IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Hepimiz birden sevinemeyiz. (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/387879-hepimiz-birden-sevinemeyiz.html)

Melodram 28 Kasım 2011 16:37

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 


Acı çeksem de alışacağım, tuza müpteladır yaralarım.
Kalabalığa karışacağım, terk etmeyecek korkularım.
Her devirdiğim buruk kadeh, bir öncekine küfredecek.
Nefesim kesildiğinde kimse beni özlemeyecek!
Her saat, her dakika boğazımda düğümlenecek,
Artık cevap arama..
Ama sen ağlayamazsın, sen erkek adamsın.
Gülen yüzünün ardında gizlice kanayansın.
**
Biraz kafa dinlemeye gidiyorum ben, zamanında yaşamazsam eğer özgürlüğü
bir gün üzüleceğim.
Üzdüğüm adamların ahı tutacak çünkü ve ben korkuyorum.
Fazla zamanım yok, kimsenin yok, kimse güvenmesin zamana.
O değil mi aslında bizi hep karanlığa sürükleyen?
Zamansızlıklar ya da fazla ayarlanmış zamanlar.
Öyle tabi, ben diyorsam öyledir.
Yarın sabah yola çıkıyoruz. Gizem ve Selin'le, Eskişehir'e gidiyoruz.
Didem iyi ki orayı kazandı da, kalacak yerimiz var.
1-2 gün kalalım diyoruz, 1 gün kesin kalırız da 2. günü düşünüyoruz, belki 3. güne bile kayarız. Belli olmaz bizim işimiz, akşamında da dönebiliriz, neyse.
Hoş kalın.
*laağn damara mı bağlasak, neydi o söz?
Gidipte dönmemek, dönüpte bulmamak falan.
İşime gelir aslında, ehe.




Melodram 29 Kasım 2011 10:30

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 



Yanlış yerden saldırıyorsun bana.
Yanlış şekillerde görüyorum seni, yanlış olan her şeyi çekmişsin üzerine.
Belki de yanlışların fazlalığı götürmüştür doğruları, doğrular gitmek istememişti oysa ki.
Böyle olmaz, böyle başaramazsın, böyle yapamazsın.
:)
Gitti melo.


Melodram 30 Kasım 2011 12:37

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Güzel haberle başladım güne, keyfim yerine geldi.
Dün sırf kafamıza estiği için Eskişehir'e gittik. Anadolu Üniversitesi'nde bekle bekle bekle ağaç olmuştuk ki, Didem geldi. 1 hafta önce metroda karşılaşmış olmamıza rağmen öyle bir sarıldık ki, sanki yıllardır görüşmüyoruz. Sonra benim çok sevdiğim bir arkadaşım Eskişehir'i kazanmıştı, onu aradım. Bana kırgındı, çünkü 4 ay geçmişti hiç konuşmamıştık. Burada olmadığını söyledi, eah iyi ne yapalım. Gizem'in kuzenini aradık yani, kömür çocuk işte Ozi.
Pazar günü Ankara'daydı ama yine hiç görüşmemişiz gibi anlatacaklarımız bitmedi. Selin, Gizem, Didem'le birlikte Didem'in tuttuğu evet gittik. Klasik anne tabiri ile '' evi b*k götürüyordu '' Bizi bağlamaz arkadaş, biz içmemize bakarız dedik. Çıkalım dışarı dedik ama hava soğuktu, alışığız soğuğa. Adım başı cafeler var ondan da sıkıldık, en iyisi eve dönmekti.
Didem'in ev arkadaşı da geldi, biraz şaşırsa da misafirperverliğini bozmadı, ilgilendi bizimle. Sonra zaten derin mevzulara girdik, içtik içtik keyiflendik, sonra ağlaştık. Akşamında da geri döndük işte. Tam hatırlamıyorum saatini. Aslında kalacaktık ama telefon geldi bana, Enformatik dersinde devamsızlığım sınıra vurmuş onu haber veriyordu arkadaş. Mecbur döndük.
Al işte günlük böyle olur. Hatta bir dahakine şöyle yazacağım,
Sevgili günlük, bugün sabah kalktım ( mucizevi bir olay ), elimi yüzümü yıkadım ( temiz kız ), üstümü giyindim ( çıplak mıydın? ),kahvaltı ettim ( öyle bir alışkanlığım yok ki ), dişlerimi fırçaladım ( hijyen küpü ), saçımı taradım ( yalan bu, ben taramam ), üstümü giyindim ( az önce giyinmemiş miydin sen? ), kapıyı açtım ( iyi fikir ), asansörü çağırdım ( insene lan merdivenlerden ), asansöre bindim 0'a bastım ( zekice ), apartmandan çıktım ( burada apartmanda vurgu yaptım ).

Ha bu arada güzel haberle başladım demiştim. Ayın elemanı seçilmişim ahah, çok komiğime kaçtı ama alacağım paranın 2 katını vereceklerini duyduğumda sevindim. Ben yine eski halime döndüm. Aslında hep öyleydim ama bir anlık sarhoşlukla dünyamı değiştirecektim az kalsın. Her neyse, iyiyiz böyle.
Artık sadece editörlük yapacağım, kış geldi baba torpilini devreye soktu birazcık. Kafama eserse çıkabilirim ankete yine, ayrıca benim Ankara'nın köylerinden birine gitmem lazım. Çok soğumadan gitmem lazım, final projemiz için.
Yarın Aralık, zaman bu kadar hızlı olmamalı.


Melodram 01 Aralık 2011 14:12

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Kalemime kıyamam, ona bir şey yapamam..
Ama kağıtlar, onları yakacağım birazdan.
Ateşinde ellerimi ısıtacağım, kışa inat üşümeyeceğim ben.
Benden daha soğuk olamayacak kış, benden daha çok üşütemeyecek kimseyi.
Ben ellerimi ısıtacağım, ruhumun cam gibi sert yerlerini ateşle eriteceğim.
Şekil vereceğim, sonra yine soğuyacak etraf, içim, herkes.
Herkes üşürken ben eğleneceğim.
Kahkaha atacağım çekinmeden! Tüm gözler benim üzerimde olacak.
Sonrasını gelince yazacağım, biraz içmem lazım bugün.
Bence bu halime de alışacaksınız.
Dünyadaki en korkunç şey, bir kadının nefretidir.
Sevgi en sahte, en basit ve en kolay yitirilen şeydir, ama nefret.
Onu bitirebilmek için sahte bir sevgiyi seçersin, sonra o da biter.
Nefretin katlanarak artar, başka bir şey yok.
Bu kadarı çok fazla, sadece çok fazlaydı.
Fazla..
Çok..


Melodram 02 Aralık 2011 16:24

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Elimde Mesnevi'den Seçmeler diye bir kitap var, sabahtan beri okuyorum.
Çok farklı bir şey bu, okumak sadece okumak yetmiyor, anlamak lazım, anlayabilmek.. Az önce okuduğum hoşuma giden bir kesit:
'' Çirkin huyundan başkalarını zarara soktuğundan, başkalarına eziyet verdiğinden gafilsen, hiç olmazsa kendi yaralarını bilirsin ya!
Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına. ''

Bir insan her şeyden vazgeçebilir, çok sevdiği insanlardan,
hiç ayrılmam dediği eşinden, asla bırakmam dediği ailesinden,
gün gelir kendinden bile vazgeçebilir.
Lâkin huydur bu değişmez, demem o ki huylu huyundan vazgeçmez.

Melodram 04 Aralık 2011 19:00

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Çok üşüdüm bugün, yarın gece Ankara -5 derece !
Soğuklarla başım dertte yapacak bir şeyim yok.
Kuzenimle konuştum bugün İzmir'deki, hatundaki havaya bak!
Urla'dayız piknik yapıyoruz - iyi biz donuyoruz(!)
Tatilde İzmir'e gel diyor, inatla Ankara'ya gelmesini söylüyorum 500 dakika bunun muhabbeti oldu, sen gel, yok sen gel Cansu, yok yok sen gel bu sefer !
Anayasa Hukuku açıklandı, oh bir güzel baktım şimdi eve gelir gelmez.
65 almışım, mucize diyorlar efenim buna bizim okulda.
Ne anlatacağımı unuttum, aslında sırf yazmak için yazıyorum can sıkıntısından.
Şey oldu bugün çok üzüldüm.
Avm'de küçük bir erkek çocuğu, 3-4 yaşlarında ağlayarak anneeee, babaaa diye bağırıyor. Önce herhalde yakınlardadır annesi babası diye uzaktan seyrettim, sonra çocuk iyice bağırmaya başladı ilerliyordu ki, tuttum elinden sarıldım.
Bendeki bu annelik içgüdüsü fena gelişmiş arkadaş, tutamıyorum kendimi.
Sonra sustu çocuk, biraz ilerledik kucağıma aldım -pekte ağırdı kollarım koptu- birden karşımıza babası çıktı.
İçimden böyle baba mı olur lan? dedim. Lan kelimesini kullandım cidden, çünkü inanamadım. Ben hala indirmiyorum çocuğu yalnız sahiplenmiş gibi ehe.
Çocuğun babası pişkin pişkin gülüyor, erkek adam ağlar mı oğlum diyor çocuğa.
Ben yine içimden '' e yuhh(!) '' dedim. Sonra tabii ki tutamayarak kendimi, çocuk ağlıyor siz nasıl rahat olabiliyorsunuz dedim giderken baktım, adam yine mağazaya girdi çocuk orda bekliyor, babaa diye bağırıyor. O ara aklıma acaba babası değil mi sorusu geldi, geri dönmeyi düşünürken adam mağazadan çıkıp çocuğu aldı kucağına ve bende bir oh çektim!
Madem çocuklarınızı gezdiriyorsunuz elini kolunu bırakmayın yahu, sinir oldum orda.
Gün boyunca her gördüğüm bebeğe de, oy yerim seni, ay bu çok tatlı, seni ısırırım, bende bundan istiyorum gibi cümleler kurmama kaç puan verilir?
Dayanamıyorum yani başka tanımı yok!
( Ne yaptım, ne ettim yazacak bir şey buldum ya bana bir helal )


Melodram 06 Aralık 2011 13:05

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Bir kalbi kanata kanata unutursun.
sanki hiç olmamış gibi.
-
Suçlu oldum, belki herkesten daha fazla ya da daha az.
Kabullenebiliyorum bunu, suçlu olduğum zamanları biliyorum.
Saklamıyorum, gerek duymuyorum.
Ama ben suçluyken üstüne bir de güçlü olamadım.
Aslında olamamak değil mesele, olabilirdim neden olamayayım? - Olmadım işte, yüz denen bir şey var.
Yerle bir olmuş bu yıkık dökük şehre, bir şarkı söyler
Susturursunn susturursun!
Güzel şeyler görmek için, güzel şeylerin olması gerekmiyor.
Sevmek için bir adam, üzülmek için zavallı birileri gerekmiyor.
Ağlamak için bir neden, uyumak için uyku gerekmiyor.
Gerekli olan tek şey, bana ben.
Sus sessiz ol çocuk, şarkı henüz bitmedi.
Kalbine hakim ol çocuk, umut daha tükenmedi.
Yürü yolları çocuk, yollar henüz bitmedi.
İnan, sakin ol çocuk, Tanrı seni terk etmedi.
Bir masal biter sessizlik başlar.
Kalbini okşar, uyutursun uyutursun
Gözlerin dolar, avuçların terler
Bir yalan söyler, avutursun, avunursun.
..
Hiç gelmemiş gibi, hiç yaşanmamış gibi
Hiç bilmemiş gibi, hiç sevmemiş gibi
Hiç ağlamamış gibi, hiç üzülmemiş gibi
- sanki hiç olmamış gibi.
ehe, bu şarkı 500 gündür dilimde.




Melodram 07 Aralık 2011 18:54

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bazen gidilir.
Nereye gittiğini bilmesen de gidilir, gidersin yani yapacak başka bir şey yoktur çünkü.
Bazıları gider, koşulları uygundur, her şey tamamdır.
Bazıları kalır, koşullara uymaya çalışır, eksik bir şeyler vardır.
Ve işte asıl kaybediş burada başlıyor.
..
- Eski sevgilimi hatırladım.
+ Hangisini?
- Ya işte onu hatırlayamadım.
- Hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu ya da bir şeyin?
+ Evet fark ettim, her fark ettiğimde de gitmek istedim.
..
Sahip olmuyoruz, olduğumuzu sanıyoruz. Ne için yaşadığımızı bile bilmiyoruz aslında, farkında değiliz hiçbir şeyin.
Sadece yol var, sadece biz ve yürümek zorunda olan ayaklarımız.
..
- Bazen susar.
+ Bazen konuşmak ister.
- Bazen dinlemek ister.
+ Bazen yalnız kalmak ister.
- Bazen arkadaş ister.
+ Bazen gitmek ister.
- Gider bazen.
+ Bazen gidemez.
- Bazen hiç gidememekten korkar.
..
Bazen gidiyoruz, çoğu zaman gidiyoruz, ardımızda kalanı düşünmeden gidiyoruz.
Merak etmez mi insan ardında kalanı?
Hep kalan mı ağlar, yoksa giden mi daha çok acır?
..
- Bazen kendinden uzaklaşmak ister insan.
+ Bazen gidersin, sırf dönebilmek için.
..
Dönebilmek gitmek kadar kolay oluyor mu? Her şeyi yıkıp gitmek kolaydı, yıkmak kolay. Sen bir kalbi bina gibi düşüneceksin, alt yapısı zayıf bir bina. Ayları alır yapması, oysa yıkması sadece saniyeler. Kalpte öyledir işte, alışamaz hemen birine, zaman ister, zaman geçer, yeterli olmaz biraz daha ister, biraz daha, daha çok, daha fazla, birazdan daha fazla zaman. Sadece zaman mı ister kalp birinden? Zaman.
Zamanı iyi değerlendirememektir asıl sorun, zamana yayarsın her şeyi, bir zaman gelir ki kalbin beklediği zamanı da alıp gitmiştir.
Sen beklendiğini sanırsın, yanılırsın.
Bazen en büyük hataya kendini bile bile sürüklersin. Kocaman adımlar atarsın, girersin bir dünyaya, kimse ne olduğunu anlamaz. Sen de!
Kimse beklemez seni dersin kalbine, anlamaz.
Kimsenin bekleyecek zamanı yok, zaman az, zaman kısıtlı dersin, anlamaz.
Ölümü bekliyor her insan, her insan aldığı nefesle yaşadığını düşünürken aslında ölüme yaklaşıyor.
Bazen ne oluyor biliyor musun dersin kalbine, susar.
Ben söyleyeyim..

- Bazen bir kadın geliyor oturuyor karşına ve ağlıyor.
+ Kadınlar hep ağlıyor.
- Bazen bir kadın sana, ''en çok korktuğum şey, bir kadının gözyaşı'' diyor kendi adına.
..
Ve aslında bilmiyor ki, en çok korktuğu şeyin başına, en sevdiği tarafından gelebileceğini.
Sonra yol gözüküyor, yol.
İçinden diyor ki, gitmek gerek.
Bazen.


Melodram 08 Aralık 2011 21:37

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 

Ne bu melankoli melo? Sanki dünya başına yıkıldı.
- Ne alaka? ( Yumuşatarak değil bildiğin sert okuyunuz )
Bugün hiç güneş doğmadı, hiç gündüz olmadı.
Gün aymadı belki hiç ya da bana öyle geldi. Hep karanlıktı.
Koro: Ya da sana öyle geldi!
Tam dışarı çıkacaktım ki Nehir'im geldi, hava almak yasak!
Neyse dedik soğuk falan ama parka gidelim, önce bir güzel oynadı, sonra o meşhur sesiyle,
- Cansuuu ablaaaaaaaaa hiihii ç*şim geldi.
+ Tamam haydi koş eve gidiyoruz.
( Bu sırada sevgili kankamız Gizem çıldırıyor )
Bir titreme ve ardından
'' I heard that your settled down '' yani kısaca telefon çalıyor.
- Kanka nerdesin sen?
+ Çocuk bakıyoruz burda, anlayışlı olsan nolurduuuuu?
- Kahretmesin Cansuuuooooooööööööö, tamam balım konuşuruz sen bak ana yurdu!
( Çat )
Eve geldiğimizde üşümüştük, Nehir koştu işini halletti.
Sonra topuklu botlarıyla bana hava attı, pembe montu vardı, pembe atkısı!
Bana hangi rengi seversin dedi bızdık.
Ben griyim dedim, siyah.
İç ses devreye girdi ( Lan melo küçük yaşta çocuğa aşılama melankoliği, pembe de lan pembe )
Öhm, pembe çok güzel renk Nehirciğim, mavi de öyle. ( Mavi de pembe de güzel aslında itiraf et )
Sonra üşenmedi saydı bana renkleri.
Ben pembeyi severim, maviyi severim, yeşili severim, moru severim, griyi severim ve en sonunda benim rengimi söyledi!
- Siyakı severim ben!
+ Ahahaha siyak güzeldir!
Sonra trt çocuğu açtırdı bana, zorla!
Kahverengi ayıcığı izledik, Laura'nın yıldızları mı ne bir de öyle bir şey.
( İçimden sürekli, bu çok güzel bir şey diyorum )
Bu: Çocuk.
Eh sonra açıktı pıtırcık, et yedik, üzerine 4 tabak makarna yedi.
Az önce çocuk mu demiştim?
- Canavaaaaar!
4 yaşında alt tarafı, 4 !
O sırada annem: Cansu artık kaldır bunu çocuk patlayacak kızım.
( kriiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiz )
Şimdi niye bunları yazdığımı söylemek istiyorum.
Hani gitmek var, gitmek kaçınılmaz, gidişlere alışılmalı.
Tamam içimizde hüznün babası, acının alası, melankolinin hası var.
Ona da tamam!
Ee arkadaş yok mu güldüğümüz şeyler, hep mi ağlıyoruz sanki!
( Yooooo, bu kız hep gülüyor lan )
Ehm sonra kağıdı kalemi aldık bızdıkla. ( Kağıt, kalem ve ben )
Tepki: Yok kağıt kalem ve sen, kağıt ve keçeli kalem sonra çöp adam, yuvarlaklar, kareler.
- Haa doğru ya ben çocuk bakıyorum, ne yazması!
+ Hihhihihih Cansuuu
- Cansu mu? Abla diyeceksin bana abla!
+ Hihih yoo.
- Babanı arıyorum Nehir!
+ Ablaaaaaaaaaaaaa ( kucağa atlayarak )
Kuşlar, kalpçikler, çiçekler, kelebekler oluştu etrafımızda.
Sevgi pıtırcığı olduk!
Sonra Nehir gitti, geldi babası.
Sarıldı bana, pembe botunu ve montunu giyip gitti.
Tek derdi keçeli kalemdi, bir de sınıfındaki Alidora.
Çocuğun adı Alidora, gerçekten değişik geldi ve hoşuma gitti.
Bunların hepsini Alidora'ya bağlamak için yazdım.
Aslında Nehir'in tek derdi keçeli kalem ve Alidora diyerek tek cümleyle açıklayadabilirdim.
Olmadı artık, bir dahakine öyle yaparım.
Bitti.

Sometimes it lasts in love but sometimes it hurts instead.

ReSitaL 09 Aralık 2011 12:33

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Hani Bazen Durup seyretmek gelir içinden
bütün güzellikleri seni etkileyen herşeyi..
bazende bütün acılar seninle olur..

ama en güzeli ise herşeyi bir kenara atıp sadece sevdiklerinin yanında olması yeterlidir bence. :)

Melodram 10 Aralık 2011 01:28

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Bir yandan sevinçliyim, öte yandan buruk.
Buruk olan kısmı anlatmaya kalksam ağlarız.
Gerek yok bunlara, böyle şeylere.
-10 Aralık-
Dün yani 9 Aralık, kuzenimin çocuğu dünyaya geldi.
Tuna bey, ehe çok tatlı!
Doğar doğmaz nasıl anladın tatlı olduğunu der insan.
Bizim aileden olup tatlı olmayan kim var l*n diyebilirim. ( sayayım mı ha sayayım mı? )
a yerine * koyunca kibar kız oluyorum.
Bu kadar, canım sıkıldı yazmıyorum.


Melodram 14 Aralık 2011 16:24

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Baştan sona kalbi kırık kadınları koydum bavuluma, birazda adam seçtim çaresiz olanlarından.
Ağlarken sevişmek zorunda kalan tüyler ürperten uzun saçlı kadınlar!
Sakallarını acılarına bulayıp saçlarıyla karıştıran, küçük gözlü adamlar!
Hepsini bir araya getirdim.
Acının kuyruğuna bastım ben, cırladı belki duymadım.
Yalnızlığıma iliştirdiğim birkaç mektubu çektim aldım, okudum.
Okurken sonbahar yağmurlarına özenen göz yaşlarımı, mürekkeple yarıştırdım.
Onlarda birbirine karışmıştı!
Sorunun ne olduğunu anlamayacak kadar sarhoş olduğum bir gece..
Bu denli birbirimize karışmışken biz insanlar, neden uzağız?
Kalemimin ucunu bitirene kadar yazacağım milyonlarca hikaye var!
Hepsi biraz eksik, biraz buruk, biraz suçlu ve biraz özlenmiş.
Yazacak çok şey var, sorun zamanda.
Belki birazdan ağlatırım hepinizi!


Melodram 18 Aralık 2011 17:41

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Her yeni yıl senin için, yeni bir umut, bir arada artar mutluluk,
elele artak mutluluk..
Dilime dolandı, ne olursa olsun iyi reklam yapıyor adamlar.
Hatta bu reklamda ağlayasım bile geldi, yuh diyesim geldi şu an kendime.
Umut etmek kötüdür, fazla kapılmamak lazım.
Hiçbir şey yazasım olmamasına rağmen, bu boşluğu bir şekilde doldurmam gerekiyordu.
**
Bazen sevmek yanlışları kabullenmek midir? Yanlışlar kabullenilmeyince sevmemiş mi olur insan? Peki ya ağlamak? Nedensiz, durup dururken, öylesine.
Sevgi bir tohumsa biz gözyaşlarımızla mı sulamak zorundayız? Yanlış görünen yanlışlar, ortalıktan kaybolan doğrular.. Haber alınamayan biri, biri işte.
Garip olan şeyler var, diyeceksin ki insanlar işte.
Çok iddialı değil mi? Yaşımın haddine mi insanların garipliğinden bahsetmek.
İnsanlar, garip demiştim 29 yaşımdaki kuzenime.
'' Daha ne gördün ki Cansum '' dedi.
Haklı, daha ne gördün ki Cansu?
Senden 8 yıl önce dünyaya gelmiş insan, daha anlayamamış, çünkü anlaşılamayacağını kabullenmiş.
Sen neden uğraşıyorsun ki? Uğraşma...
Şarkı geldi aklıma,
Ben yağmuru gözlerinde, bülbülü dillerinde, günahı bedenin de tanıyıpta sevmişim..
Dönmüyor yedi cihan, esirin olmuş zaman, şarabı dudağından, içip öyle sevmişim.
Bilmiyorum neden bağlandım bu şarkıya bu kadar.
Sevmek girince işin içine, bir haller oluyor hepimize. Kimisi beceriyor, hakkını da veriyor hani, kimisinde de bizim ki gibi emanet duruyor.
'' Beceriksizler kulübü ''
Hiç suçun yokken, hiçbir günahın, hiçbir sorumluluğun yokken
saçma sapan bir dünyaya girersin. Suçlular elini kolunu sallarken, sana suçlu gözüyle bakılır. Bu toplumda insanlara da yer yok!
Dün haberlerde milli piyango sıraları gösteriliyordu, bir adama sordular çıkarsa ne yapacaksın?
Huzur evini açacağım, içine sadece akıllıları koyacağım dedi.
Meraklıyız sorduk, neden?
- Çünkü bu toplumda akıllıların yeri yok.
Babamla aynı anda helal sana! dedik gitti.
Bir kağıt parçasına ve numaralara umut bağlayacak kadar iyimser insanlarız, bir yandan da üç kağıtçı ve numaracı.
..
Bugün bir arkadaşım beni çok mutlu etti. İlk kez biri bana bir şeyler yazdı, yazılan şeyin önemini bir kenara bıraktım. Kelimelerdeki samimiyet ve o duygu gerçekten beni etkiledi ve mutlu etti. Gözlerim de doldu ister istemez, güzel şey birilerinin seni doğru anlayıp tanımlayabilmesi..
*
Dövme yaptırmayı düşünüyorum, aslında dirseğimden bileğime uzanan boşluğa yaptıracaktım. Fazla büyük ve rahatsız edici olabilir diye vazgeçtim.
Ne yazdıracağımı bulursam eğer bileğimin köşesine yaptırabilirim. Belki de git-mek yazdırırız. Bunca şair yazmış kağıtlara, kağıtlar kitap olmuş, hepsi gitmek demiş, bırakmak. Bırakılmak, bırakılanlar ve uzayan bir liste, kabarık bir hayli..
Louis Aragon'da demiş, bırakıp gittin beni...


bırakıp gittin beni ,kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için
ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen?
'' Cümleler, tamamlanmayı hep bekleyecek.. ''
diyorum ben de, bekleyelim.


Melodram 20 Aralık 2011 22:11

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Değişsek mi acaba ne dersin?
Kalem, kağıt, kahve ve ben.
5N 1K var da, 3K 1B neden olmasın?
Bak ben çaktırmadan 3K 1B'yi popüler yaparım, şifreli konuşuyorum diye içeri atarlar beni.
- Yok yok öyle bir şey yapmazlar.
+ İyi.
- Tamam.
+ Güzel.
- Evet.
+ Yeter.
- Belki de.
+ Git.
- Her zaman.
Şu an yazasım kaçtı, şaşırırdık kaçmasa.
Güzel bir diyalogla bitireyim, sonra belki dürterse ilham perileri -ki sevmem onları - yazarız.

+ Kuzeeen Ankara'ya davet ette gelelim.
- Davete gerek mi var öküzgözü kırmızısı kafalı.
+ Portakalı soydum başucuna koydum yavrum, diyorum ki ben seni İzmir'e çağırıyordum ama sonra düşündüm vazgeçtim.
- Neden o neden?
+ Şimdi sen geleceksin, sonra baykuşlu kolye isteyeceksin ahahah uğraş dur.
- Öff ben de dinliyorum seni, gel tamam gel. Uçakla gelme ama havaalanına hiiiiiç gelemem 500 km gidiyoruz. kamil koç'la gel kamil'le gel kamil nihaha!
+ Dur be hemen başladın, ben bir daha düşüneyim haber yollarım sana.
- Tamam beklemedeyim, çok bekletme, gelirken bostanlı sahiline git, bir kavanoza deniz suyu doldur getir. Bakayım hala 1500 ton haşlanmış yumurta yemiş gibi mi kokuyor deniz jhdjhjhs, kötülük.
+ Cansuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuooooouuuuuoo! Öptüm.

Gelse keşke, gelse.
Sevinirin hem, mutlu da olurum.

Melodram 22 Aralık 2011 12:21

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Belki hayatta beni en çok sinir eden ama koşulsuz sevdiğim birinin doğum günü bugün.
Pelin'imin, kardeşimin.
2 haftadır, doğum günümde ne alıyorsun Cansu?
demekten bıkmadı, ergenius. Ha bir de saygısız, abla falan da demez.
- Cansu!
Dünya üzerinde bu kadar isteği olan bir insan daha tanıyamam sanırım.
- Cansu bir çanta beğendim, harika ama benim param yetmez.
- Cansu ya bir eşofman gördüm çok güzel rengi var, alsana.
- Koş Cansu Pull & bear'da bir şey gördüm, süpper süppper, alsana bana.
- Psp almak istiyorum ben, oha 400'e düşmüş.
- İpad2 çıkmış ben de daha 1'i yok, Cansu el atsana.
- İphone4 çok güzel ya, ama ben Blackberry alacağım, görürsün.
- Bot buldum kendime 1000 tl, çok güzel para biriktirsem mi?
+ Peliiiiiiiiiinnnnnnnnnnnnnnnn sussssssssssssssssssssssssssss!
Bunların asla sonu gelmez. Doyumsuz bir kardeşim var, çok zor ya baş etmesi.
En kötüsü, beraber alışverişe çıkarız.
Yahu arkadaş 17 yaşından gün alacak kız, balon ister mi?
( Ahahahahaha )
Helyum balonu alır her seferinde, 1 dakika sesi değişiyor ve bundan mutlu oluyor. Sonra of midem bulandı der, günümüzü zehreder.
İşin özü bilmiyorum ne yapsam bugün ona.
Param yatmıştı, gidip çekeyim de sürpriz yapayım.
Öğrenciyiz biz de yani, gidip 1000 tl verecek halim yok bir şeylere.
Aptal kız ya, nasıl seviyorum onu.
İyi ki istemişim bir kardeş, ama ben böyle istememiştim ya!
Sakin bir şey olsaydı iyiydi.
**

Şarkılarda güzel bu aralar.
Mesela Emre Altuğ - Neyleyim ve Aşk-ı Kıyamet.
Emre Altuğ fan club'a üye olacağım artık.
..
CemA.,
şimdi çok uzaklardan geçmişe bakıyorum.
Gökyüzünde yıldızlar hep onu arıyorum.
Kalbim bir yaprak gibi avcunun içindeki, o sanki sonbahar gibi
Sardı beni sevgilim.
Sevgilim..
Sevgilim..
Sevgilim, her aşkın bir şarkısı var.

Özetleyeyim mi her şeyi? Güldüğüme bakmayın.
- Yüzümden düşen bin parça.

Düş 22 Aralık 2011 19:19

Benden sana kısa bir yazı **
 
Sizi severek okuyorum bayan, ne güzel de kelimeleri mühürlüyorsunuz.
Pardon bayan, adınızı sormayı unutmuşum.
Bayan neden sırtınızı döndünüz bana yoksa bilmeyerek bir şey yaptım.
Bayan
Bayan
Bayan

Kısa bir sessizlik
Bayan arkasına bir müddet döner ve küçük bir tebessüm kondurur dudağına
Bayım der ve söze başlar:
Benim adım umut..
Sizinle tanışmak elbette isterim lakin biraz umutlu olmanız ve kalbinizin o umutla parlaması gerek..
Bir müddet sessizlik olur ve bay da cevap verir
Bende hayat der..


Hayatımızı umutlarımız belirler,hep umutla kal melo der ve bu hikayenin son noktasını koyar yazarımız ;s9

Melodram 22 Aralık 2011 23:54

Cevap: Benden sana kısa bir yazı **
 
Alıntı:

Burn Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1040970569)
Sizi severek okuyorum bayan, ne güzel de kelimeleri mühürlüyorsunuz.
Pardon bayan, adınızı sormayı unutmuşum.
Bayan neden sırtınızı döndünüz bana yoksa bilmeyerek bir şey yaptım.
Bayan
Bayan
Bayan

Kısa bir sessizlik
Bayan arkasına bir müddet döner ve küçük bir tebessüm kondurur dudağına
Bayım der ve söze başlar:
Benim adım umut..
Sizinle tanışmak elbette isterim lakin biraz umutlu olmanız ve kalbinizin o umutla parlaması gerek..
Bir müddet sessizlik olur ve bay da cevap verir
Bende hayat der..

Hayatımızı umutlarımız belirler,hep umutla kal melo der ve bu hikayenin son noktasını koyar yazarımız ;s9

Umutlarla yola çıkıyoruz, sonra biz onların önüne geçiyoruz ve umutlar arkamızda yolu bulamadığından kaybolup gidiyor ya da umutlar mı çok hızlı, biz mi yetişemiyoruz?
Çok teşekkür ederim canım, güzel yüreğine sağlık.
;s9

esekherif 25 Aralık 2011 18:55

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Hiçbirini okumak istemiyorum !
İstemiyorum !

Melodram 25 Aralık 2011 22:45

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Ben de hiçbirini yazmak istememiştim!
Ama bazen istemek yetmiyor, istenilenler olmuyor.
Olduğu kadar.

Melodram 26 Aralık 2011 16:48

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sıcacık yatağı bırakmak zor geliyor. Bırakmak genel anlamda zordur aslında, bazıları için. Her gün biraz daha soğuyor hava, yataktan çıkmak daha da güçleşiyor, nefes almakta öyle. Belki müzik dinleyerek geçirilebilir tüm gün, kitap okunabilir ama gözlerin yorulma ihtimalini göz önünde bulundurursak, tüm gün kendimize zarar vermiş oluruz. Müzik kulağa zarar mıdır ki? Garip bir hafta geçirdim, yeni bir haftaya girmenin heyecanını yaşıyorum.
Sinirlerime hakim olamadığımı bir kez daha anlamış oldum, ev bakıyordum kendime. Ayrı eve çıkma fikri gerçekten çok iyi bir düşünce gibi geliyordu, kafamın estiğini yaptım. Sonra durup düşünüyorsun, nasıl yapacaksın?
Belki yalnız olmak iyi gelecekti, olamaz mı? Olmaz, sen yapamazsın, beceremezsin, aç kalırsın sen. Doğruydu aslında, yapamazdım ama yapmayı isterdim. Eski başlığım seni anıyorum şimdi '' her neyse ''
Bazen yıllardır dinlediğim bir şarkıya takıyorum kafayı, feci şekilde.
Closer, sensin o adamım, taktım kafayı şu sıralar.
Dinlemekten bıkmıyorum, rahatlatıyor beni, nedensiz. Bir sürü şey düşünüyorum, bir sürü de şey yaşıyorum, sonra bir anda hepsi anlamsızlaşıyor. '' Aradığımı buldum '' cümlesini kullanacağım günü bekliyorum -ki beklemekten nefret ederim ben-

- Bazen böyle oluyor işte.
( Nasıl? )
- Nefret ettiklerin hep yanındadır, bırakmazlar seni.
( Kaç! )
Olmaz, yapamazsın ki her yerdedirler.
( Nefret etme o zaman? )
- Haksızlık yapamam kendime.

I'll never leave you...
Just need to get closer, closer,
Lean on me now.

En klişe sözdür, seni asla terk etmeyeceğim.
Bazen derken bile gitmiş olursun, güvenmekten bahsetmek bile istemem.
Fazla bahsedilince, utanıyor.
..
Herkeste bir telaş, yeni yıla girecekmişiz.
Girelim, daha öncede girdik çok kez, neden bu kadar abartılıyor.
Her yıl, sağlık, mutluluk, sevgi ve aşk istemekten bıkmayacağız.
Yıllardır sağlığımız yerinde, bu sevindirici haber.
Diğerleri konusunda pek bir şey söyleyemem, daha benim yılıma gelmedik.
2012 dedikte, film aklıma geldi.
Ne uzun filmdi o, sinemada kilitlenmiştim resmen oturmaktan.

- Kopacak mı? diyorlar.
Kopsun inceldiği yerden!

Bazen minicik bir el dokunur, yarım yamalak çıkan dişleriyle
kocaman gülümser.
Minik gözleri çoğu şeyden habersiz, parlar.
Konuşamaz ama annesi anlar onu, annelik buna deniyor demek ki.
Miniciktim, gülümsüyordum anneme.
Şimdi ne diye bu kadar bağırıyorum ve kızıyorum ona?
Her şeye rağmen, bir tek o yok mu?
Pınar reklamı geldi aklıma.
- Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz -
Daha iyi açıklanamazdı.
Ve geçen gün annemle, yeni doğan kuzenim için hediye bakıyorduk.
O mağazaya girer girmez büyülendim, bebeklerin kıyafetlerini gördükçe içim içime sığmadı.
Hepsi çok şekerdi, yüzümü güldürdü.
Neyse bunu neden paylaştıysam ehe.
( daha yakın )
olacak derken, daha uzak olma ihtimalini düşünememiştim.
her geçen gün biraz daha uzak.
ihtimal olmaktan çıktı.
Buse ehe, yedik kafayı şarkımızla.

Melodram 28 Aralık 2011 11:14

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yeni yıla bu kadar kötü bir haberle başlangıç yapacağımı düşünmemiştim.
Cumartesi iç, eğlen, coş.
Pazar günü ayılmaya çalış.
Pazartesi İktisat finali !
Bu adalet mi? Haksızlık değil mi bu bize? En babaları ilk haftaya koymuşlar sağolsunlar. Bu finaller benim finalim olabilir yani ehah.
Stres zaten şimdiden başladı, kalın kalın kitapların hepsinden sorumlu olmak can sıkıcı. Politika, psikoloji ve hukuk finalleri ergenliğe yeni girmiş bir çocuk suratı oluşturmaya yetecektir.
Geçmiş olsun melo.
2 haftalık maraton başlayacak, haliyle 2 hafta sana yazmam gibi gözüküyor güncecan. Haberin olsun da, sonra alınma.
Vay efendim bu kız neden yazmıyor, falan filan!
En kötü hepsinden 70 almam lazım işi garantilemek için, yoksa çan eğrisinden büğrüsünden sakata gelebiliriz.
Tamamdır, bu kadar.
Ben Cumartesi eğlenemem sanki, ders çalışarak gireyim en güzeli.
Her yıl aynı hikâye!
Stres tavan.
* güm -.-



esekherif 28 Aralık 2011 12:09

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
her gece
bacaklarımıza sırnaşan ısırgan otlarından
şerbetler yaptım
sırtıma dövmeler yap diye

Melodram 01 Ocak 2012 01:36

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ne oldu şimdi?
..

Arkadaşlarımı evlerine bıraktım, döndüm.
Normal bir gün işte, sadece alkolün biraz daha çok alınması damga vurmuş olabilir. Biraz baş zonklaması dışında hiçbir şeyimiz yoktur efenim.
Sen kalk 2011 boyunca gülme ( yalaaan ), gel son gününde gülmekten yanaklarına ağrılar girsin.
Ne hoş, ne güzel.
Dün itibariyle şanslı biri olduğuma karar vermiştim, umarım bu şansım bu yılda da devam eder.
Bir sürü iyi dileğim vardır elbet, yazarız onları da bir gün.
Zaman çok hızlı geçiyor, yaşlanıyoruz anlayamadan.
2011 benim için hayat yolumu çizmeye adım attığım bir yıl oldu.
Bundan sonrası için yapmam gerekenleri anladığım ve planlar yaptığım bir yıl.
Ocak'tan başlasam Aralık'a kadar neler sığdırmışımdır belki bu yıla, belki benim bile haberim yoktur ha, hayatıma sığdırdıklarımdan. Sığdırmaya çalıştıklarımdan.
Eh haydi bakalım bu yılımız güzel olsun.
İçelim güzelleşelim diye vurduk kadehleri, kâh aşka, kâh başarıya, kâh barışa vurduk.
Belki kirli sol'larda tükendik bir yıl daha.
Yolla - yoldaş arasında kaldık, tökezledik.
Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu anlayamacak kadar da acemiydik.
Aslında biz insanlar, hayata karşı hep acemiyiz.
Bazen tedbirsiz, bazen korkak.
Neyse şu an bunu yazacak kafada değilim.


*Bir arada artar mutluluk..
ehe, pek mutluyuz.


Melodram 03 Ocak 2012 00:21

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Neyin kafasındayız?
3 gündür iktisata bakmaktan yoruldum, sıkıldım.
200 tane soru çalıştım, çok umutluyum. Ama bilirim ki para kazanmak tatlı bir şeydir, eah hani biraz kasalım bu gençleri, yaz okuluna malzeme çıksın.
Bizzat ağızdan dökülenler.
Çok iyi öğrendiğim tek bir şey var. Rakip mallar olan çay ve kahve.
Neymiş efenim, kahvenin fiyatı artarsa, çaya olan talep artar.
Bu iktisata göre öyle tabii, bana sorsan çayın yakınından bile geçmem.
Bir de tamamlayıcısı olan mal var, benzin ve otomobil.
Benzin fiyatları artıyor, insanlar ne yapıyor? Hurraa toplu taşıma araçlarına yöneliyor, sonra sürpriz toplu taşımaya zam.
Şimdi ne yapacak insanlar?
- Halil Sezai gibi rakıyı alıp, boş bir odaya geçecekler, parmağını gitarın 2. ve 3. perdelerine koyup, isyaaaan diye bağıracaklar.
Burda da şöyle bir sorun çıkıyor ortaya, toplu ulaşım için para vermeyen insan ya da bulamayan insan, nasıl rakı alacak?
Ne soru biter ne sorun.

Dipdibenot: O resmi ben yapmadım, yapanın emeğine sağlık diyelim.
Kahretmesin, hiç güleceğim yoktu bunu da başardım gece gece.
Uykusuz her gece diye bağırasım geldi.

Örnek: Kıvanç Tatlıtuğ'a(mal) olan talep artınca, annesi ve babası(üretici) bundan etkilenerek arzı arttırmak isterler ama ne yazık ki, tutturamazlar.
Tamam ben kapmışım bu işi.
Yıl başında bile o kadar içtim böyle bir kafaya sahip olamamıştım.
Gidip bende resim çizeyim.
:kendinikaybettiğinianlayansmile.



Melodram 04 Ocak 2012 21:12

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Sınavlar güzel geçince moral oldu haliyle, galiba iyi başladık bu yıla.
Daha doğrusu bunlar iyi tarafı, iyi görünenler, öyle görmek istediklerimiz.
Görünmeyeleri saymaya başlamak istiyorum bugün ama çok uzun sürer, yazamayacak gibiyim.
**
Genç bir kadın, çok seviyordu. Liseyi bitirmiş genç bir kadındı o, kocasının kollarında. Hayattaki en büyük pişmanlığı yaşayacağını kestiremeyecek kadar küçüktü bakışları. Ne olduğunu anlayamamıştı, bir okul çıkışıydı. O zamanlar öyle okuldan çıkıp cafelere gitmek yoktu, doğru eve gidilir, yemek yapılırdı. Varsa birikmiş ütüler halledilirdi, sonrasında bulaşıklar. O zamanlar becerikli olmak zorundaydı kadınlar, hepsi minikti aslında. Hepsinin küçücüktü bakışları, çaresizliğin perdesiyle örtüyorlardı umutlarını. Özgürlük kelime olarak bile zihinlerinde yoktu o zaman kadınların. Bilmezlerdi özgürlük nedir? Hak nedir bilmezlerdi. Nerden bilsinler, onlar yaşamıyorlardı aslında. Nefes almak her insan için yaşamak demek değildir. Biliyordu o kadınlar. İşte o kadınlardan biri, lise çıkışlarında tutulmuştu birine. Siyah gözlerini ayıramıyordu, cüssesi sağlam olan adamdan.
Küçük bedenini 3'e katlayan adamın peşinden gidiyordu her çıkışta. Hayat sürüklüyordu onu belkide sonu olmayan bir çıkışa. Zaman geçti, birkaç ay sonra.. Siyah pileli eteğini çıkarmıştı artık, beyaz gömleği boğazına kadar düğmeli değildi, giymek zorunda olduğu ama aslında o hiç sevmediği kalın okul hırkası o da yoktu şimdi sırtında.
Dizlerinin biraz daha altında siyah bir elbisesi vardı. Saçlarını örmekten vazgeçmeliydi artık, açtı. Dalga dalga omzundan akan siyah saçlarını açtı.
Sonra yukardan topladı, topuz yaptı, anne topuzu diyorlardı ona. Belki o zamandan hazırlık yapıyordu anneliğe, bilmeden. O artık liseli genç bir kız değildi, hayalleri de yoktu. Çünkü hayatı kendi ellerinde değildi, sadece kuklaydı o. Okul kitaplarını tutardı minik kınalı ellerinde. Şimdi çelik bir tepsi tutuşturdular, birkaç fincan.. Tepsinin dantel örtüsünü de unutmamak lazımdı. Kabullenilmeyeceğini bile bile çıktı o evden. Gittiği yerde hiç sevmeyeceklerdi onu. Kimse kendi annesi gibi bağrına basamazdı küçük kadını. Ama o küçük kadın, daha da küçükken kaybetmişti annesini. Hayat onun için 7'sinde başladı, 17'sinde yeniden başlayacağı umudunu taşıyarak, babasına kızarak gitti o evden. Yeni bir dünya kapısı açılmıştı, sol ayakla girdi koca şehrin karanlık bir evine.. 18 oldu.. Doğum gününü bile hatırlamayacak kadar bitkin düşmüştü hayat yolunda. Sadece 18 yaşındaydı.. Belki de modayı takip edip kendine güzel şeyler almak isteyecekti, saçlarını boyatmak, saçlarını kestirmek, özgürce gezmek, arkadaş edinmek isteyecekti. Peki var mıydı öyle bir hakkı? Hakları kimde saklıydı? İri cüsseli adamda.. Kendini yeni keşfetmeye başlamışken, yeni birini daha keşfedeceği haberini aldı. Sevdiği adamdan bir çocuk sahibi olacaktı.. O zamanlar belki de ultrason yoktu, belki de vardır. Karnın şeklinden anlaşılıyordu cinsiyeti, baktılar. Aşirete yeni bir erkek çocuk gelecek diye seviniyorlardı. Küçük bedeni bu yükü nasıl kaldıracaktı, kimse düşünmüyordu.. 8. ay, ani bir sancı, erken doğum, korku, panik.. Ebeler gözünüz aydın kızınız oldu diyemedi, deseydi eğer gözünüz aydın diye, keserlerdi sesini oracıkta. Kan ter içinde minik bir kız, kanlar içinde elindeki minik bir bebeğiyle, 18'inde yeniden başladı hayata. Zaman geçti, yıllar geçti, çocuk büyüdü, boyu kadar oldu.. Babası gibi uzun bir kız oldu, annesi gibi siyah iri gözleri ve siyah saçları vardı.. Babası hiç okşamamıştı siyah saçlarını, daha küçüktü kızı, babası gitmişti. Başka kadınlar, başka ilişkiler, başka yataklar, başka bedenler.. Zaman ne olursa olsun, erkek vazgeçemiyordu kadınlardan. Belki nice siyah saçlı kızları vardı, haberi yok.. Hiçbirini sevemeden, bir başka kapıdaydı çünkü o adam.
**
Bunu daha fazla yazabilirdim ama gerçekten kötü hissediyorum kendimi. Psikolog olmayı istediğimden beri kendimi bu tür şeylere hazırlıyordum, insanları dinlerken onların benden etkilenmemesi için sakin olmayı becerebilmek için çalışıyordum. Evet istediğim olmadı, belki biri bana anlatırken para da kazanmıyorum. Para..
Yaşamak için gerekli değil mi? Az ya da çok, bir şekilde olmak zorunda.
İşte o adam parayla satın alabileceği çok kadın olmasına rağmen, siyah saçlı kızı seçmişti kendine.. Parası neyse babasına verecekti, oysa kız sadece seviyordu. Bugün o kızla konuştum, kadın. Artık saçları siyah değildi, belki de geçmişin izlerini silmek için boyatmıştı ama ne yazık ki geçmiş her ay santim santim fışkırıyordu saç diplerinden. Gözleri, onlar hiç değişmemişti. Bazen hayatta her şey sevmek değil ya da nasıl desem, işte çok yakışıklı demek değil mesele. Çok güzel bir kız seviyorum demek hiç değil, hiçbiri değil. Sevmek sol memenin altında bulunan yumruğumuz kadar olan yerden dışarıya çıktığından beri, sevmek değil işte. İşte o yumruk bir kadının hayatının tam ortasına indiğinden beri, sevmek değil o.
Ağlayan insanlara dayanamıyordum.
En çok da ağlayan adamlara, ama en çok ağlayan çocuklara..
Hiçbir suçu günahı yoktu çoğunun, neden terk edildiğini anlamayacak kadar toydular.. Babalarının bir anlık zevkiyle dünyaya gelen ve sonra terk edilen o çocukların ağlamasına dayanamıyorum.
Güne çok hareketli başladım, güzeldi aslında her şey, normaldi diyelim.
Sonra bu yazdıklarımın hepsini dinledim, anlattı bana o kadın.
Belki de o zaman ilk kez hayatta olmanın ne demek olduğunu anladım, ilk kez nefes almak bu kadar zor geldi.
Ve ben hiç bu kadar tutmamıştım gözyaşlarımı..
'' Kadınlar çok konuşuyorlar '' diyenlerin aksine susan bir kadınla konuştum bugün..
Aslında susuşundan belliydi, içindeki volkanın şiddeti.
Ve patladı..

- Adalet çalıştığım hukuk kitaplarından başka hiçbir yerde yok.

esekherif 04 Ocak 2012 21:21

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Verdiğin sözleri düşün !
hayallerin iç dünyanda ki
boşlukları yalıyor
kutuna git bence !
Nihahahah !

Neşet Ertaş-Yaniyorum( Kardeş Türküler ile)

Melodram 09 Ocak 2012 23:47

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ne güzel ders çalışıyorum 4-5 gündür.
Ezbere karşıyız ama buna mecbur bırakılıyoruz, ne kötü.
Gel öğren deseler, öğreniriz zamanla.
Hayatımdaki en heyecanlı şey, iki bıcırığım.
Bir de kuzenimin 2 hafta sonraki nişanı. Tüm akrabalar bize gelecek, sevgi yumağı olacağız. ( peh )
Şu resmi de ben yaptım, bir emek verdim sorma, belli değil mi?
Photoshop olduğunu unutmuşum masaüstünde, öyle bir gireyim de şu güzelim şarkının sözünü şıptırtayım dedim.
- iyi dedin.
*
Beni böyle habersizce alıp giderken,
bavuluna kalbimi de atsaydın bari..
- İncirler olana kadar kalsaydın bari.
Bir şarkı daha var hoşuma gitti.
En son sardunyalarda soldular gibi bir şeydi, o da hoş.
İncir, sardunya, elma, armut gidiyor işte hayat.


Sihir 10 Ocak 2012 16:55

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Melodram 11 Ocak 2012 01:17

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
..
Şanssız ve karlı bir Ankara gününü devireli 1 saat oluyor, birazda geçmiş.
10 Ocak 2012, belki de hayatım boyunca bir daha bu kadar şanssız olamam.
Ne kadar aksilik varsa beni buldu, günün sonu getirebilmem mucizeydi bana göre.
Öyle oturup saatlerce yazabilecek şeylerim yok elimde.
İşin aslı elimde de bir şey yok.
Belki hiç olmadı, belki kayıp gitti, belki ben bir Cuma günü bıraktım onu en işlek camii avlusuna.
Birileri bulmuştur, bakmıştır.
Bir not aramıştır, bir iz..
Belki hala bıraktığım yerdedir, hiç sesini çıkarmadan bekliyordur.
Belki de bunların hiçbiri yaşanmamıştır, uyduruyorumdur.
-ki zaten en doğrusu bu oldu, uyduruyorum-
Şimdi şöyle bir düşündüm de, Sonbahar bitmiş.
Neyse o zaman, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın kapısını çalalım..
Bekleyenler için demiş, iyi de demiş.
Beklemenin sonu yok, bilirim.

Şöyle bitiyor şiir:
(genelde başlangıcı yazarlar ya, tersim ben belirteyim)

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum.
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım..
Hani bazen bir şeyler yolunda gitmez ya, işte öyle şeylerdeyim.


Melodram 12 Ocak 2012 23:28

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

! Resme aldanmayın, alakasız şeyler yazdım.


C: Sadece notlardan mı sorumluyuz?
G: İnan bilmiyorum canım.
C: Peki kitap baştan sona mı?
G: Ya canım inan bilmiyorum.
C: Word'e baktın mı, pratiklik olsun diye?
G: Yok canım ya, ben bilmiyordum ki Word olduğunu.
C: Ase kaç almış?
G: Bilmiyorum ki canım ya.
C: Sen ne biliyorsun, gerdin beni gece gece g..!
G: Valla inan canım ben de bilmiyorum ya.

Hayatımda böyle insan tanımadım ben. Bildiği tek şey bilmediği olsa neyse, onu bile bilmiyor, neyi bildiğini merak ediyorum.
Bu kadar umutsuz bir insan olamaz, hani umutsuz ev kadınları bu kızın yanında halt etmiş.
Sakin ol Cansu, geçecek.
Dicle'de mesaj attı illa görüşelim, görüşelim, kurtuluşumuz yok sanırım.
Yarın saat 12 itibariyle, mode: uyuyan güzel.
Uyuması tuttu da, güzellik tartışılır diyelim, aferin.
Dido'da Eskişehir'e gel diyor, Ozan'da Eskişehir'e gel diyor, babaannem bir yanda ağlıyor.
Halan özledi, ben de özledim, bak büyükbaban hasta, gel kızım Urfa'ya!
- Eyvahlar olsun diyesim gelse de bilemedim belki kıyamam.
Pazartesi gününe kadar lütfen kimse dokunmasın bana, sırf bunun mutluluğuyla yarın erken kalkacağıma üzülemiyorum.
Bunları yazdım ama ben hala şu kıza gerginim.
Bir gün fena patlay(t)acağım.


Grace 13 Ocak 2012 13:35

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Şu an şuraya ne yazsam ifade edemeyeceğim sanırım, en iyisi onlar gibi "her neyse" diyip çekilmek.

Melodram 14 Ocak 2012 02:31

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İnsanlar anlattığım gibi değil, anlamak istedikleri gibi anladığı sürece
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
en kötüsü de, ben olmayacağım.
( belki de bu iyi olandır )


Melodram 17 Ocak 2012 02:48

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Belki de en kötüsüdür, hep başkalarından sevgi ummak.
Daha kötüsü de, yanlış insanlardan ummaktır, sonuç olarak bir ummaktır almış başını gidiyor.
Hiç suçu yokken, sol yanımıza doğru bükülürüz. Ağırlığımızı dengeli değil de, sol'a doğru veririz.
Omuz genişliği koşuluyla açtığımız bacaklarımız bile sağlayamaz bu dengeyi. Tek bir sevgiye bağlanırız, tek bir sevgi için günlerce ağlarız.
Hatta bir kişi etrafında çeviririz dünyamızı, dünya parmaklarımızdaki bir top kadar hafiftir, severken.
Aslında biz severken neyin ne olduğunu anlamayacak kadar da aptalız.
Sonra '' biri gider, biri gelir '' teselli cümlesine alıştırırız sol'umuzu, hiç kabullenemesek de. İnsan kötü alışkanlıkları sevince kazanır, sevdiği gider ve kazandığı bir şey olduğu için yine ona sarılır, kötüye.
Sigaram yoktur benim, sevmem de, dumanında kaybolan yüzleri de anımsamam bir daha. Eli sigara kokan kadınlardan da nefret ederim, dişleri sararmış adamlardan da.. Alkolüm vardır benim, içerim. Her seferinde de '' şerefine '' deriz, çekinmeden. Hatta bazen abartıp '' aşka '' deriz, haddimizi aşarak! Vurduğumuz her kadehle sarhoş olduğumuzu düşünürüz, oysa biz başlamadan sarhoşluğu tatmıştık bir kişi ile.
Belki bin kişi girer hayatımıza, belki on bin veya daha fazla.
Belki üçle kalır insan sayısı ya da beşle.
Ama değişmeyen tek şey var, sol'unda bir kişi kalır ve
elindeyse koca bir sıfır!
Ve biz yine haddimizi aşarak, bir kişi yüzünden
binlerce kişiden intikam alırız. Onlar da hak ettiğimizi verir, dip boyası gelen saçlarımı gözyaşlarıyla yıkamam için vurur tekmesini.
Acımaz, çünkü uyuşmuştur çoktan.
Sonra yelkovanı takip eder insan, akrepten korkar çünkü.
Zaman der, zaman zaman..
Ne zaman çaredir aslında ne de başka bir insan.
Belki de herkesin hayrı kendine, ama bu şer bizi yer bitirir be adam!
Yer bitirir..


Korkardım eskiden yalnızlıktan, korkmam artık
SEN VARSIN.

ehe, eskiler candır bunu anladık.
Bu arada Cumartesi günü çok güzeldi, yine kendimi kaybetmesem de
mutlu olabildik birkaç dubleyle, evet.
Yanımda aşık bir kızın gözyaşları vardı, bense içimden ağlıyorum.
Çünkü kimsenin yüzüne bakarak anlatabilecek bir acım yoktu.
Kar yağdı, bembeyaz oldu her yer
ve insanlar doyasıya tadını çıkardı.
Bense her yerim tutulmuş bir halde, onları izledim,
perdemi sıyırıp.





Melodram 19 Ocak 2012 16:17

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Aslında hiç gereği yoktu.
Bilmeden saatlerimi alıyordu, şikayetçi de değildim.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum ya da ne zamandır yaşamadığım bir heyecandı bu, anlamamazlıktan geliyordum. Bunun adını söylemeyi düşünmüyorum, bir gün anlaşılır.
İnancımı yitirdiğim şeylerden bahsederken, göğüs kafesimdeki sıkışmanın da tarifi yok. Kelime dağarcığın ne kadar geniş olursa olsun, ne kadar iyi yazarsan yaz, bazı şeylerin tarifi yok. Kelimelerle karşılığı yok.
Böyle olacağını düşünmedim hiç.
Düşünmediğim için yeniden inandım, inandığımı sandım belki de. Yok ama, haksızlık etmeyeyim, ben ağızdan düşen her kelimeye, bilgiye aç bir insan gibi kandım, inandım.
İlkokul sırasında oturup, alfabeyi öğrenmek için öğretmeninin gözünün içine bakan küçük bir kız gibiydim. Sadece dinliyordum, bıkmıyordum. Sonra o dinliyordu, tahminimce o da bıkmıyordu.
Belki de korkulan çoktan başımıza gelmişti ve biz bunu anlamayacak kadar çok se... Bunu tamamlayamam, yapamıyorum. Haksızlık gibi geliyor, yaşanılan her şeye yapılan bir haksızlık. Nasıl tamamlayabilirim, nasıl?
Alışkanlık gittikçe artıyor.
Zamanın hiçbir önemi yoktu. Gece-gündüz yoktu bir zamanlar, saatime hiç bakmıyordum. Ne zaman karşılaşsak, başlıyorduk.
Öten saat alarmlarını duyunca anlıyordum sabah olmuş ya da evde birileri iyi geceler dediğinde anlıyordum, uyku vaktinin geldiğini. Bilmem, ben hiç düşünmüyordum uyumayı, daha önemli bir şeyler vardı, biliyordum. Sadece itiraf etmek zor geliyordu, bir gün olacaktı bunu da biliyordum.
Oldu da.. Oldu.
Olur dedim, ben de dedim. Hiçbir şey düşünmeden, '' ben de ''..
Ağzımdan çıkmayacak kelimeler dökülüyordu, aynadaki gözler bana ait değildi sanki. Bir şeyler olduğu o kadar belliydi ki, elimden, yüzümden, gözümden, yürüyüşümden, gülüşümden..
Sonra, konuşmalar azaldı.
Nedenini bilmiyorduk. Yavaş yavaş cümleler tükendi, bir şeyler dökülemez oldu ya da bir şeyler eksikti. Bilmiyorum.. Bilmiyorum.. Dökülen kelimenin gidişatı değişti, olumsuzluk ekleri getirildi sıkıştırıldı aralara. İstemeden söylenen bazı kelimelerin bedelinin ne kadar ağır olduğunu anlamak güç değildi. Belki de bir anlık boşluğa düşmüştüm, ne ip vardı, ne yukardan bakan biri. Ses desen, kendi nefesimin yankılarından başka hiçbir şey yoktu, bu boşlukta, bu boş kuyuda..
En olmadık şey oldu, olmamasını istediğim.
Hep diyordum, anlatmak istediğim gibi değil, anlamak istedikleri gibi anlıyorlar. Gördükleri gibi sanıyorlar, başkalarından duydukları kadar biliyorlar. Olayın asıl ilgilileri dışında herkes bir yorum da bulunuyor, herkesin bir fikri var. Bilmeden edinilen onlarca fikir, boş laf diyorum bunlara, boş.
Göğüste sıkışanın adı nefret mi, acıma mı?
Yazarken bile kendime bunu çektirdiğime inanamıyorum. Kimi insanlar kendilerini olmayan bir dünyaya sokuyor, o dünyada yaptıklarını planlıyor ve onlara inanıyor. Öyle yaşıyor, sonra kendilerine ortak etmeye çalışıyorlar birilerini. Hiç günahı yokken ortak olan her adam, her kadın bunun sonucunu çok ağır ödüyor. İnsan yapmadığı bir şey yüzünden cezalandırılır mı? Yapmadığı, yaşamadığı, bilmediği bir şey yüzünden günlerce ağlatılır mı? Sadece inanmak istemişti, sadece o kadar.
Sonra hep bu oluyor işte, bir şarkı çalıyor. Saatlerce konuşurken dinlediğin bir şarkı, hiç olmadık bir yerde çalıyor hem de.
Belki yolda yürürken bir mağazadan geliyor, belki oturduğun cafede çalıyor, belki de metroda yanında oturan gencin kulaklığından yankılanıyor. Ama hep olmadık bir yerde, başlıyor şarkı. Her şey gibi o da buruk, o da habersiz.
Belki de bu sefer daha acılı çalıyor, daha içten.
Ve sonra bir şey oluyor.
Tamamlayamadığın kelime dikiliyor karşına, utanmadan.
Bilseydim o gecenin son olduğunu, daha çok söylerdim o kelimeyi, dakikaların, saatlerin hesabını yapmadan, saniyelere sığdırırdım, bilseydim. Şu saatten sonra da cümleleri tamamlayamayacağım sanırım, o zaman tek bir kelimeyi tamamlayayım ve bitsin.
- Seviyorum.
( Bu sırada çalan şarkının sözü de güzeldi aslında )

'' Hep aynı başlıyor bitiyor ve iki kişiden biri vazgeçiyor ve
biri hep daha çok seviyor be.. ''


Melodram 23 Ocak 2012 00:15

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yağan karı bahane ederek, perdeleri aralıyorum günlerdir.
Kimse yok pencerenin ardında, kimse eğlenmiyor ama biri sorarsa eğer, öyle bir anlatıyorum ki.
Gülen çocuklar, mutlu çiftler, umutlu yürekler var..
Bunlar olmasını istediklerim, gördüğümden çok farklı yani, çok.
Ben ne görüyorum peki?
Günlerdir o beyaz boşluğa bakıp, ne görüyorum?
Filmlerde olur ya, ölürsün bembeyaz bir yolda yürürsün.
Nefes aldığımı unutup, o yolda yürüyorum işte günlerdir.
Çok beyaz, temiz, göz alıyor.
Kendine çekiyor beni bu yol, bu sonsuzluk.
Yine de kıpırdamıyorum yerimden, yine hareketsiz dalıp gidiyorum.
Sözde o beyazlığa, içte çok derine, içlere, içerime, belki dibe, en dibe.
Sonra. . .
Sorarlar derdin ne diye, derdim sana doymaz doymaz inan..
Derken şarkıda, gözlerimde kıpırdanmalar hissediyorum.
Hayır yapma diyorum, kontrolü elime alıyorum, en azından öyle sanıyorum.
Bir şeyler bulmak zorundayım, kendime gelebilmek için.
Kitabı açıyorum, neden hala yaşıyorum diyorum okudukça.
Neden hala her şey başkalarının istediği gibi devam ediyor.
Neden ben bu şehirdeyim?
Baktım olmuyor, bir kahve yapıyorum, en acısından.
Kendime geliyorum önce, sonra bu sefer bardağın beyazlığına sürükleniyorum.
Hiçbirinin işe yaramadığını çalan telefonla anlıyorum.
- Cansu bebeğim nerdesin?
+ Ee şey evde, yani evde olurum, bilmiyorum.
- Çıkalım 1 saate, kafamız dağılsın.
+ Toplamış mıydık ki? ( içimden neler diyordum aslında )
..
Sonra kendimi her mutsuz kadın gibi kuaföre atıyorum.
Hayır hayır, mutsuz olmakla alakası yok bunun diyorum, gerçekten de yoktu. Sadece portakala zeytin yakışmıyordu.
Boyanan saçlar ve o boyanın keskin kokusu, o da sarhoş etmeye yeterdi aslında, eğer kaybolmasaydım beyazlarda.
Ve sonra bitmek bilmeyen yol, korkak adımlar..
Adımların korkak olması buzdan kaynaklanıyor, yanlış olmasın.
Korkumuz yok. ( Araya esprili artistliğimi de sıkıştırmalıydım )
Yani anlayacağın,
Bu efkârın bir tarifi yâr, kitaplara sığmaz sığmaz inan..
Ne diyorduk biz?
Nefes alıyorsak, umut var demektir.
Ha bir de yetenek sizsinizde bir çocuk var, aklıma geldi.
Depresif sıtayla.


Melodram 24 Ocak 2012 18:20

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Biz bir yerlere gitmek zorundayız.
Kimse yalnız değil aslında, içinde ona eşlik eden ve 9 ay değil
ömür boyu o kafasında taşıyacağı bir kendi daha var.
İstediğimiz yere kaçalım, dünyanın bir ucuna gidelim fark etmiyor, o hep var.
Bir sebep bulamayıp, geçmişi düşünüp günlerce sinirlenmek, ağlamak ya da olur olmaz gülmek.
Mantıklı tek açıklaması işte o kafamızdaki tarifi mümkün olmayan ama aslında çok da iyi tanıdığımız biridir.
Fazla bir şey yazmayacağım aslında, şu an her şey uçtu gitti.
Unutulur her şehir ve her insan, ee ne zaman olacak bu?
Bu şehri, bu şehrin Cem Adrian'ın dediği gibi gri kaldırımlarını, dar sokaklarını ve o her sokak başında karşıma çıkabilme ihtimalini ne zaman unutacağım?

Bırakın ne olursam olayım, aklım fikrim darmadağın..
öyle de hani, bilemedim.

Noyan 24 Ocak 2012 20:44

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Merhaba. Sizin derdiniz ne hanımefendi? Yani ne istiyorsunuz tam olarak? Buradan defolup gitsem yeterli olur mu? Peki ölsem? E bunca yazı neye? Müsaadenizle size bir tür yakalama (caps diyorlar normalde ama ben Türkçe konusunda hassas olduğum üçünnnn...) ile cevap vermek istiyorum. Kabul ederseniz çok mutlu olurum efenim. Ah rica ederim ne demek, lütfen önden buyrun...

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Grace 25 Ocak 2012 00:16

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Sözlerde gizli, paylaşımlara gebe haykırış bu.

Luis 25 Ocak 2012 00:35

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
şarap ekmek ve sen

Melodram 25 Ocak 2012 00:56

Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
 
Alıntı:

Noyan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1041008439)
Merhaba. Sizin derdiniz ne hanımefendi? Yani ne istiyorsunuz tam olarak? Buradan defolup gitsem yeterli olur mu? Peki ölsem? E bunca yazı neye? Müsaadenizle size bir tür yakalama (caps diyorlar normalde ama ben Türkçe konusunda hassas olduğum üçünnnn...) ile cevap vermek istiyorum. Kabul ederseniz çok mutlu olurum efenim. Ah rica ederim ne demek, lütfen önden buyrun...

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bu capslenen arkadaşlardan biri, bir gün bu forumdan çıkacak ve benim başımı derde sokacaksın sevgili yoldaşım! Liseliler bizim kardeşlerimiz, onlara sahip çıkalım, hislerine tercüman, duygularına ses olalım! Biz ne için varız? Kendimiz için elbette, ama bu kadar bencil olmadığımızı sen de biliyorsun sayın Noyan! Bunalım bizim öteki adımız o ye, desem bence defolursun sen, üzülürsün.



Alıntı:

Simge Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1041008685)
Sözlerde gizli, paylaşımlara gebe haykırış bu.

Bu gebelik fazla uzun sürdü, şikayetçi de değilim aslında, haykırışa devam!
Kadın kadının sesine destek olmalı.
Niye böyle bir şey dedim bilmiyorum ama keyifli olunca güzel saçmalarım.
Hop sana burdan bir :*

Alıntı:

Luis Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1041008711)
şarap ekmek ve sen

Luuuuiiiiisssssss, bence şansını zorlama! Beni de flood'a zorlama :D
Sonra üzülüyoruz kanka. ( biz ne zaman kanka olduk? tanımıyorum ben çocuğu ).
Şarap ve ben, gerisi hikaye bir daha bunu dedirtme, banın açılmış, hadi yine iyisin.

**

Kendi duygularım: Karda eğlendim, başımı kara gömdüm ve başım ağrıyor.
Ankara senin kışını seviyorum.
Bildiğin liseli bu.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:34.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk