![]() |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ İyi ki varsın demek isterdim sana, sadece iyi geceler demekle yetindim. Sana; Şimdi otobüs gelir biner gideriz Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat Durma kendini hatırlat Durma göğe bakalım demek isterdim, diyemedim.. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ şimdi boşluğa ince uzun bir kol uzatıyorum parmak uçları cama değen, cam bir bardakken kırılan, kumken ezilen, boşluk sonsuz, yalan hep bir perde. Şimdi uzattığım kolun parmak uçlarındaki ezilen kumun camdan olma bardağını bırakıyorum boşluğa, sakin ol ne ses duyuyoruz ne kırılma hissi. Biraz şarap koyuyorum kadehe, sen kendine biraz ölüm al. ahşap tabaklar ikinci rafta onlar tadını bozmuyor, tadını bozmuyor bu hayatta hiçbir şey senin ama göreceksin bir gün bala da acı dökerler, acıya da bal katarlar illa ki denenir yani bu işte o zaman kekremsiliğin sana da vuracak, için acımaz lakin katlanılmaz olacak bir gün gerçekten insanların yavaş yavaş sana katlanamaması gibi kendine katlanamayacaksın, bir kız çocuğunun yüzüne bakamayacaksın, bir kedinin başını okşarken utanacaksın kendinden çünkü ben anlamadım, o anlamadı ama kediler hep anlar. / giz |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Çatlayan bir cama yara bandı yapışmadığını, çatlayan bir camın bir daha eskisi gibi birleştirilemeyeceğini öğrendim ben senden. Kocaman bir sevginin bile iyileştiremeyeceği şeyler olduğunu öğrendim ben senden uzak bir telefon konuşmasında. Sana okumak istediğim şiirleri okudun bana, sana söylemek istediklerimi anlatırdı okuduğun hikayeler. Her şeyi biliyordun, pek güzel biliyordun, anlıyordun ama hissetmek bambaşka bir şeydi bilmiyordun, artık. Sonra gidiyordun, çoktan gitmiş olduğum sokaklardan yürüyüp. Sen göğü deliyordun, bilmiyordun oysa ben göğün içine atlanabilen bir şey olmasını diliyordum. Bulutlar, sana uçakları hatırlatıyordu bana hâlen yastıkları. Bir masalın kapısını aralayıp sessizce baktın göz ucuyla ve kapıyı sessizce kapatıp sırtını dönmekti niyetin. Niyetin bir insanı nasıl kırabildiğini o zaman öğrendin. Sana yakın ve uzak bir odada pencerenin önünde o ağaca bakarak seslendim, o ağaç ol istedim hâlâ köklerini hatırlayan, besleyen o ağaç olmanı çok istedim dallarında kuşlar cıvıldardı sen kalkıp bahçedeki inciri kesmek istedin. İncir ki anneye en çok benzeyendir benden sonra bu hayatta, sütünü hiç tatmadın, inciri kesip göğe dikmek istedin, incire kendini Hüsrev gibi asmak geçerken aklından. Görmek, dokunmanın ilk duyusudur* dedi bir adam sana, sen de bana söyledin gözlerin sımsıkı kapalıyken. Sabah ezanında şiirler okudun bana, hatırla! Benim duymamın çok önemli olmadığını farketmediğim zamanlarda. Şimdi o Lethe* de yıkanıp gelmişken sen; aslında hiç değmemiş o kutsal su tenine. Aslında sen o unutuş ırmağını hiç görmemişsin, belki duymamışsın. Sana yazdığım bu yerlerini ve anlamlarını şaşırmış kelimeler süzülecek, eksilecek ve yitecektir zamanın evinde fakat sen cebine sıkıştırdığın bu kelimelerden çaldığın harflerle bir gün kendine bir isim yazacaksın ve o hayatının giz’i olacak işte. Seni bırakıyorum, yitiriyorum* bu çoktan gitmiş olduğun çölde, zaten kaktüsler ve ben kaldık yalnızca yılanlar, akrepler ve develer seninle gitti zamanında. Şimdi sen onlardan bir adam yaptın kendine, ben bir çölde uçmayı öğrendim yelle. / giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ -I- şaşırmayı hâlâ unutmamışım işte yine ağzımda o acı su ne zaman öğreneceğim tanrım her zamansız gidişin bir yaprağın kalbine olduğunu yaşamaktan yaralı bir tümce nasıl şaşırırsa ölümüne sözcüklerinin öyle şaştım ebedi sandığım sevinçlerin bitivermesine orta yerinde gözyaşı kadehi de kırılabilirmiş acıyınca içinde biriken hayat unutkan zamanın sırça teninde bir çıt! sesiyle kırılan bir kalp şaşarak anlarmış kanadığını şarap lekeleri dağılırken geceye -II- yorgundun, yanıltmak içindi yorgunluğu sessizce gülümserdin baktığın yere dağılırken yüzünden siyah bir ışık o siyah ışığın kırdığı rüzgâr dindi işte, kederi yazmak için gözlerinde taşıdığın şiire susma, o eski yalana sarın ve söyle sonsuzca açan gülüne aşkın yağmurda izlerini arayan çöle anlat her zamansız gidişin zamansız bir dönüşün ülkesi olduğunu çekil şimdi biriktiğin gözyaşı damlasına hiç bitmeyecek bir yoldan gelen yağmurun çıplak bir ağaçta unuttuğu o ıslak yaprağın içinde uyu Ayten Mutlu |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ kullandılar birbirlerini. birbirlerine endekslenmiş zavallılıklarının tadını çıkardılar. ardıma bakmadan kaçtım onlardan. çok kaçtım. uzun uzun adımlar atarak kaçtım. ne kadar uzaklaşabildim bilmiyorum.. şimdi onları unutmak için terapi gören kuşlarla bir olup, menfaate tükürüyorum! ölseler cesetleri yok. yaşasalar manasızlar. şey olsalar müşteri bulamazlar. yazmam gerekiyordu, yazdım. okumanız gerekiyordu, okudunuz. unutmaları gerekiyordu, hep hatırlasınlar! Küçük İskender |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ (beni anladığında aşk'ı da anlayacaksın) bir boşlukta sallandırıyorsun yüreğimi kime baksam biraz sensizlik biraz yalnızlık biraz korku sevilmeye muhtaç bir çocuk gibiyim sokak aralarında adımı kim haykırsa sarılacak gibiyim acı çekmek ne demek bilir misin özlemler içinde..? derdini anlatamayan bir dilsiz gibiyim... kırgınlıklarımı emanetçiye bıraktım geri dönüp alır mıyım../..bilmiyorum her gece ince uzun bir bardak dolaşıyor parmaklarımda her gece istek parçalar alıyorum sevdaya dair her gece biraz daha ölüyorum bizim buralarda hem sıkı içip hem de şarkılar söylemek, her yiğidin harcı değil pardon../..yanlış söyledim her kadının harcı değil diyecektim şimdi desem ki gün geceye döndü susuz bıraktın dudaklarımı köpek öldüren gecelerde sancılarım sıklaştı../..ebesiz şiirler doğurdum kan ter içinde çocuklarının yüzünü görmeye gelmedin bile, kahrolmayacak mısın..? küçük bir kızın gül kokan dualarında kaybettim umutlarımı nehirler boyu uzanan yüreğim işgal altında kaldı kurtulan var mı dersen, belki bir kaç düş ve sakat kalan sözler sevdam ise komada kan kaybediyor, biliyor musun..? belki de artık hiçbir şeyi bilmeni istemiyorum istemek beklemek demek beklemek ise kanamalı bir isyandır göğsüme yapışan göğsümün bilinmezlere değil, sevda RH + düşlere ihtiyacı var artık rolleri değişiyoruz sevgili sana şimdi anlamak bana da susmak düşüyor yaşattığın için biliyorum, yüreğin biraz titreyecek hazır mısın..? |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bir şehri ve bir adamı daha terk etme vakti geldi. Çocuk gözlerini, kayıp ruhunu defalarca öptüm, uyurken sana korkunç masallar anlattım, bu masalların bizi nasıl öldüreceğini fısıldadım. Uyandığında hiçbirini hatırlamıyordun. Nefesimi kesiyor yola devam ediyor oluşun, beni hiç sevmiyor oluşun. Ben rüyalarımda seni babandan bile korumaya çalışıyorum. Öyle hoyratsın ki hiç tutkulu güçlü aşık kadın rolünü alamadım üstüme hep annen gibi hissettim, seni ben doğurmadım adam ama ben büyütür-düm annenin yorulduğu yerde ben koşar-dım biliyorsun. İyi kadınlar insanı değiştirir dedin ya, onlarla daha zor, daha öldürücü dedin ya bir gece koynunda uyurken bana, aslında her kadının içinde ikisi de var. Ardımda çok ceset var, nefret eden eski sevgililer atlasımdan bir hikaye anlatırım istersen sana ama sana gelince kendi düşüşlerimi bile görmeden koşmak istiyorum, içtiğin kahveden oynadığın oyuna kadar her şeyin tam olsun, istediğin gibi olsun istiyorum, hiç yalnız hissetme, o geçtiğin yollardan bir daha tek geçme istiyorum. Ben hiç aşık olmamışım, o kadar iyi biliyordum ki oysa aşkı; şiirlerden, hikayelerden, filmlerden, çevremdeki insanlardan, geçmiş ilişkilerimden hepsinde öğrendim sandım aşkı hepsinden sağ çıktım sandım şimdi durup içime baktığımda ben hayatımda yaşadığım her duyguyu abartmışım sadece, ben hiç hissetmemişim, ben gerçekten hiç sevmemişim, hiç nefesim kesilmemiş. Seni öyle çok seviyorum ki, kendimi de o kadar iyi tanıyorum ki ben gidiyorum. Son günlerde sürekli saldırmaya başladım sana, keyfini bozmaya, rencide etmeye başladım, acımasızlaşıyorum. Öldürmeye çalışıyorum, tüketmeye çalışıyorum yine. inanmak istemiyorum beni hiç sevmediğine. Sana balkonda içtiğimiz gece, sana sarılıp başını göğsüme yasladığımda ‘deniz ben seni bırakıyorum, bugün son. birhan ne güzel demiş öyle hatırlayalım -ben seninle mutsuz ama bahtiyardım sevgilim-’ demiştim öpmüştüm seni, sonra dönüp bana ‘birgün illaki gideceğini biliyordum bana yenilmezsen kendine yenilip yine de gidecektin biliyordum ama senin sevgin beni gururlandırıyor, senin gibi özel, akıllı bir kadın tarafından sevilmek beni gururlandırıyor giz’ demiştin sonra da bana ‘dünyanın en güzel ilgisi senin sanırım, kaç sabahtır uyandığımda kulağımdaki çınlamalar bile olmuyor, gizem sen yumurtaya bile ilgi göstersen güzelleşir ki o’ demiştin.. O gün o balkonda bırakamadım seni, o konuşmann devamında beni çok kırmış olmana rağmen sadece kalktım gittim aynı günün gecesinde saat 4te bahçede omzunda ağlıyordum.. Ben sana yanında kaldığım süre boyunca hep yenildim. En son gün sahafın önünden geçerken kafka’nın kitabını gördün almaya kalktın çok acımasızca saldırmıştım, sonra en sevdiğin yazar Bukowski’den devam edip aslında senin düşlediğin hiçbir şey olmadığından, olamayacağından, tüm o kitapları yemek gibi gördüğünü yediğini ve sıçtığını hiçbir şey alamadığından bahsettim gülümsedin, her saldırdığımda gülümserdin önce sonra beni haklı çıkartacak argümanlar söylerdin ‘tabiki öyle..’ ile başlayan cümleler kurardın gözlüklerinin altından bana bakardın susmadan önce. O gün en acımasız şeklimle saldırmıştım, içinde bir yer kırılsın istemiştim, kırıl ki saralım istemiştim ama öyle olmadı. Annen bunu sana hiç yapmazdı, annen sen kafkayı alırken sevinirdi duygusal şeyler de okusun, bu gardında duygu da olsun derdi mutlu olurdu ama ben kafkayla öyle özdeşleştirdim ki hayatım boyunca kendimi aynı drama gözlükleri, aynı hüzün hırkası bende de vardı hep.O’na ilgi duyduğunu, kalemini sevdiğini söylediğinde sinirlendim fırtınalar koptu içimde ‘anlamıyorsun kafka’yı, anlamıyorsun beni!’ diye saldırmak geldi içimden, seni sarsmak geldi içimden saldırdım. Sonra çok konuşmadık yolda yürüyorduk tekele girdik şarap ve bira aldık sahile indik çimlere, en son çimlere gittiğimizde dizlerimde yatmıştın çok eğlenmiştik o gün birbirimize en uzak noktalara oturduk, açtığım şarkılara kızardın hep, o gün hiç kızmadın, black sabbath açtığımda sen bunları sevmezsin gönlünce aç şarkıları dedin sonra da çantamdan kafkayı aldın kitaba göz gezdirdin pek konuşmadın gözlerindeki ışıklar zayıfladı kalktım sigaramı şarabımı aldım deniz kenarındaki kayalıklara gittim denizi izliyordum,yanıma geldin bir an mutlu oldum çünkü ben ne zaman uzaklaşsam ortamdan hemen gelirdin sarardın, sarmadın bu defa ‘ben duramıyorum, gidiyorum’ dedin, yüzüne baktım sadece, sakallarına değdim tamam dedim sarıldın, sarılmadım, öptün, öpmedim durdum öyle kayalıkları geçişini, çimlere basışını, caddeyi geçip gözden kayboluşunu izledim. Ben seni en son giderken gördüm.. O günden sonra gelmedin bir daha, konuşmadık. Ben bugün gidiyorum, bir şehri terk ediyorum, seni terk ediyorum, olmayan bir adamı ne kadar terk edebilirsen o kadar terk ediyorum seni.. Sana bir akşam sokakta yürürken #şiirsokakta yazılarından görmüştük ve ‘birgün seni ve bu şehri bırakırken bir duvara -ben bu şehire sana olan inancımı bıraktım, giderken..- yazacağım demiştim, yazamadım ama bıraktım.. giz* 19nisan2015' |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Yüreğinin kuş olmasını diliyor ya insan bazen, ne tuhaf. Sırf uçuyor diye, süzülüyor diye oysa sen yürüyebiliyorsun yetine karşılık bir yetiyi kıskanıyorsun. Saplanıp kaldığını düşünüyor ya insan böyle anlarda en çok bu yüzden kuşa özeniyor sanki kanatları olsa şimdiki yerini bırakıp gidebilecekmiş gibi. Ama sen kuşa özenmeyi asıl ağaçlara sor. Şu dünyadaki en güzel varlık ağaçlar bence ama en zor şey de ağaç olmak sanırım. Kuşlara yuva olurken hiç özeniyor mudur acaba kökleri olmamasını, dilediği yere uçabilmeyi menzili dışında yerler görmeyi istiyor mudur ki? Katilleriyle karşı karşıyayken bile saplanıp kalmayı insandan iyi ağaç bilir bu dünyada. herkesin sana dokunabilmesi ama senin kimseye dokunamaman nasıldır acaba? İçten içe çürüsen de dışta hep sağlam kalmak nasıldır? Onlar da üzülüyor mudur kendilerine benim onlara üzüldüğüm kadar. Kuşa gelirsek sürekli ev taşıyan ailelere benziyorlar, hep göçebe olmak nasıldır? Özgürlük gerçekten bir yere/şeylere ait olmamak mıdır onlar içinde? Gökyüzü için fazla narinken yuvalarının gökyüzü olması nasıl çelişki tanrım? Yeryüzü bunca kötüyken biz gittikçe zayıflıyorken ağaçtan beklediğini biz insanlardan beklemek de reva mı? Çocukluktan beri doğanın bir parçası olduğumuza, doğanında gerçekten 'doğa ana' olduğuna inanırdım birgün bir kitapta 'doğa, 80 yıl büyüttüğünü 1 dakikada öldürür' cümlesini okuyunca anladım hiçbir şeyi derinine kadar bilmiyordum, doğanın bir parçası olmadığımı farkettim. Sonra büyüdükçe parçası olduğum şeyleri aramaya başladım lakin bulamadım. Ailem varken, dostlarım varken, sevgilim varken, çevrem geniş, rahatım iyiyken de, mutluyken, üzgünken her hâlimde benimle kalan tek bir şey vardı içsel yalnızlığım. Belki benim duvarlarım çok yüksekti, belki de ben dünyamı inşa ederken tek kişilik yapmıştım farketmeden bilmiyorum ama her zaman bir perde vardı aramda. Büyük kahkahalar uzun susuşlarla devam etmemeli bunu öğrendim duvarımdan, öğrenmek sonucu değiştirmiyor çoğu zaman bunu da geçen zamandan öğrendim. Yani kendimi sana çok yakın hissetmesemde ait olduğum şeyi ararken yalnızlığım hep seninkine benzedi tanrım. Affedebiliyorsan beni de affet tanrım, katil rolünü de maktul rolünü de bazen duvar rolünü de hakkıyla oynadım dünyada ama tek savunmam yahut diretebileceğim şeyim hepsinde kederliydim, her anımda hüznüm vardı sen bilmezsin belki ama şimdiye kadar ki tüm kedilerim bilir onlar anlatır. Kuş olmak da, ağaç olmak da, insan olmak da çok zor tanrım; eminim tanrı olmak hepsinden zordur. Belki de senin yalnızlığına çaren de budur, kim bilir. Ama hayattan en iyi öğrendiğim şey; acı paylaşılmıyor, hiçbir kedere kimse ortak olamıyor herkes kendi acısından tek başına geçiyor. Yani bunca emek belki biraz boşunadır, kimse söylememiştir sana ben anlatayım istedim. Samimiyetimden şüphe etme lütfen, elimde kalan sayılı şeylerden hoyratça kullanmam. İyi geceler tanrım, sen ağaçları insandan, kuşları gökyüzünden, insanları acıdan koru. giz * 24.01.16' |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Yağmurlar yağdı ve hiç dinmedi Her biri saydam çiçeklenen saçında Yağmurlar daha çok pencereler içindi Öksüzdüm, gözyaşıydım dudağında Bir sancıydım boğuk akşamlar gibi Büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak Kirazını soldurdu ağaçların Nasıl devrildi taşlar üstümüze Çoğalan nasıl boydan boya kuşkular Kar diz boyu ölümü sokakların Ezgiler sabahlarda eriyecek Gözlerin uykumda yeşerir durur Afşar Timuçin |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ dağlarda, odalarda, avunmalarda çoğaldın sandığın azalmalarda ışığını yitirmiş o ölü yıldızlarda düşen bir yaprağın son gülüşünde açan yankısız çığlıklarda şaşarak öğrenirsin zamanın ve hayatın büyük sırrını gök sadece yağmura anlatır sonsuzluğu oysa unutur damla toprağa değer değmez yağmurun da kederli bir ülke olduğunu unutmaktan başka güz yokmuş gibi ve hayattan daha gerçek bir yalan toprağa ne söyler yağmurun sesi bir şarkı mı, bir şiir mi, bir güz hikayesi mi yaşlı bir ağaç olsan, çırılçıplak bir ağaç ne söylerdin, kalbinde esip duran rüzgara? 'beni terk et içimde sonbahardan başka bahar kalmadı' belki de gitmektir aşk, sadece gitmek avare bir kederi sarıp yaralarına rüzgarın devirdiği bir ağaç gibi köklerini sessizce bırakarak toprağa Ayten Mutlu |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Kalbimi kucağıma aldım, kalbim, kapanmayan bir ahşap çekmece sanki yarısı içerde, yarısı dışarda boşlukta asılı kaldı dudaklarına! Bir marangoz ustasıydım adeta bir ayağı mutlaka kısa masa yapan! Bir elimde çekiç, bir elimde çivi kendimi bir resim gibi çakacağım insanı aradım yıllarca! Küçük İskender. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ tel örgülü resim çekilmesinin yasak olduğu bir kalp dört duvar arasında benim şehrim benim devrimim ben divitim |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bak, incelirken zehirleniyorsun yavaş yavaş beni yanaşma ruhum boğuyor geceleri ölürsem beni seninle ararlar şimdi yüreğim paslı bir sarnıç gözyaşlarının demi hala avuçlarımda sesleniyorsun sevdaların kilitlendiği manastırlardan yaşamak güçlü olmak değildir her zaman künyeme kazıdım ölü doğmuş sevinçlerini ölürsem beni seninle ararlar şimdi Cezmi Ersöz |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bütün gün ağladım aynada Penceremi ağaçların yeşil düşüne Açmıştı bahar Gövdem sığmıyordu yalnızlığın kozasına ve Kokusu kâğıtlardan örülmüş tacımın Kaplamıştı gökyüzünü baştan başa O güneşsiz ülkenin Yapamıyordum artık yapamıyordum Sokağın sesi bastırıyordu birden ve kuşların sesi Kayboluşunun sesi paltoluk çocuk kumaşı toplarının Şamatası çocukların İplerin ucunda yükselen Uçurtmaların dansı Sabun köpükleri gibi Ve rüzgâr Sevişmenin en derin ve karanlık anında esmeye başlayan rüzgâr Zorluyordu Surlarını güvenimin sessiz kalesinin Kendi adıyla çağırıyordu yüreğimi çok eski çatlaklardan sızarak Bütün gün gözlerimi diktim Gözlerine yaşamın O korkak ve kaygılı gözlere Bakışımdan kaçan Ve yalancılar gibi gizleniveren Gözkapaklarının tehlikesiz sığınağına Hangi tepe hangi doruk? Tümü dolambaçlı yolların Bir kavuşma noktası ve son Bulmuyorlar mı o soğuk ve yok edici ağızda? Ve ne derdiniz bana ey yalın ve aldatıcı sözcükler? Ne verdiniz tenin ve isteğin kaçışından başka? Daha da yalancı olmaz mıydı Başıma koyduğum ve kokular saçan Kâğıttan yapılmış taçtan daha yalancı Saçlarıma iliştirdiğim bir çiçek? Nasıl da tutuldum çölün ruhuna Ve uzaklaştırdı beni ayın büyüsü sürünün inançlarından Nasıl büyüdü yüreğimin yarım kalmışlığı Tamamlayamadı bir türlü hiç olan yarım öbür yarımı Durdum nasıl ve gördüm kayıyor Ayaklarımın altındaki toprak Ve geçmiyor tenimin bomboş bekleyişine Sıcaklığı tenimin Hangi tepe hangi doruk? Koruyun beni ey kaygılı ışıklar Aydınlık evler Çamaşırların ıtırlı tütsülerle güneşli çatılarında salındığı Koruyun beni ey olgun ve saf kadınlar Parmakları çocuğun zevkten çıldırtıcı kıpırtılarını izleyen tenleri üstünde Göğüslerinden süt kokusuyla karışık taze esintiler gelen Hangi tepe hangi doruk? Beni koruyun ey ateş dolu ocaklar, uğur boncukları Karanlık mutfaklardaki türküsü bakır kapların Yüreği biraz sıkkın mırıltısı dikiş makinalarının Kavgası sürüp giden süpürgelerle halıların Koruyun beni ey tutkulu aşklar Yatağımızı üremenin acı isteği Cadı suları ve kan damlalarıyla donatıyor Bütün bir gün boyu bütün bir gün Terk edilmiş terk edilmiş bir ceset gibi su yüzünde İlerledim ürkütücü kayalıklara En derin deniz mağaralarına ve En etobur balıklara Durmadan gerildi sırtımın incecik omurgası Bir ölüm duygusuyla Yapamıyordum artık yapamıyordum Yadsıyarak yükseliyordu yoldan ayak seslerim Daha büyüktü umutsuzluğum sabırdan Ve geçiyordu bahar o yemyeşil düş Penceremden Sesleniyordu yüreğime: "Bak Hiçbir zaman ilerlemedin Battın sen! " Füruğ Ferruhzad |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ -i- şaşırmayı hâlâ unutmamışım işte yine ağzımda o acı su ne zaman öğreneceğim tanrım her zamansız gidişin bir yaprağın kalbine olduğunu yaşamaktan yaralı bir tümce nasıl şaşırırsa ölümüne sözcüklerinin öyle şaştım ebedi sandığım sevinçlerin bitivermesine orta yerinde gözyaşı kadehi de kırılabilirmiş acıyınca içinde biriken hayat unutkan zamanın sırça teninde bir çıt! sesiyle kırılan bir kalp şaşarak anlarmış kanadığını şarap lekeleri dağılırken geceye -ii- yorgundun, yanıltmak içindi yorgunluğu sessizce gülümserdin baktığın yere dağılırken yüzünden siyah bir ışık o siyah ışığın kırdığı rüzgâr dindi işte, kederi yazmak için gözlerinde taşıdığın şiire susma, o eski yalana sarın ve söyle sonsuzca açan gülüne aşkın yağmurda izlerini arayan çöle anlat her zamansız gidişin zamansız bir dönüşün ülkesi olduğunu çekil şimdi biriktiğin gözyaşı damlasına hiç bitmeyecek bir yoldan gelen yağmurun çıplak bir ağaçta unuttuğu o ıslak yaprağın içinde uyu Ayten Mutlu. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ (...) "çadırı sele gitmiş göçebeler gibiyiz son hayvanlarıyız “gitme, kal” ormanının gözlerinde çamurlu yaşlar biriken yalınayak rüzgarı kovalıyoruz sen ve ben dalında eğreti güz yaprakları aramızda uçurum rengi bıkkınlık varız zannederek yok oluyoruz" -aynı evde iki yalnız / aytenmutlu* |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Her şeye yeniden başlayabilseydim eğer aşkımı acıyla anmazdım artık. Ben ki delisiyim suların, oysa bu sular çöl rüzgarı kadar bulanık. Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan, sarhoş sıkılgan sırılsıklam... / Nihat Behram. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Söküyorum şimdi sözleri birer birer Kalpten kalbe giden yolu kapayan Kalbim, anlatılmaktan usanmış, Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık, Dilencinin önünde kahkahalar atıyor, Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya. Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa, Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri, Ne zaman aşkı tersinden okusam Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa Sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini, Gönüllü hemşire birinci sigarasına. Sarhoşum kadehlerde biriken tozla Çekil diyorum kağıda, çekil, İçer ve zehirlenir Ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa. Kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi Yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka? Yoksa şu sızıyı Sobası tüten evin şiirinde mi saklasam? Şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına Yetmez mi acaba ah kör olmuş bir Türk filminde ağlasam? Ne zaman sorsam, Anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana. / Didem Madak |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ böyle dilsiz böyle iyi ölsem öldüğüm bilinir, kaldım kapılar üstüme kilitli gövde mi tin mi öykünün kirli mendili bana bir kazma bana bir bıçak bendeki uçurumu rüzgara bırakacak uçurum dedim de bir avuç kum hiçbir rüzgara bırakamadığım iyiyim iyiyim iyi bir öykü gibi başı sonu belli hayatın kırık sandalyesine yerleştirip sözcükleri kurguluyorum evreni böyle yalnız böyle suskun böyle iyi gömdüm mü bir de sözcükleri... bana bir kazma bana bir bıçak konuşsam annem uçurum doğuracak / Çiğdem Sezer. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Kaybetmek; ne tuhaf kelime. Sahip olduğun bir şeye artık istemin dışı gelişen sebeplerle sahip olmaman. Bu bazen saç tokan, bazen hayatının merkezindeki insan, bazen en derin duygun olduğunu sandığın duygun oluyor. Eksilmek, kaybetmekle başlıyor. Nesneler çok önemli olmasa da seni tamamlayan şeyleri kaybetmeye başladığında ne yapacağını bilemiyorsun. Bunca yıl biriktiriyorsun o insanları, o duyguları, o anıları sonra kaybettikçe yerine ne koyacağını bilemeyip eksik mi devam etmelisin yoksa kendini sil baştan mı oluşturmalısın karıştırıyorsun. Dün en sağlam doğrun diye nitelendirdiğin mottoların bugün asla yapılmayacak listende yer alıyorlar. Arada bir şeyler kaybediyorsun işte bu duruma getiriyor seni. Kaybetmenin bir diğer anlamı da; birine yahut bir şeye karşı bir düzenekte/oyunda/süreklilikte yenilmek. İstikrar, hırs, azim, emek, çaba hepsini ortaya koyup hepsini yitiriyorsun, genelde hayata karşı. Bilgisayar oyunu değil ki bu biraz bekleyeyim canım dolsun, enerjim gelsin. Yıpranma payı en çok bu hayatta geçerli. Zaman hafif rüzgarlara benziyor, kayadan sanki sadece tozu süpürüyormuş gibi geliyor ama bin yıl sonra o kaya birden dağılıveriyor. İnsan bazen kayalara da ne çok benziyor. Aşınmak, ölmemek ama parçalanmak. Aşağıdaki yazıyı yazmışım 2011de, hâlen aynı fikirdeyim insan hep eksile eksile toparlanıyor, tamamlanamıyor bir daha. Camdan bir vazoyum sanki, ellerinden kayıp düşüyorum insanların..Bir insanı sevmekle başlıyor her şey, demişti bir şair. Âh canımıniçi; bir insanı kaybetmekle başlıyor, insanın hikayesi. Ve bu genelde bir aşk hikayesi olmuyor. Mesela babasını kaybeden kızlar; öyle bir yeniliyorlar ki sanırsın ki hiç tam olmamışlar daha önce. Dünyadaki savaş babasının güçlü kızları ile ilk yarası babası olan kızlar arasında sürüyor, kimse bahsetmiyor. Sevildikçe güzelleşen insanın hikayesine karşılık, Çin kurabiyelerine benzeyen kırılınca içinden hikayesi çıkan insanların hazin öyküsü çarpışıyor, Yollar kesişiyor, çıkmaz sokaklar hep ikinci familyanın muhitinde. Hayat, trajik bir olgu. İnsanlar; 'yaşlanmak' diyorlar kim bunun bir 'çürüme' olmadığını iddaa edebilir ki? giz. 03.02.2016' |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bir deliydim, elementlerin de ruhları olduğuna inanıyordum, aklıma suyun intiharı geliyordu hep, şelale deyince, divaneliği söylüyordum. sana böyle akmaktan çok korktuğum içindi. şelalenin sinirini bozdum az önce ordan geliyorum. Birhan Keskin. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bilmemek bilmekten iyidir düşünmeden yaşayalım mâra günü ve saatleri ne yapacaksın senelerin bile ehemmiyeti yoktur seni ne tanıdığım günleri hatırlarım ne seneleri yalnız seni hatırlarım ki benim gibi bir insansın tanımamak tanımaktan iyidir seni bir kere tanıdıktan sonra yaşamak acısını da tanıdım bu acıyı beraber tadalım mâra başım omuzunda iken sayıkladığıma bakma beni istediğin yere götür ikimiz de ne uykudayız ne uyanık Asaf Halet Çelebi |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Nasıl miskiiiiin ^^ Kaldığı yerden devam ediyor [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Harikalar, teşekkür ederim sevgili @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :) |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ edemediğimiz ve edebileceğimiz tüm intiharlar ateşten gözleriyle bakıyorlar yolun üstündeki bir semender gibi ahmetoktay. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ İnsan gençken ve bilmezken her şeyi gönül yarası sanıyor. -Cêline |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ insan dalgın bir belgedir kendiyle hayat arasında neden eve dönmekten ibarettir hayat neden bazen simsiyah bir doğruyla denilir, devletin ve allah’ın en iyi fikridir kış bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba başka incirin yarasını başka incir de bilmez gibi talandır bu herkesle herkes olmak kopan umur ufalan ödün adıyla iki lekenin birbirine dağılmasına sadece aşk mı denir / Seyyidhan Kömürcü. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ ‘’ + Seni bana anlattıklarında tam da böyle bir insanı düşünmüştüm - Nasıl bir insanı? + Böyle güzel bir insanı, mükemmel birini düşünmüştüm. ‘’ |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Gördüm çizgilerini avuçlarının Çöl her şeyi söyledi bana. Anladım nerede bitti aşk Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem Neden sığmadı varlığa. Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum. Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin Yakaran çizgisine. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata. Artık beklemiyorum Kal orada. Geride, tepelerin art arda dizilmekle Var ettikleri dünya bir hiçlik ahti gibi. Bir hiç ve gölge. Gece ay Gece tül ve yokluk. Yok gece. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata. Bejan Matur |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ yeni ölmüş birinin gözlerini örter gibi, siyah uzun saçlarından usulca geçirdim üzgün elimi. Metin Altıok |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ “Ma'nâ idi harf içinde gûyâ” (Sanki harf içinde gizli bir manaydı o) -Şeyh Galib |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Siz unuttunuz ama ben unutmadım. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Ben içimdeki tüm camı çerçeveyi indirdim senin elin bile kanamadı. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Kendimi en güzel ben üzerim, Bu girdiğiniz yarış, yalnız sizi yorar. .giz |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:31. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk