Melodram | 03 Temmuz 2014 00:16 | Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yeni günlerin, yeni ayların, yeni yılların bir başlangıç olmadığını yıllar önce anladım ben ama yine de her yeni gün, her yeni ay ve her yeni yıl bana bir başlangıç gibi geldi. Bir şeye başlamak için en uygun zaman, yeni olan bir zamandı. Şimdi de bu günlerden birini yaşıyorum, ben bunu hep yaşıyorum aslında ve buna iç temizliği demiştim önceleri, bu bir detoks aslında.
Yeşil çay içip de içindeki toksinleri atan kadınlar gibi, ben de kendime uyguladığım bu sakinlik detoksuyla, içimde ne kadar kötü varsa onu atıyorum, bana göre müthiş mantıklı bir şey bu.
Her başlangıçta bir yenilik yapmak zorunda değiliz elbette ama ben bir şeyler yapmadan duramıyorum sanırım ki, kendim keserek garip bir hale koyduğum saçlarıma hepten kıyma kararını aldım. Pişman mıyım? Evet pişmanım ama galiba en son üzüleceğim şey bu olur şu an. Her tutamın düşüşü, benim yeniden ayağa kalkışım gibiydi. O bahsedilen uçları kırık teller, güçsüzlüğümdü. Yenildiğimi düşündüğüm her gece, biraz daha erimiştiler. Bir saç üzerinden bu kadar edebiyat yapılır mı demeyin, belki de her şey bir saçın kokusuyla başlamıştır, ne bileceğiz?
Sanırım bu kıyma evresinden sonraki kabullenme evresi olan '' kökü bende '' avuntusuyla bir süre kendimi idare edebilirim, gittiği yere kadar.
Bununla biteceğine inanıyorsam, kesin yanılıyorumdur diyerek başka şeyleri de değiştirdim tabii ama hepsini yazarak kendimi sıkmak istemiyorum şu an, bildiğim şeyler çünkü. Sadece bunun biraz daha uzun sürmesini istiyorum, biraz daha dingin olabilmeyi diliyorum, işin özü sadece bu.
Buraya gelene kadar bahsettiğim onca yorgunluk, onca nefret, öfke, kavga adına ne dersek diyelim o gün için eksik bugün için anlamsız kalacak ve ben bunca anlamsızlıktan kurtulmak için kendime bir fırsat yaratmaya karar verdim.
Duygular, hisler ve nefretler değişmedikçe aslında bütün söylediklerim hep aynı yere çıkıyor, hatta cümle tekrarlarına düşme ihtimalim bile olabilir, tam emin değilim ama duygularımın ve hislerimin neden bu kadar çabuk değiştiğine neyin sebep olduğunu iyi biliyorum. Ben yıllardır yapmadığım hataların bedelini ödüyorum, hiç haberim olmayan hataların ceremesini çekiyorum, hem de çok gereksiz yere. Bu neyin ödeşmesidir, kestiremiyorum. Sadece adalet benim için hiçbir zaman işlemedi, buna tüm kalbimle inanıyorum. Kalbimle inanmak demişken, sanırım insanlar için bu kalp olayı çok kolay bir şey. Hatta insanlar, hayatta bir tek kalplerine önem verdiğini söylerken bile mide bulandırıcı ve gerzekçe davranacak kadar da bencil ya da kötü, hatta hepimiz belki bir tutam kötüyüz, bilemedim. Bir kalbim olmadığını iddia edemeyecek kadar anatomi biliyorum sanırım ve bir kalbin sadece kan pompaladığını düşünecek kadar da bilgim var. Verilen hiçbir kararın, yapılan hiçbir hareketin kalple bir alakası olamaz, en azından ben bunu kabul etmiyorum. Kalp kırmak diye bir şey de yok mesela, çünkü kimse kalbiyle hareket etmez, kalbiyle düşünmez. Yapılan her şey bilinç işidir ve verdiği hasarlar da düşünceleri değiştirir. Bir başkasının kalbini kırdığını düşünmek basittir ama bir insanın düşüncelerini değiştirdiğinizi düşünmek, onun düşüncelerindeki sizi yok ettiğinizi bilmek yeterince basit değildir ve siz hep kolay olanı seçip, ömrünüz boyunca nerede ters yola girdiğinizi düşüneceksiniz. Çünkü kendinizle yüzleşecek kadar büyümediniz, kendinizle konuşacak kadar cesaretiniz yok, sizin kendinizden anlayışınız sadece bencilliğiniz ve bu sizi her gün öldürecek ve ben de böyle ölen insanların ölümlerini önceden tahmin ettiğim için, kendimle gurur duyacağım. Bir ölümle gurur duyacak kadar, kalbim yok mu yoksa, ne dersiniz? Diyeceklerinizi biliyorum, o kadar garip bir şey ki bu kendime yapılacakları bilmek, bana denilecekleri tahmin etmek, hayatım o yüzden heyecansız ilerliyor. Beni şaşırtmayacak birini tanımak için can atıyorum ama onun bu dünyada olduğuna henüz inanmıyorum, çünkü inancımı kaybettim ben, kalbimi değil.
En son kendime inanıyorum demiştim, her şeyimle kendime, her şeyiyle kendime inanıyorum hatta, başlamak için en gerekli şey buydu çünkü ama ben bunu başlamak için değil, inanacak bir şeyim olmadığı için savunuyordum. Peki inanacak bir şeyimin olmaması evresine, neden ve niçin geldim? Oturup bunu tartışmak istemezdim, hatta şu an uzunluğunu ve karmaşıklığını düşününce vazgeçer gibi de oldum ve ben vazgeçmeyi göze aldığım şeyler yüzünden bu evredeyim. Vazgeçmek, kendini kurtarmaktır bazen. Ben kendimi kurtardım o halde, böyle diyebiliriz. Hem böylelikle upuzun ve saçma cümlelerin yerini, basit bir cümleyle bitirmiş olurum fena mı? Bence değil. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Evreleri tek tek geçerken, sanırım en güzel evre nereye gittiğini bilmediğin ama gitmek istediğin evredir. Bütün yollar benim, bütün arabalar benim, bütün otobüsler ve bütün gökyüzü de benim, yani gitmemem için hiçbir engel yok, gidebilirim.
Ama ben bu kadar gitmeme rağmen hiçbir yere varamıyorum, hiç sonu göremiyorum, zamanı yakalayamıyorum çünkü kendimden gidemiyorum.
Her defasında bana eşlik etmek zorunda kalan en iyi yol arkadaşım, iç sesimse eğer, onu bir defalığına öldürüp, öylece bırakıp gitmek istiyorum. Evet, yine mümkün olmayacak bir isteğimin daha sonuna gelip, kafamdaki bin türlü soruyla boğuşmaya gidiyorum ben.
Farkında olmadan fazla büyüdüğüm için, kendimi biraz çocuk ama biraz da kadın gibi hissedebileceğim bir yere gidiyorum, hayır hayır gittiğim yer beni öyle hissettirmeyecek de ben kendimi öyle hissetmek isteyeceğim desem daha doğru olur.
Şu aylardır çalışıp da taksitini yeni bitirdiğim ama iş dışında elime alamadığım notebookumu alıp, pardon satıcı çocuk ne demişti, '' bu ultrabook efendim '' hah işte, onu alıp, her gün yeni şeyler anlatacağım ona. Yazar olmak gibi bir hayalim eskiden vardı evet ama büyüdükçe bunun hayal olarak kalmasının hem benim için hem de hiç satmayacak saçma hikayelerim için daha iyi olacağına inandım. Şimdi her gün bir şeyler anlatmam, beni yazar yapmayacak, ben kendime yazarım, kendimce yazarım. Sanırım böyle bir meslek dalı ortaya atılmalı. Mesleğiniz nedir? - Kendimce yazarım. Gayet mantıklı ve mütevazi bir meslek sanki, sevdim. Belki de ben büyüyünce kendimce yazar olurum anne, bilmem o zaman gurur duyar mısın benimle? Çünkü daha benimle gurur duyabileceğiniz hiçbir şey yapmadım bu hayatta. En azından ben somut olarak gurur duyamadım kendimle ama içsel olarak o kadar çok gurur duyduğum şey var ki, size anlatsam beni ciddiye bile almayacağınız için böyle kendi odamda çürüyorum anne. Sen belki farkındasındır, hatta belkisi yok, sen her şeyin o kadar farkındasın ki anne, bazen seninle konuşurken utanıyorum, bir şey soracaksın diye ama babam öyle değil. Hayatta herkes mutlaka birine haksızlık yapar, buna kesinlikle inanıyorum ve ben bana en büyük haksızlığı babamın yaptığını düşünüyorum. Bu düşünce bizi hiç o ideal baba-kız yapmadı ya da beni babasına aşık o şanslı mı değil mi bilemediğim kızlardan yapmadı. İki insan arasındaki en korkunç sorun olan iletişim bozukluğu veya iletişimsizlik, bizi hep birbirimize yabancılaştırdı baba. Belki ben de şu an sana haksızlık ediyorum, belki bunları söylediğim için 1 ay sonra belki de 1 yıl sonra ya da 10 yıl sonra pişman olacağım ama insan yaşadığıyla vardır baba. Ne gariptir ki, insan kendi bağından olanla bile anlaşamazken, bunca farklı insanla anlaşabilmeyi başarabiliyor bazen ama burada da bir yanılgı vardır ki, çok insanla anlaşmak sizi çok iyi bir insan yapmaz ama çok insanla anlaştığını düşünmek sizi aptal bir insan yapar, yani yapabilir. Çünkü mutlaka bir yerde hatanız vardır. Hayatta en çok böyle insanlardan çekinirim bir de bağışlayıcı olduğunu zanneden insanlardan. Bağışlayıcı olduğunu bildiğim birkaç insan tanıdım ve onlara sonuna kadar da kefil oldum ama bazı bağışlama hastaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İnsan kendini bağışlayamadığı için başkalarından bunu bekler ya da başkalarına bunu gösterir. Fazla olan her şey inandırıcılığını yitirir bu hayatta.
Evet sanki hayatı 50 kez baştan sona yaşamış gibi konuşuyorum, hatta bence bu kadar çok konuşmam sinir bile bozuyordur. Ben olsam belki de kendim için '' aman bu da her şeye bir şey diyor '' derdim ve böyle demem bilinçaltımda benim kendim için böyle düşündüğümü göstermez. Toplumsal düşünmek diye bir şey vardır, bu gözünü oyduğumun toplumunu iyi biliyorum da ondan böyle, yoksa ne haddime çok bilmek, sizleri!
Buradaki yaman çelişkiyi de sonra inceleyebiliriz aslında ama ben anlatmak istediğimi anladığım için, bir sorun göremiyorum. Ha bir de bu var işte, insanların kendinde bir sorun görememesi.
Ben kendimde olan sorunları fark ettim biraz biraz, zaten o yüzden bu kadar çok konuşabilecek şeyim oldu, o yüzden her şeye olan inancımı kaybettim. Evet, başta hep insanlardı suçlu, ötekilerdi, birçok şey de bu hâlâ böyle ama bazen benimde suçlu olduğum durumlar olduğunu anladım. Acı çektiğim için birine acı vermeye çalışmak, hayatta yaptığım en büyük hataymış, bunu anladım. İnsanlara karşı nefret beslemenin kötü olduğunu düşünmüyorum ama bu nefreti onlara belli edip, gözlerine sokmanın da bir hata olduğunu anladım. Yani kendimde bir şeyler buldum, onları değiştirdim, değiştirmek kolay olmadı, onun bile evreleri vardı ve ben hepsini başarıyla geçtim. Yine de, hiçbir zaman bağışlayıcı ve her şeyi unutup silen bir insan olamayacağım, bu da beni ne kötü yapar ne de duygusuz. Yani bu iki durumdan olayı basite indirgeyerek kendi içlerindeki kiri akıtmak isteyen ne kadar insan varsa, onları bir an önce çöpe atın, hayatınıza acil bir detoks uygulayın. İnsanların böyle düşünmesi, sizin doğru şeyler yaptığınızı gösterir ve kendi yanlışları yüzünden düştükleri b*k çukurundan ayağını kurtarayım derken bütün bedenini kaptıran ahmaklar, size hep böyle saldırır ama yine de ben bazı insanları seviyorum, onların bu tavrı beni eğlendiriyor. Böyle mutlu oluyorum, anlık mutluluklar benim işim çünkü biliyorum.
Ve inanılmaz karışık olan bu saçmalamamın ne zaman biteceğine şu an itibariyle karar veriyorum.
Verdiğim karar doğrultusunda gittiğim yerde, sadece kendimce yazar olacağımı düşünerek, bu kadar uzattığımı ve saçmaladığımı belirtmek isterim ki, bunları okuyan insanlar var. Cidden okuyanlar var yani ve ben onları çok seviyorum, tabii sinsi okuyanlar var onları sevmiyorum, pisler sizi.
Kim bilir, belki döndüğümde benimde bir kitabım çıkar? Zaten ben ona buna yardım ederken, dertleşirken kullandığım cümleleri bir kitapta toplasam Nobel bile alırdım da, hadi o kadar iddialı olmayayım, Ahmet Batman'dan öteye gidemezdim belki de. Yalnız, bu betmen ötelere gittiyse bence bizimde bir yola çıkmamız lazım yani.
Çok güzel kitaplar aldım, okuduğum kitapları da alıyorum yanıma yeniden, intihar eden ne kadar yazar varsa hepsinden birer ikişer kitap aldım.
Bence bu yeterince açık bir mesajdır.
Belki de bunu yazdıktan sonra intihar ederim, belki de bu benim son mektubumdur.
Yalnız bir fark var ki, kahrolası dünyada son mektubumu yazarken bile bahsedeceğim bir sevgilim yok.
Hani kimseye, '' ben seni sevdim ama ölüm daha sıcaktı sevgilim '' diyemeyeceğim ben. Bunu kimse demedi yani, benim diyeceklerimden biri bu olurdu, yanlış olmasın, gerçi bu kadar kestirme bir şey de diyemezdim ben, dolandırma hastası olarak.
Bence ben etkilenmişim okuduklarımdan, cidden arkamda gözü yaşlı bir adam bırakasım var! Erkekler çok güzel ağlıyor. Bence erkeklere tek yakışan da bu.
Ağlayan bir erkek bulursanız bırakmayın demeyeceğim size, daha çok ağlatın, gebersin pislikler! Erkek diye cins mi olur? Ahah.
İntihara giderken bile atarlanan tek insanımdır herhalde, böyle tatlı olmayı nerden öğrendim bilemiyorum. Galiba şu an kendimi sevmeye başladım, intihar korkuttu gözümü, beş dakika sonra hayatı bile sevebilirim!
Gerçekten, mektup bırakabileceğim bir sevgilim olsaydı intihar ederdim, olmadığından etmiyorum. Bir an edeceğimi düşündüyseniz eğer, kıyamam size, belki üzülmüşsünüzdür, olmaz ki böyle.
Demedim öyle bir şey tamam. ( Hasta mısın sen? - Nööö. )
- Sevgili olmayan sevgilim, sana bu mektubu soğuk bir kış gününde ellerim uyuşmuş bir halde yazmayı isterdim, bir yandan da son gittiğin Kolombiya seyahatinden getirdiğin kahvenin kokusunu içime çekip, küçük yudumlamalarımla edeceğim vedanın düğümünü boğazımdan çözmeye çalışarak.
üzgünüm, içinde veda geçen cümleleri sana kurabilecek kadar kötü hissediyorum kendimi ve bu hisler önce içimi, sonra kemiklerimi şimdi de beni eritiyor sevgilim.
senin güzel bakan gözlerinin önünde erimeyi hiç istemedim, bunun sana bir haksızlık olacağını düşündüm hep ve sana bu haksızlığı yaparsam kendimi hiç affetmeyecektim.
bunları okuduğun zaman sen de beni affetmeyeceksin biliyorum, çünkü hiçbir şey benim vedamı senin gözünde haklı kılmayacak ve sen her gün sana bunu yaptığım için belki de benden nefret edeceksin.
sevgilim, öyle kırılgansın ki, hiçbir erkeğin böylesine pamuktan olabileceğine inanmıyordum ben, sen karşıma çıkana kadar.
bir erkeğin elinin bu kadar naif dokunabileceğine, gözlerinin bu kadar mahzun bakabileceğine de inanmıyordum, sen bana ilk kez o Fransız restoranında bakana dek.
şimdi böyle güzel bir adamı ardımda bırakmanın hüznü mü yoksa bu veda da kendi ipimi çekecek olmanın hüznü mü sardı beni bilmiyorum.
ama dilerim, hiç olmayan çocuklarımıza iyi bir baba olursun.
sakın kendini ve onları '' annen bizi gökyüzünden izliyor '' diye kandırma.
sevgilim...
sana bunları bir kış gününde soğuktan ölürken yazmak isterdim ama
üzgünüm aylardan Temmuz, hava 40 derece, yanıyorum lan gerizekalı.
kalk bir su getir, bir de okuyor bunu.
-
dssdgsjhgjhsdgjhgss, yalnız ben de kesin iş var.
bir insan bu kadar güzel intihar mektubu yazamaz, hem de olmayan birine.
siz daha olanlara sahip çıkıp da, bir şeyi beceremiyorsunuz, terbiyesizler sizi.
hepinizi öpüyorum.
kesinlikle hepinizi öpmüyorum.
ikinci cümleyle öptüklerim kendini anlamıştır, zaten ötekiler de çok meraklıydı benim öpmeme, hiç yani.
ve size, kendim için yazdığım bir cümleyle veda ediyorum.
yok yok intihara gitmiyorum, en fazla biraz tatil yapar dönerim, ormanda kurtlar beni kapmadıkça, denizde ahtapotlar bacağıma sarılmadıkça, yolda trafik canavarları beni bulmadıkça sıkıntı yok ama yine de hayat bu. '' çünkü en başında yanlış bir yolda az da olsa yürümüştür herkes ve bu
hepimizi kötü yapmaya yeter. ''
bir mesaj, hiç bu kadar net ve hiç bu kadar gerçek olmamıştı, ben gerçekten kendimce yazarım. seviliyorsunuz.
illa ki. |