her şeye bir şey diyor '' derdim ve böyle demem bilinçaltımda benim kendim için böyle düşündüğümü göstermez. Toplumsal düşünmek diye bir şey vardır, bu gözünü oyduğumun toplumunu iyi biliyorum da ondan böyle, yoksa ne haddime çok bilmek, sizleri!
Buradaki yaman çelişkiyi de sonra inceleyebiliriz aslında ama ben anlatmak istediğimi anladığım için, bir sorun göremiyorum. Ha bir de bu var işte, insanların kendinde bir sorun görememesi.
Ben kendimde olan sorunları fark ettim biraz biraz, zaten o yüzden bu kadar çok konuşabilecek şeyim oldu, o yüzden her şeye olan inancımı kaybettim. Evet, başta hep insanlardı suçlu, ötekilerdi, birçok şey de bu hâlâ böyle ama bazen benimde suçlu olduğum durumlar olduğunu anladım. Acı çektiğim için birine acı vermeye çalışmak, hayatta yaptığım en büyük hataymış, bunu anladım. İnsanlara karşı nefret beslemenin kötü olduğunu düşünmüyorum ama bu nefreti onlara belli edip, gözlerine sokmanın da bir hata olduğunu anladım. Yani kendimde bir şeyler buldum, onları değiştirdim, değiştirmek kolay olmadı, onun bile evreleri vardı ve ben hepsini başarıyla geçtim. Yine de, hiçbir zaman bağışlayıcı ve her şeyi unutup silen bir insan olamayacağım, bu da beni ne kötü yapar ne de duygusuz. Yani bu iki durumdan olayı basite indirgeyerek kendi içlerindeki kiri akıtmak isteyen ne kadar insan varsa, onları bir an önce çöpe atın, hayatınıza acil bir detoks uygulayın. İnsanların böyle düşünmesi, sizin doğru şeyler yaptığınızı gösterir ve kendi yanlışları yüzünden düştükleri b*k çukurundan ayağını kurtarayım derken bütün bedenini kaptıran ahmaklar, size hep böyle saldırır ama yine de ben bazı insanları seviyorum, onların bu tavrı beni eğlendiriyor. Böyle mutlu oluyorum, anlık mutluluklar benim işim çünkü biliyorum.
Ve inanılmaz karışık olan bu saçmalamamın ne zaman biteceğine şu an itibariyle karar veriyorum.
Verdiğim karar doğrultusunda gittiğim yerde, sadece kendimce yazar olacağımı düşünerek, bu kadar uzattığımı ve saçmaladığımı belirtmek isterim ki, bunları okuyan insanlar var. Cidden okuyanlar var yani ve ben onları çok seviyorum, tabii sinsi okuyanlar var onları sevmiyorum, pisler sizi.
Kim bilir, belki döndüğümde benimde bir kitabım çıkar? Zaten ben ona buna yardım ederken, dertleşirken kullandığım cümleleri bir kitapta toplasam Nobel bile alırdım da, hadi o kadar iddialı olmayayım, Ahmet Batman'dan öteye gidemezdim belki de. Yalnız, bu betmen ötelere gittiyse bence bizimde bir yola çıkmamız lazım yani.
Çok güzel kitaplar aldım, okuduğum kitapları da alıyorum yanıma yeniden, intihar eden ne kadar yazar varsa hepsinden birer ikişer kitap aldım.
Bence bu yeterince açık bir mesajdır.
Belki de bunu yazdıktan sonra intihar ederim, belki de bu benim son mektubumdur.
Yalnız bir fark var ki, kahrolası dünyada son mektubumu yazarken bile bahsedeceğim bir sevgilim yok.
Hani kimseye, '' ben seni sevdim ama ölüm daha sıcaktı sevgilim '' diyemeyeceğim ben. Bunu kimse demedi yani, benim diyeceklerimden biri bu olurdu, yanlış olmasın, gerçi bu kadar kestirme bir şey de diyemezdim ben, dolandırma hastası olarak.
Bence ben etkilenmişim okuduklarımdan, cidden arkamda gözü yaşlı bir adam bırakasım var! Erkekler çok güzel ağlıyor. Bence erkeklere tek yakışan da bu.
Ağlayan bir erkek bulursanız bırakmayın demeyeceğim size, daha çok ağlatın, gebersin pislikler! Erkek diye cins mi olur? Ahah.
İntihara giderken bile atarlanan tek insanımdır herhalde, böyle tatlı olmayı nerden öğrendim bilemiyorum. Galiba şu an kendimi sevmeye başladım, intihar korkuttu gözümü, beş dakika sonra hayatı bile sevebilirim!
Gerçekten, mektup bırakabileceğim bir sevgilim olsaydı intihar ederdim, olmadığından etmiyorum. Bir an edeceğimi düşündüyseniz eğer, kıyamam size, belki üzülmüşsünüzdür, olmaz ki böyle.
Demedim öyle bir şey tamam. ( Hasta mısın sen? - Nööö. )
-
Sevgili olmayan sevgilim,
sana bu mektubu soğuk bir kış gününde ellerim uyuşmuş bir halde yazmayı isterdim, bir yandan da son gittiğin Kolombiya seyahatinden getirdiğin kahvenin kokusunu içime çekip, küçük yudumlamalarımla edeceğim vedanın düğümünü boğazımdan çözmeye çalışarak.
üzgünüm, içinde veda geçen cümleleri sana kurabilecek kadar kötü hissediyorum kendimi ve bu hisler önce içimi, sonra kemiklerimi şimdi de beni eritiyor sevgilim.
senin güzel bakan gözlerinin önünde erimeyi hiç istemedim, bunun sana bir haksızlık olacağını düşündüm hep ve sana bu haksızlığı yaparsam kendimi hiç affetmeyecektim.
bunları okuduğun zaman sen de beni affetmeyeceksin biliyorum, çünkü hiçbir şey benim vedamı senin gözünde haklı kılmayacak ve sen her gün sana bunu yaptığım için belki de benden nefret edeceksin.
sevgilim, öyle kırılgansın ki, hiçbir erkeğin böylesine pamuktan olabileceğine inanmıyordum ben, sen karşıma çıkana kadar.
bir erkeğin elinin bu kadar naif dokunabileceğine, gözlerinin bu kadar mahzun bakabileceğine de inanmıyordum, sen bana ilk kez o Fransız restoranında bakana dek.
şimdi böyle güzel bir adamı ardımda bırakmanın hüznü mü yoksa bu veda da kendi ipimi çekecek olmanın hüznü mü sardı beni bilmiyorum.
ama dilerim, hiç olmayan çocuklarımıza iyi bir baba olursun.
sakın kendini ve onları '' annen bizi gökyüzünden izliyor '' diye kandırma.
sevgilim...
sana bunları bir kış gününde soğuktan ölürken yazmak isterdim ama
üzgünüm aylardan Temmuz, hava 40 derece, yanıyorum lan gerizekalı.
kalk bir su getir, bir de okuyor bunu.
-
dssdgsjhgjhsdgjhgss, yalnız ben de kesin iş var.
bir insan bu kadar güzel intihar mektubu yazamaz, hem de olmayan birine.
siz daha olanlara sahip çıkıp da, bir şeyi beceremiyorsunuz, terbiyesizler sizi.
hepinizi öpüyorum.
kesinlikle hepinizi öpmüyorum.
ikinci cümleyle öptüklerim kendini anlamıştır, zaten ötekiler de çok meraklıydı benim öpmeme, hiç yani.
ve size, kendim için yazdığım bir cümleyle veda ediyorum.
yok yok intihara gitmiyorum, en fazla biraz tatil yapar dönerim, ormanda kurtlar beni kapmadıkça, denizde ahtapotlar bacağıma sarılmadıkça, yolda trafik canavarları beni bulmadıkça sıkıntı yok ama yine de hayat bu.
'' çünkü en başında yanlış bir yolda
az da olsa yürümüştür herkes ve bu
hepimizi kötü yapmaya yeter. ''

bir mesaj, hiç bu kadar net ve hiç bu kadar gerçek olmamıştı, ben gerçekten kendimce yazarım.
seviliyorsunuz.
illa ki.



__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Eylül 2014, 14:54   #220
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




Hort.

@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

__________________
''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter;
Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın,
daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan…
Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.''
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
birden, hepimiz, sevinemeyiz


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Hepimiz Fişleniyoruz Kacak Haber Arşivi 0 02 Aralık 2011 19:30
Hepimiz çanakkaleliyiz blackkurt38 Haber Arşivi 1 23 Nisan 2008 19:21