Melodram | 26 Şubat 2012 00:44 | Cevap: Kalem, kağıt ve ben. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sayfaları ağırlaşmış milyonlarca kitabı önüme yığdım, biraz da defter var.
Çok seviyorum şu kitaplık denen şeyi temizlemeyi, bir sürü notlar buldum, minik harflerle yazılmış kocaman cümleler buldum.
Sonra oturdum üşenmedim, tek tek açtım içlerini.
Genç Werther'ın Acıları'nın arasına sıkıştırmışım bir notu,
'' Yok olmak zamanı şimdi '' yazıyor, sanırım Sezen Aksu dinliyormuşum.
Yine vazgeçtiğimi iddiaa edercesine, gözlerden ve sözlerden, dinliyormuşum işte.
Elif Şafak Aşk kitabının içinde bir sürü karaladığım şeyler varmış, belki de yıllardır onları arıyordum.
'' Eğer giymeseydim topukluları hiç düşmezdim ve sen hiç tutmazdın elimden, saniyelik bile olsa '' yazmışım.
Kim bilir neyin kafasını yaşıyordum.
Eskilerden bir sözlük buldum, o zamanların gazeteyle dağıtılan saman kağıttan sözlükleri, kokuyor pis pis. Severiz ama bu kokuyu da, farklı bir tat var.
K harfinde durmuşum, kağıt sıkıştırmışım oraya da, Kayra yazıyor.
Bu Kayra'yı biliyoruz çoğumuz, içimizde susturamadığımız ses.
Gerçekten bir şey değişmiyor, o da yazı şeklim.
Hep güzel, hem okunaklı.
Zamanında az ameleliğini yaşamamıştım bu durumun, örtmenim Cansu çok güzel yazar!
- Gel kızım, şunları yaz.
- Gel şunları temize çek.
- Abla dönem ödevimi yazar mısın? ( Gerçi bana abla diyen bir kardeşim yok, kanka der genelde )
Neyse dağılmasın konu, öyle temizlik yapasım tutmuştu.
Çok nadir tutan bir durumdur ama tuttumu da tutanlardanım ben. En kuytu köşedeki tozlanmış kitabın içine kadar girerim elimdeki bezlerle. ama bu yılda 1 olur, hani yanlış tanınmak istemem, öhm.
Şubat'ı da deviriyoruz, Mart - Nisan - Mayıs!
Tatil diyesim geliyor, bağırasım geliyor hatta. Bu şehirden paçayı kurtarmanın fırsatı o zaman elime geçiyor işte.
Şu sıralar sürekli dışardayım, evde boğuluyorum ya da öyle geliyor bana.
İlk defa bu kadar para harcadım ben, kendimi tutamıyordum her şeyi aldım. Doyumsuz, sosyetik kadınlar gibi ne gördüysem, bu benim olmalı dedim! Ama geçti, anlık şeylerdi, atlattım.
Hızlı bir hafta geçirdim.
Şu aynı şehirde olup bir türlü görüşemediğim lise arkadaşımla, görüşmüştük, garip bir buluşma oldu. Ayaküstü ve soğuk gibiydi, tam ısınamadık, ayrıldık.
Galiba biraz daha oturuyor her şey.
'' Uzaklaşmak büyük gördüğün her şeyi, küçültür ''
Öyleymiş, inandım.
Dün de sevgili çatlak tayfamla görüştük, Sakarya'dan geçerken kahve falı için bağıran bir sürü çocuk vardı!
Hiç tepki vermeden yürüdüğümüz için bize,
- Do you speak Turkish? demesi gülmemize sebep oldu.
Oradan meraklı gözlerle bakan bir esnaf amcamızda, muhteşem aksanıyla,
- Eeeaakksskuuuizzz miiööğ! demesin mi?
Sizce gülmeden durabilir miydik, neyse efenim girelim dedik, birden esti, çıktık yukarı.
Falcı diyoruz ya, biz böyle karanlık oda, uzun tırnaklı, full makyajlı bir kadın bekliyoruz.
Fantastik dünyamıza hoş geldiniz!
Neyse ki kadın beklediğimiz gibi çıkmadı, oda falan da yoktu.
Bir güzel içtiğim orta şekerli kahve fincanımın üzerine 1 lira koydurdu, sonra da sol elimin işaret parmağını paranın üzerine koydum, kadın da parmağını benim parmağımın üzerine!
( Burada güya cinlerle iletişime geçiyor, ben gülmekten duramıyorum )
Güldüğüm için elimde titremeler oluyor, kadın gözlerini açıp sen de Panik atak var diyor.
- Yok ki ben de, yok.
Efenim sonra başlıyor fincanı okumaya ve benim gözler gittikçe büyüyor.
Ciddi anlamda dalgasına girmiştik, ama fala inanma falsız kalma sözünün aksine, fala öyle bir inanasım geldi ki.
Yani olamaz böyle bir şey.
Söylediği şeylerin bazılarını paylaşmasam daha iyi olur, sağlığım açısından ehe.
Ama işte kalbimin bomboş, aklımın karmançorman olduğunu söyledi.
Bunalımdaymışım ben arkadaş, çok fenaymış halim.
- Kız senin neden kalbin boş? dedi bana kadın.
+ Bilmem, böyle dedim galiba.
Seni üzen biri olmuş, aklına getirip ağlıyorsun ama ağlamak istediğin için dedi, harbi bu cümleyi kurdu bana.
Aman üzülme, o kaybetmiş senin gibi kızı, zaten pişman ama sen pek odunsun, sertsin, yanaşmıyorsun dedi. ( Bu odunsun lafını anneme söylediğimde, elalemin kadını bile bunu anladıysa artık inkâr etme kızım dedi, iyi odunuz! )
İşte öyle, harfler falan saydı, şimdi harfleri söyleyipte açık etmeyelim eheh.
İşe güce takmışsın kafayı, sürekli bir şeyler yapıyorsun, geleceğin çok parlak dedi, benim gözlerde bir ışıltı tabii.
Yurt dışı seyahati var dedi, İ ile başlayan bir yer demesi beni bitirdi zaten.
- İtalya dedim, nasıl bildi kadın yea, nasıl?
Sansürlü bölümden sonra da, son olarak,
Kumral ile esmer arası, saçları kısa(yaşasın kısa saç) ama önü hafif uzun onuda birazcık kaldıran, uzun boylu ve çok güzel gözleri olan bir delikanlı var dedi.
Ve Tanrı erkeği yarattı edasıyla ve ergen kızların çılgınlığıyla,
- Hani nerde la? diyesim gelmedi desem yalan olur. ( Burada biz kriz geçirdik )
Tabii ki bir şey demedim, gülümsedim.
Her şey iyi güzel de, bu sondaki delikanlı kimse gelmese iyi olur.
Hiç havamızda değiliz.
İşte bunu da yazdım, yaşadım, gittim fal baktırdım.
- Tüü rezil!
+ Okudu beni kadın, okudu, içimi okudu yani!
..
En son kitap diyorduk değil mi?
Oğuz Bal'ın kitabını alacağım, gadınımın önerisine dayanaraktan kendime bir güzellik yapayım dedim.
Yaklaşık 45 dakikadır 90'ları anıyoruz.
Yonca Evcimik - 8.15 Vapuru.
Biz bununla dans hazırlamıştık, ah gençlik!
Hakan Peker - Efsane.
Bir efsaneydi, efsaneydi seninle beraber olmak!
Burat Kut söylerdi, yaşandı bitti saygısızca, aldatmanın tadına varınca!
Nasıl bir tatsa bu, bilemedik.
Daha neler neler var..
Neyse, benim şimdiki favorim, Yaşar'dan Kör Bıçak! '' Önlerime duvarlar örseler Kara sevdam her gün öldürseler Kör bıçağım kimseleri kesemem Beni yine beni yine teninle bileseler '' Çok güzel planlarımız var, Gizocanım Eskişehir'e gitti yine.
Bıkmadı ya ordan, acillllll Es-es uyarısı geliyor sürekli.
Yoruldum yazmaktan, ama şunu söylemeden de geçemem,
bu sefer boş olan kalbime özendi başım!
Karmançorman diye bir kelimeyi kimse kullanamayacak bu renkli kafam için!
İnsanları anlamak, hiç bu kadar basit olmamıştı, hiç.
Ve Cezmi Ersöz'ün satırlarıyla bitiriyorum bugünü..
Çok seviyorum, çok güzel anlatılmış, işte o satırlar; Kimse bizim içimizi görmüyordu. Görmedikleri için dışarıda kalıyor ve nefret edip çekip gidiyordu. Sonra bize duydukları bu nefreti bir yerde öylesine unutup başkasına gidiyorlardı. Sonra bize duydukları bu nefreti hiç olmadık bir yerde unutulmuş bir şekilde buluyor, onu içimizdeki yaraya saplıyorduk. Hiç haberleri olmuyordu. Bizi hatırladıklarında bizden nefret ettiklerini bile unutmuş oluyorlardı çoğu kez. Bizi boşluklarına çekmek istiyorlardı bu kez. Bize geriye cam kırıklarını bırakıyorlardı. Nefes aldıkça içimize batan cam kırıklarını. Oysa nefes almaya tapıyorduk biz; biz ikimiz dünyanın en karamsar yaşama sevdalısıydık. Ama nefes aldıkça, o en çok sevdiğimiz şeyi tekrarladıkça içimiz paramparça oluyordu. Aşka Aşıksın*Vazgeçtim, gözlerinden.. |