![]() |
Düş'(üş)ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel Hem tetik bulun ardında biri olmasın Hanidir ben bu evde saklanıyorum Adımı değiştirdim başka adla yaşıyorum Gece gündüz siyah gözlük takıyorum Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel Panjurların gerisinde kararıyorum İçimde belalar doğuyor sonbahar doğuyor Telefonda sesini tanıyamıyorum Yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor Böyle hep birşey kopuyor birşey kırılıyor Sabaha karşı gel eski gözlerinle gel Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Hem tetik bulun ardında kimse olmasın Artık hiç kimse beni yaşamıyor Aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler Korkularım oldum bittim kimsesizdiler Yanlız bir mısra mıyım ıslanıyorum Bir revolver romanımı tamamlıyor Oyun bitti bütün ışıklarımı söndürdüler Yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Üzerime kilitleyip mühürlediler Hem tetik bulun ardında biri olmasın. ---------- [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] bir şehre düşmüştüm, yollarım uzaktı yollarından.. yoktun.. yokluğunu doldurdum içime, sana geldim.. bir şehre düşmüştüm, yollarım yakındı yollarına.. yoktun.. yokluğunu bıraktım o şehre.. gülüşünü bıraktım.. gözlerini bıraktım.. ellerini bıraktım.. saçlarını bıraktım.. hayır, sıkılma.. teker teker yazacağım bıraktıklarımı.. sana olan inancımı bıraktım ben o şehre.. bana değer verdiğine olan inancımı bıraktım. suskunluğumu bıraktım. kelimelerimi bıraktım.. seni ne kadar çok sevdiysem, senden ne kadar çok nefret ettiysem hepsini bıraktım. hayal kırıklıklarımı bıraktım en ortasına.. en ortasına gidişlerini bıraktım. umarsızca, düşünmeden, önemsemeden canımın yanışını, öylece gidişlerin vardı ya senin; hepsini bıraktım o şehre.. kızmadım bu kez. kızgınlığım saman aleviydi benim. öfkem silinirdi şakaklarımdan eski bir fotoğramıza ne zaman baksam. kokun geçse burnumun ucundan içim sızlar ağlardım ben.. senin için ağlardım öyle içten.. bu kez ben kızmadım.. sahiden.. bin parça oldu içim. kırılmak değil bu. tuzla buz olmak. düşündüğün şeyin gerçek olduğunu anlamak. 'idrak' ateşiyle yanmak.. |
Meleğin Dansı ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sana bugün bir tabla aldım yüzümde izmarit izleri… sana bugün bir tabla aldım yarım içtiğimiz sigaralar için.. teypte meleğin dansı, belini kavramış bileğim ve boynumda soğuk öpüşlerin aynı melodinin yüz yetmiş üçüncü tekrarında aynı hayal aynı yüz küflü kolye(n) nem ve yaprak.. aynı ölümün tekrarında farklı bir intihar için sana bugün yeni bir hayat aldım.. mutlu olabilirsin kırmızı mum var ! ve önümde bir yaprak yerine sırtımda terlemiş atlet.. peşin sıra ıslak adımlarla banyodan odana uzanan o ince koridorda yumuşak dudakların için koşan bir adam… devam et şarap şişeleriyle sevişmeye yelkovanın akrebini kefenlemeye ve narkoz yemiş muhabbet kuşunu susturmaya.. teypte meleğin dansı nasıl olsa! derinliğinde kaybolmuş hayal, gül yüzlü hayal, su berrağı hayal, hatırla bir hayal vardı bizim olan. pencereye yansıyan siluet ve siluete tutunmuş göğüslerinde başucu şarkıları.. mutlu olabilirsin leke var mavi var kaçış var! ve ölümün girdabında sancı, biriktirdiğimiz.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım sahnede alkış, perdede kan.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım yazdığımız senaryolar için.. “adem” yazıp “havva”da yarım kalan bir çok buruşuk kağıt gibi satır aralarına sığdırdığımız aşk kadar hüzünbaz ve bir işçinin yüzündeki alçı tozu gibi beyaz ve yorgun ve ağır ve aksak ve hiç onure edilmemiş diyalektiklerimiz kadar paramparça.. kalktığın şah aştığın engel bendim. mayıstım hazirandım temmuzun ortasıydım yarım bıraktığın senaryolarda yarım bastığın izmarittim ben tablanda can çekişen duman kadar hissiz.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım. ağustosu terk edip eylüle koşarken alkışlanacağın kuru kalabalığın olmak için.. omzuma dayadığın başına yumuşak bir göğüs ve evcilik için doktor kalbine kaçırdığım bir çuval cesaret olmak için anlıyor musun? bu kahrolası avuçlarında dinlediğin melodi bendim ben! teypte meleğin dansı, kırmızı mum, oyuncu bir bakış, sahnede alkış, perdede kan, tablada izmarit.. birkaç boktan söz diziminde Tanrı ve göğsüne iliştirilmiş buruşuk son : “yumuşak dudaklarında felçli bir aşkın saçlarını ateşe verdiler. senin göğüs uçların bunu anlamaya yetmeyecek..” Kaan Özer / 2006. ---------- [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Çöpü boylayan mektuplarımı yapıştırıyorsun eklem yerlerinden Kemikleri kırık kâğıtlarda okunmaz halde kelimelerim Harflerim bir bir düşüyor ellerinden Sakın hafife alma çünkü yenilir yutulur değildir benim kalemim! Hüzünlerimin ağzı var dili yok Floresan buğusunu rakı sanıyor hala sarhoşluğum Kolonya ikram ediyorum yangınlarıma Perşembe günleri düzenli olarak kundaklanıyor çocukluğum Can atıyorum uçurumlara Uçurtmalarımı binlerce şiirdir anmıyorum Annemin en sevdiği şarkıymış düşük yaptığı çığlıklar Babamın göğsünde taşıdığı tek kurşunmuşum Titremiş belli ki tetiğin ayazında çıplak parmaklar O yüzden doğduğumdan beri kekeliyorum Zulalarken dumanı üstünde düşlerimi yastığımın altına Nevrolojik bulgular saptıyor rüyalarımda doktorlar Uyanıkken gördüğüm hayal(et)inin geceliğinde sabahlıyorum Bu deliler neden inanmıyorlar sence bana? Ruhumu beyazlatmıyor işte dağ esintili deterjanlar Mandallar yanaşmıyor ipuçlarıma Vücudumu cinayetimin avlusuna asıyorum Öyle çok ölü bulundum Ve öyle çok tebeşirle çizildi ki cesedimin etrafı Artık mezara bile koyulmuyorum Cenazelerimde hep önlerde saf tuttu Tanrı Beni mi soruyorsun? Ben yanaklarımdaki kör kuyuya Toprağın gözyaşlarını gömüyordum Sen mi? Ne mi yapıyordun? Mezarımın kenarına esirgediğin dualarını iliştiriyordun Evet meşguldün seni hiç suçlamıyorum Her öpüştüğün adam yalan aşılıyordu dudaklarına Midem kaldırmıyor ama anlıyorum! Alıntı:
Panjurun boşluklarından sızan güneş teninde kifayetsiz Gün ışığına çıkıyor bak klostrofobik sevişmelerimiz Suyuma gidiyorsun patlıyor termometreler Oda sıcaklığını koruyamıyor cıvası akan etlerimiz Sonraki kışa üşüyoruz yazın ortasında Yan yanayız birbirine deyiyor hatta gözlerimiz Ardımızda imkânsızlıklar bırakmışız hatta Hatta aramızda aşılamayacak yakınlıkta(!) mesafeler Sen ufukta ayrılık görüyorsun ve Aşk o an itibariyle alabora Gemini kurtarmak için muhtaçsın oysa küçümsediğin filikalara Toplarken kesik/keskin nefeslerini yatağımdan "Git desem de sen kalır mısın?" diyorum Vazodaki güllerin tüyleri diken diken oluyor Cevabını uzaklaşan adımlarında arıyorum! Alıntı:
Özgür Gümüşsoy. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] I içi su dolu bir bardağın masadan yere düşmesi gibi, herbir yerinden çatladı gece: ıpıslak. bir bağlaç, yeni bir lisan eki, gözlerini bana miras bırak. üşümüş ayaklarıyla bir martının, yeniden kızgın sulara dönmesi gibi, koru denizi şimdi benden, rakıdan, peynirden. ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. II geldi... küçük ağzını kalbin mayhoş asmalarından sarkıtıp kana kana bir özlem içti. eridi ateş. erdi, çatlağına döndü su. uluorta, bu aşka bir ceylan ağzı değdi. bir ceylan, bir susamışlık: küfüv. kattı kendine bizi evren. ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. III bir heyelan olur gece üzerime, içime gökten salıncak, suratıma çocuk kahkahaları. biz, şehirler geçeriz. öyle sessiz, öylesine evler. kadınımın sesi kulağımda, bir fa sesi değilse eğer. kaç! yıldızların göğe paftalanmış yüzü suyu hürmetinden. ay... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. IV yağmur alelacele. bulunduğun yerden büyük gürültüler geliyor. tehlikeli insanlar. yeni bir dua öğretmek istermişcesine ecele. nefesini kör bir hayalle kestim. incir çekirdeği, nar, kan... hepsi alelacele. bir tren gibi uzaklaştın sen. bir bekleme salonu gibi yalnızlaştım ben. başım gözüm üstüne, ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. V bilmelisin; altından çılgın suların aktığı bir köprücük kemiğinin üzerinden, kendini aşağı atmakla tehdit eden hiç kimse sevdiği kadının ismini anmıyor artık. zifaf, bir sigara gibi gecenin üzerinde söndürülen, bir mum alevi gibi tasavvufi yolları dönen. tüm güller, daha yaşarken toprağa gömüldüler! ben... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. VI kalbim bir taş ustasının elinden çıkmış küçük bir köy evi olacaktı. bir çeşme akacaktı huzura geçip ağaçların gölgesinden. oysa bir yerde unutulmuş, herhangi bir gül, geçmişten çok daha önce akmıştı testiye. şimdi, zaman, terk edilmiş yataklarda ihtiyar bir sürüngen. velûr... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. Necmettin TOPÇU. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dibi biliyorum, diyor, En kalın köklerimle onu yokluyorum, Siz ondan korkarsınız, Ben korkmuyorum, daha önce de dibe vurdum.. Sylvia Plath [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] vazgeçişlerim vardı benim seninse erken tükenişlerin ve gece uygun değildi beklemeye yine de bekledim... avcumda unutulmuş binlerce gölge yeraltında öldürülmeyi bekledim günışığı vururken gözüme ölmeyecektim katilim yoktu, katilim çok... "Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamıştı bile... " Nigün Marmara |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] "Bu defa gerçekten..." dedi, "...hoşçakal". Gerçekten "gerçekten" olup olmadığını aslında bilmiyordu. Bildiği artık böyle devam edemeyeceğiydi. Denedi, yapabileceği her şeyi denedi. Denediği hiçbir şeyi tam beceremedi. Ve zaten denediği hiçbir şey kaybettiği şeyleri ona geri vermeyecekti. "Bu defa gerçekten..." dedi, kendi kendine. Biraz umut kırıntısı kalmışsa diye duraksadı yine eşikte. Dönüp son kez öpmek istedi o dudaklardan. Kimbilir belki geri gelirdi kaybettiği her şey bir öpücükle... I-ıh, değiştirmezdi hiçbir şeyi son bir öpücük... Zaten sihirli öpücükler ancak masallarda var olabilirdi. Hangi kurbağa bir öpücükle prens olmuştu ki mesela? Yok yok, "son" bir öpücük, yalnızca "son" bir öpücüktü. Ama bu kız hep masalları gerçeklerden çok sevmişti. 'Portakal Kız' diye bir roman okumuştu bir keresinde. Düşsel bir anlatımı vardı, sanki bir masal kitabı gibi. Ama kitap, sonuna yakın "gerçek dünyada masallar yok" demişti ona, gerçekleri bir bir çakmıştı beynine. Öyle hayal kırıklığına uğramıştı ki kız, hıçkıra hıçkıra ağlamıştı saatlerce. Yaşadığı en güzel masal değil miydi yitirdiği ? Benzer bir hayal kırıklığı... Masallarda gerçeklik payı vardı hep, ama hiçbir masal gerçek değildi, hiçbir gerçek hep masal kalamazdı, anlamalıydı, yoksa gerçekler "gerçek", masallar "masal" diye adlandırılmazdı ki. Ama anlamadı. Durdu, eşiğe oturdu. ---- Artık gitme zamanının geldiğini düşündü kadın… Gitmeden önce bir mektup yazmak istedi geride bıraktığına… Ve başladı yazmaya… Artık gitmeliyim… Gitmeliyim… Çünkü… Zaten senin olmadığın bir masal diyar burası… İlginçtir ki sonsuza dek mutlu yaşayan prensler prensesler, süslü at arabalarına dönüşen balkabakları, periler, sihirli değnekler yok bu masalda… Sen de yoksun zaten… Gelmedin ki hiç, bilemezsin… Kan bastı buraları, kan… Kalırdım da, yok artık buralarda sığınacak bir yer… |
Bir Dönüş İçin Kaç Gidiş Gerekli ? ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şehr-i İstanbul’dan payımıza düşendi aşk, Ellerimi bıraktığın yerden başlıyorum ; Bekleyişlerimin ardındaki zayıf kadın rolünden Uzaklaşmaya ; Kendimle uzlaşmaya … Gittin … Şiirlerindeki kadınlar gibiydi gidişin, Özenti düşlerle kaplı çoğul yalnızlığına Göç etti şair duruşun … Gitmek istediğin yer Vardığın yer miydi acaba bilmek isterdim. Sen hep benim en yanımdın oysa, Gidişlerine susturdun beni, Ağlamalarımı yasakladın ardından … Veda değildi, ayrılık hiç değil … Kavuşmaları ertelemek içindi gidişin … Gidişlerine iklimsiz üşüyen ellerimi Kavuşturduğunda ellerine, Yeni bir şiire başladığını sanırdım hep, İstanbul sağanağa boyanırdı, Bir kavuşma için yaşanmalı mıydı hep bu gidişler, Gittin ; kente vedaydı suskunluğun … ... Gittim … İçime sıcak üşüyen ellerini Bir kent kalabalığında unuttuğumu mu sandın yoksa, Şiirlerimdeki kadınlar gibi miydi Gidişim ?… Bir adım kaldı sandım bir adım gerimde, Oysa, Bir hayattı gözlerinde beklettiğim ; Yarını taşıyan bugünsüzlüğünde … Bir adın kaldı sandım bir adım ötemde, Oysa, Attığım her adımda sinemi parçalayan hasretindi adın … Sıfat bilip de adıma adını, Düştüm yollara … Ardımda şehr-i İstanbul, İçinde sen … Şimdi söyle, gittim mi ! … Sen hep aşk söylersin, Her şeyi aşka vardırırsın … Kurduğun cümleleri ilk bende ıslatırsın, Şairliğine kılıf uydurmaya çalışırken herkes, Sen kendine Gözlerimden bir dünya kurarsın dizelerinde… Dizlerinde soluklanan çocukluğuma sarılırsın sendeki idamlık hüznü asınca kendini … Ben hiç İstanbul olamadığımı düşünürüm sevgine, Sen Marmara’da yüzdürürken küllerini ömrümüzün … Hiç düşündün mü, Bir çocuk nasıl atardı ilk adımını Sevdaya doğru ; Üstelik bilmezken bilinmezken sevda, eksik dağarcığında … Yürüdüğünde, aşka kaç gömlek fazla gelirdi yüreği, Ya da kaç yaş küçülürdü … Ben sende attım ilk adımımı, Sevdaydı, sevdandı, bildim … Çocuk yüreğimi kanatandı kalemin Sonra sarıp sarmalayan … Ben en çok, Omzuna yasladığımda yorgun başımı, Gözlerime yerleşip içinde tereddütler arayan bakışlarına verdim cevabımı, Şehirde bir çocuk daha sevdadan geliyor evine, Şimdi git, yoksa gitme diyeceğimden korkuyorum … ... Gittim … Tereddüt aramadım hiç gözlerinde, Cevapta … Kendimdi aradığım ; Ve bulduğum … Bulduğum kendime ant içtim ; Gözlerindeki tereddütsüzlüğümü … Ben hep gözlerinden giriş yapardım ya kentine, sen daha bir İstanbul olurdun o zaman … Şimdi düşünüyorum da , İstanbul biraz da sen varsın diye güzel … Hani demiştim ya, Bazen çekip gidebilmeli Terk edebilmeli gerektiğinde bu şehri, Kız kulesi, galata … Boğazından geçip yutkunabilmeli gidişleri … Aşkın adressizliğiyse yüreğe yol gösteren, Bazen gidiş sunabilmeli hayata dönüşler için … Bazen yeni fetihlere fatih olabilmeli … Gittim … şiirlerimdeki kadınlar gibi mi ?… Herkes sana hayrandı, Gülüşüne hüznü, hüznüne gülüşü karışan adam … Bir ben miydim, Ömründe beklettiğin, Bunca yıl sustuğun ben miydim !… Hayat ne tuhaf , Aramızda mayın döşeli yollar olduğunu bile bile, Gülüşlerimize kahkahalar ekliyoruz… Gün telaşı yaşanırken sevgisiz yüreklerde, Biz bir ömrü beklemeye koyuluyoruz… Senle aşk, Bildiğim tüm ezberleri unutmaktır biraz da… Bekliyorum… beklettiğinim … Sen hiç gitmedin ki … Orhan KARIN |
Öteki Kadının. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Kuruttuğum kelebekleri çıkarıyorum kitap aralarından Ve Korkma diyor Martılar Biz cinayeti görmedik. Gidişini izliyorum, Ne kadar çabuk varıyorsun bir aşktan bir diğer aşka. Unutmuşum, bana gelirken de başkasından gitmiştin değil mi? Nasıl gözüküyorum yanında olduğunun kadının gözünden?; -hiç sevilmemiş olan öteki kadın. Yakıyorum çocukluk fotoğraflarımı , öldürüyorum lunaparklarımı, oyuncaklarımı, çamurdan arabalarımı , tek kale maçlarımı ,avucuma diktiğim mumları.ve Korkma diyor martılar biz cinayeti görmedik. Dağılıyorum hücrelerime, çukurlarımı bırakıyorum yastık uçkurlarına , Oğlanlarının ergenliklerini çalıyor kırmızı dudakları ------lar. Ah kahırlı kadınlar, kaygılı adamlar. Ne kadar benziyorlar, sana , bana. Bize. gönderilmemiş mektupları okuyorum sesli ve kalın harflerimle. Korkuyorum sesim duyulacak diye. Ah dağılıyor zihnim, kızlarına kirli elleriyle dokunan babalar sayesinde. Irzına geçtiler duaların, loş bir şeytan boşluğunda. Ne zor şimdi inanmak ayetlere, dinlere, tanrılara.. Bugün cumartesi, portakallar çiçek açıyor, Hayat artık balkona kurulmalı ve düşler ipe asılmalı. Zencefilli çay kaynatmalı, Çocuklara masal anlatmalı ve kazak örmeli sana. Bugün cumartesi. Cuma annelerinin kimsesizliği. Bugün cumartesi Düş bahçesinin sessizliği. Goran’ın sesi geliyor plakçının içinden, yüzyıllar kadar yaşlı adam, bilmediğim dilde bir ağıt yakıyor.. Kelimelerimiz birbirine akıyor,kelimelerimiz ağlıyor ve sarılıp boynuna söz veriyorum, göreceksin çocuklarını gömdüğün bu topraktan barış fidanları yetişecek. Çingeneler geçiyor önümden, güzel ve kalabalık, çirkin ve taze. Renk renk. İnsanlar akıyor boylu boyunca. Uzanıyor gölgen yatağıma. Ellerim üşüyor alışığım kan kaybından ölmeye Beni azad et sevgili ve göm etine küllerimi. Ve Yağmuru dile Ve Martıları dinle. Gidişine –avunmak için- masallar yazıyorum. Önce züleyha oluyorum sonra Leyla Ve şahmeranda karar kılıyorum çünkü şahmeran da sırrını verecek kadar çok sevmişti camsap ı ve camsap onu bırakmıştı yaşamak uğruna.. Gidişini izliyorum Kaç adımda varacaksın öteki aşka ?. Sayıyorum.. Artık bir martının gözünden izliyorum denizi Ve öldürüyorum kelebekleri Ve deniz Korkma diyor Biz cinayeti görmedik. -gidişinle beraber yırtılan hayatıma Hayallerimi yamalarken, düşünüyorum belki de artık araf değil taraf olma zamanı…’ imza; hiç sevilmemiş olan diğer kadının. Özgen Aydos. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dibi biliyorum, diyor, En kalın köklerimle onu yokluyorum, Siz ondan korkarsınız, Ben korkmuyorum, daha önce de dibe vurdum.. Sylvia Plath sylvia plath 'in hayat hikayesi cok etkilemisti beni..mumlar şiiri en sevdigim şiirlerinden bir tanesi.. Sahte, Edward’sı duygular çağrıştırır, Ve ben anımsarım Viyanalı anneannemi.... |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Kemikleri cam gibi olan insanlar var, evlerinden çıkamıyorlar tüm eşyaları pamuklara sarılı, tokalaşamıyorlar, sarılamıyorlar, hep yalnız uyuyorlar Hepte yalnız uyuyacaklar… Birde ruhları camdan olan insanlar var, insanların arasında kalamıyorlar. dokunabiliyorlar, tokalaşabiliyorlar, sarılabiliyorlar ama istemiyorlar bunları yaptıklarında ruhları paramparça olan insanlar var. Tam huzurlu uykuya dalmışken onun kollarında aniden gözünü açıp ‘gidecek, sonu böyle böyle olacak, n’apıyorum ben?! ’ diye hayıflanıp ruhu o yatakta aniden çatlayıp dağılan insanlar var. Hangisine daha çok üzülürdünüz ? Bu arada başımız sağolsun, bu aralar bir ben’i daha itinayla öldürdük. Mara/giz. |
Sabah Sabah. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Artık sana dair bir şey yazarken kelimeleri içimden cımbızla çekip alıyorum, o kadar çok yıprattığımız, anlamını kaybettiğimiz kelime kaldı ki ardımızda hangi kelimeye gitse elim daha önce kullanmış olduğumuz cümlelerde evi oluyordu, çekip alamıyorum onları oralardan. Bu yüzden ben sana artık ne yazsam okuyana anlamsız gelir. Demiştim ki sana bir zaman; ’ Ne zaman ansam ismini gözlerimde belirecek siluetin hüzünle..’ , Hiçbir şeyin değişmemiş olması, can acıtıcı. Adını ansam, peşinden hüzün gelir, özlemek gelir, şarap gelir, dumanlar gelir, gözyaşları gelir.. Halbuki insanları isimleriyle çağırırsın, gelirler o zaman. Senin adın peşinden bir çok şeyi sürüklüyor, sen hariç. Aslında yazdıkça düştüğümü hissediyorum, kelimelerin ne kadar donuk, anlamsız kaldığını görüyorum başta kendime ama en çokta sana yakıştıramıyorum bu durumu. İlkokul temalı aşk triplerinde değilim halbuki, sadece aradan bin küsür gün geçmiş olmasına rağmen halen canımın acıyor olmasına çare bulma derdindeyim. Ben sana afilli cümleler kurmasını da bilirim, bildim.. Kimseye yazmadığım kadar cümle yazdım sana, kelimele topladım yıllarca hepsini senin için harcadım, çok şey harcadım sade kelimeler mi ki ? … Ah üç nokta koymuş oldum, ancak dikkat eden arkadaşlarımında bildiği üzere ben senden sonra üç nokta kullanmayı bıraktım, hep iki nokta kullanıyorum. Çünkü bildim devamı gelmeyecek, umut biriktirmek bazen insanın canını yokluklardan da çok acıtıyor. Bu yüzden iki noktalar biriktirdim, arafta misali. Ne diyorum ben yahu ? Sabah sabah uyanıp sana bunları yazıyorum, oysa güzel bir gün bugün güneş var, içimde heyecanlar var. Tam yeni vadilere kelebek olma niyetindeydim bu ara.. Neden ? Neden beynim seni kuytu bir köşeye bırakıp orada solacak bir anı olmana izin vermiyor ? Seni hâlâ seviyor muyum ? Bunun cevabını veremiyorum. Çok özlüyorum, adın bile içimi delip geçmeye yetiyor halen. Ama gelsen dokunmam sana, sokulmam. Belki gelmene bile izin vermem, dışıma yanaşmanı istemiyorum, bu defa öldürmeden bırakmayız birbirimizi biliyorum. Hem değiştik, ben çok huysuz ve sorunlu oldum, kim bilir sen ne hâldesin. Tahammülüm yok kimselere, belki sana bile. Öyle alıştım ki senden sonra ‘tek başıma’ olduğuma. Kabullendim galiba. O gece telefonda bas bas bağırmasaydın keşke kulağıma ’ Gizem herkes tek başına hayatta, anne baba bile değil yanında kalan, hep tek başınasın, tek başınasın!’ diye.. 6 yıllık hukukumuzda hiç bir cümlen, içimi bu kadar sarsmamıştı. Bir gün ben ağlarken bir hikaye anlatıp beni onların kuyularından su içmem gerektiğine ikna etmiştin, sonra alıp beni onların arasında yalnızlaşmam gerektiğine, hiç kimseye benzemeyeceğime ve hiç kimsenin yanımda kalmayacağına inandırmıştın. Ve tüm bunların üstüne bir gün bana ’ Gizem beni korkutuyor bu hâlin ?’ demiştin.. O cümlen de içimi çok acıtmıştı. Sana bile yabancılaştığımı anlamıştım. Hep derdik ya biz birbirimizi büyüttük diye, sen çok hızlı davrandın.. Beni öldürüyorsun artık. Artık kahve içmeliyim ve aklımdan ismini geçirmemeliyim, günüm güzel geçsin istiyorum. Umarım bir yerlerde güzel bir tebessümle uyanırsın bu sabah. Mara/Giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Size, bu odanın alacakaranlığından, okyanusundan, beni boğan dalgalarından, tenimde kalan tuzdan ve yastıklarda kuruyan gözyaşından hiç bahsetmedim. size, nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza - garip,tuhaf aslında - beyaz bembeyaz tabiatımla "iyiyim" diyorum. yani aslında korkuyorum bütün bunlar kıyamet bütün bunlar cinnet bütün bunlar cinayet demeye, bir daha düzeltilemeyecek sözler söylemeye korkuyorum. telefonla birlikte ışığı da kapatıp bol şanslar deyişiniz, şanslar deyişiniz, deyişiniz çınlarken içimde, bunun beni ne kadar kırdığından hiç bahsetmedim. hahsetmediğim çok şey var daha yaz çiçekleri, cam çiçekleri ölüyor akşamın altını gümüşe dönüyor bunlar da önemli elbette en az, bana ihaneti öğrettiğiniz bana kanatlarımı bıraktırdığınız kadar. odadaki ışığı, tenimdeki tuzu kırdım yastıklarda kuruyan gözyaşını, ufku terk ettim. söz kirlendi, kendi uzayımda kendime garsonluk etmekteyim. sizinle yaşadığım her şey kıyamet, sizinle yaşadığım her şey cinnet, sizinle yaşadığım her şey cinayetti. ruh kirlendi, kalbimin kenarında atını durduranlar için akrep beslemekteyim. - Birhan Keskin / kaktus and teksas |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] vardığım yer bir uçurumdan kekeme, gümüşten ipliğim azaldı susmaya unutmaya uykuya yelteniyorum. - Birhan Keskin. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] seninle son bir işimiz kaldı, sonra herkes karargahına dönebilir dik üçgen bir masada oturmalıyız hipotenüste arşimet oturmalı promili ölçmek için gözümüz ve kulağımız tektikte gözümüz ve kulağımız üstümüze devrilen göçükte olmalı son bir istekle son nefesimizi sayıklamalıyız kırk beş derecelik açıyla düşmeliyiz evrene sonra herkes kendini özgür hissedebilir yolunda gidebilir her şey eskiden olduğu gibi çok içmemelisin kafan delindikten sonra, biranın tadı kötü gelebilir bir deprem etkisi yaratabilir dünyadan el ayak çekmemiz masanın bacakları yoksa ve dizimizin üstünde duruyorsa her şey pisagor bunu nerden bilebilir seninle tek bir işimiz kaldı, sonra herkes kendini reddebilir kare bir masada oturmalıyız, köşegende iki kişilik bir silah olmalı görüyor musun kırık bir gitar asılı duvarda, birazdan biri kendini vurabilir sokak lambaları patlayabilir peşi sıra köşe başındaki ------ artık sanat için soyunmayabilir hava her zamankinden kanlı bugün, tanrı yalnızlıktan sıkılmış olabilir yuvarlak bir masada oturalım diyorum merkezde galileo otursun, her şeye baştan başlayabileceğimizi anlatsın bize yoksa bu kenarlar bizi genç yaşta ölüme sürükleyebilir seninle küçük bir işimiz kaldı sonra, herkes masada kalabilir celâl hikmet rus düeti 25510 istanbul |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sabah uyanıpta heyecanla salona koştuğum bayram sabahlarını özledim. Babamın güler yüzünü, annemin mahmurluğunu. Babamın o sabahın bayram sabahı gibi geçmesi için verdiği çabayı özledim. Anneme karşı babamla bir olup iyi niyetli girişimlerimizi özledim. Bayramları özledim, bayram hediyelerini, harçlıklarını, sevgileri, şevkatleri... Yeni giysileri telaşla giymeyi, o heyecanı, çocuksu mutluluğu özledim. Babamın kocaman gülüşünü özledim, kocaman sarılışını, öpüşünü.. Babamı çok özledim. O'nsuz bir bayramı daha bayram gibi yaşayamıyorum. Giderken herşeyi almasaymış keşke, en azından bayram sabahlarını bıraksaymış.. Giz' 30/08/2011. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tükenirdi monolog kaçarken içine düştüğüm kara toplum big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi üst üste gömülürken saydam yaşamlar bir yankı duyulurdu hiç’likten bütün yalnızlıkların ilenci korusun çoğulluklarınızı cinnet koyun erdemin adını maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın hepiniz mezarısınız kendinizin.. Zelda Nilgün Marmara |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İntihar; hayatin kendisiyle varolan, insan aklinin asla alamayacagi haksizliklari, yanlişlari ve daha onemlisi bilinmemezlikleri gormezden gelmeye devam etmemektir, edememektir belki de.. insani boktanliginin, adaletsizliginin farkinda oldugu bu hayata gercekten baglayacak bir şeyler ortaya cikmadan, bir şeyler işkenceyi sonsuz ve donulmez kilmadan once, cok gec olmadan selamini verip ayrilma istegidir belki.. yavaş yavaş olmeyi icine sindirememektir belki.. "bakin bu yanliş. nasil farkedemezsiniz?" diye haykirdikca aslinda yanliş oldugu gun gibi ortada olan kavramlarin insanlarin beyninde "dogru", hatta daha da kotusu "onemsiz" olarak oturmuş oldugunu daha da fazla gormenin sonucu olarak, kendinde bir hata oldugunu duşunmeye başlamaktir, bu yanlişliklar silsilesi icinde "rahatca" oturmakla kutsanmiş mutlu cogunlugu daha fazla rahatsiz etmeden cekilme istegidir belki.. yanlişlar dogrulardan fazla iken, yine de 3 yanlişin bir dogruyu goturmeye devam ettigini farketmektir. gecer not alamayacaginin sonuna kadar bilincinde olarak teslim edip cikmaktir kagidini belki.. en azindan uzerinde hala dogru bir şeyler varken.. geride biraktiklari icin uzulmemek degil, onlari takmamak degil. bu kesin. onlardan gidişini anlayişla karşilamalarini beklemektir. cok daha kotu olabilecek bir şeyi, henuz sadece cok kotuyken sona erdirmektir. hepsinin bir ortak yani var. acı.. hem giden hem de arkada kalanlar icin sonsuz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] yüzümde taşıdığım kuyu soğuk iklim, ağır yaprak tenimde durup dönüp dokunduğum yük. yağmurun aramıza çektiği perdeyi yırtıyorum ---- hiçbir aşk titremez sonsuza değin, bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum ve insan kanatlarından da ayrılır bir gün. ----- kendime inandığım gibi inanmıştım ona da aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah bir inançtı desem bu kadar dağılmam kendimi şimdi bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan. ----- Beni bilmediğim bir dünyaya attı... Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan. Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını, çok acıyor, belki bundan. ---- unutmadım aramızdaki beceriksiz dili. dünya yordu bizi. Benim de söyleyemediklerim var. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de. uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu, geldikçe anlıyorum ki, biz, bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile. ---- ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında, de ki: ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum. Birhan Keskin. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Insanın öz toprağındaki kadınlar nasıl ağlamışsalar o sesleri unutmuyor ruhu.. O kadınlar gözyaşlarını nasıl düşürmüşseler o topraklara o topraktan o seslerle doğuyor insan.. Ne zaman çok üzülsem, ruhum yırtılmaya yüz tutsa ardımdan hep ince bir bağlama sesi duyulması bundandır. Yüreğimin en çok esmer çocuklarda titremesi, çorak toprakta ıslanmasi hep bundandır. Bundandır ve anneannemin zamanında ince ince ağlayışındandır bağlamanın sesinin zaman zaman jilet gibi keskin oluşu boynumda.. Giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Biliyorum, sona yaklaştık.. Aniden oldu aslında, dün yüreğimde uyurken bugün sanki kopup gidiyorsun. Sen benim 'beni anlayan' en iyi dostumsun. Ardında bırakmak istediklerine beni eklemek üzeresin, farkındayım. Bir yanın beni çok sevse de bir yanın tüm o temsil ettiğim davranışlar ve düşüncelerden ötürü beni bırakmak istiyor. Bana duyduğun o müthiş öfke de hep bu yüzden kaynaklanıyor. Biliyorum, giderken o şehre ardında kalacağım. Ve bu senin için çok daha iyi olacak belki de... Bilirsin ben çok iyi bir arkadaş değilimdir, bencilimdir, düşüncesizimdir, kendi düşüncelerimle döner zannederim dünya.. Sana bunları neden yazıyorum yahut ne yazıyorum bilmiyorum açıkçası. Ama üzülürüm ben, en iyi yaptığım şeyi yaparım ardından, sessizce üzülürüm.. Birde çok özlerim.. O şehrin sana yeni mutluluklar ve çok güzel zamanlar getireceğine eminim, Seni mutsuz eden herşeyin ardında kalacağına da eminim. Başarılar ve huzur diliyorum sana canım benim.. * Giz. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Dipnot: Salyangoz benim, sen kaplumbağasın :* |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Biliyorum böyle bir tepkiyle karşılaşacağımı. Ben bir çok şeyi geride bıraktım ikimizin şehrinden ayrılırken, Geçmişimi de bavula koydum,bıraktım istanbul'un arka sokaklarına. Pek çok insanı öldürdüm içimde sonra. Daha caniceydi bu yaptığım, ardımda ağlayan çok bıraktım. Seni hiçbir zaman silmeyeceğimi bilmen lazım. Yerinin çok başka olduğunu. Belki yorgunluğum belki de hüzünlerimdir sana yansıttığım. Üzülme hiç,kırılma da. Ben başkalarının yaptığı gibi kırmam saydam kalbini. Senin yaşadığın şehirden bile geçerken hiç yüzyüze gelmediğim insanların bile çehresine daha dikkatli bakıyorsam sensin umudu ile, Tüm dualarımın sonunu, önce Gizem'imi sonra beni koru Tanrım diye bitiriyorsam, Ve en anaç yönümü sadece sana yansıtıyorsam ya bu işte bir terslik var ya da Dostluk kelimesinin anlamı biziz. Ve yorgunum biraz öyle şiirsel kuramadım cümleleri alt alta yazmama rağmen. İçimden geldiği gibi yazdım.Aynı tonları da kullandım ki konunun seyri değişmesin ehe. Ben seni çok seviyorum Sana söylediğim hiçbir yemin boşuna edilmemiştir. Bu kadar çabuk pes etseydim bunu en başında ikimizde yapabilirdik. -Zaten doluydu gözlerim,akıttın incilerimi.- *Aze |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Birkaç incide bu taraftan düştü, ufak bir tebessümle. Bilirsin abartmayı severim her türlü duygu da. Korkusu büyük olanın tasası da büyük oluyor anlayacağın.. Pes etmeyeceğini biliyordum aslında ama ikimizinde sevdiğidir 'terk edişler' sende bunu bilirsin.. Cümle bile kuramıyorum inan, yine yanımda olsan sarılır, huzur çalardım senden. Az kaldı planlar yapmaktayım yine yanına gelme konusunda :* İkimiz adına doldur boşalttığın bavulunu, gördüklerinle hissettiklerinle oradaki insanlarla. Çok severim bilirsin anı toplamayı, Seni her şeyden çok severim, daha iyi bilirsin. - Öperim ki kocaman, gülümsersin sonra sen ay gibi yine :) *Giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İstânbul; bir vedanın şekillenmiş hâlidir. Buraya gelen insanda bir vedanın ardındadır, gideni de bir vedaya gebe.. Aslında tutkulu bir aşk ilişkisi gibidir. Bir kez İstânbul'a ayak basan hiç kimse gerçekten gidemez buradan. Çünkü bu bir şehir değildir. Minik bir dünyadır. Her şehrin kendine özgü yönleri vardır, bir şehirde sinema baskındır diğerinde edebiyat, bir diğerinde doğa.. İstânbul ise tüm dünyayı minimalize ederek önünüze serer. İyi ve kötüsü, güzeli ve çirkiniyle dünyada neler döndüğünü bu şehirde birebir görebilirsiniz. Dünya kadar acımasız ve dünya kadar güzeldir. Yaşayanına çoğu zaman eziyet olur, ezer büker bazen öldürür.. Uzağındakineyse hep cennettir, hayaldir. Dünyanın hiçbir şehri bu kadar tutkulu değildir eminim. Çünkü hiçbir şehirde bu kadar kaos ve insanî vahşet böylesine güzel ambalajlanmamıştır. Hiçbir yerde böyle can-ı gönülden aldanmamışsınızdır yalana. Tıpkı güzel bir kadın gibi... Cazibesine kapılıp savrulabileceğiniz ölümcül bir kadın. Bu gece son İstânbul gecesi, uzun bir süre sadece anıp hayalini kuracağım bu şehirden giderken aklıma kazıdığı en belirgin şey, nefesimi kestiğidir. Bunca insan, bunca bina ve bunca tahammülsüzlükle süregelen hayatlar. Hem çok zor hem çok cezbedici. Zor bir oyun gibi. İşte böyle İstânbul, benzetmek istediğiniz takdirde size her türlü betimleme imkanı sunan bir şehir. Düşününce aslında gerçekte hiçbir şeye benzemediğine de kanaat edeceğiniz bir şehirdir. Bir gün koynuna alıp uyutur mu beni de bilmem ama Napolyon'un dediği gibi Dünya bir ülke olsaydı İstânbul başkent olurdu. Katılmamak ne mümkün. Konuk olmak bir kez daha güzeldi, yine kaosuna denk düşmesemde. Giz' 18/08/2011. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Gülümseseydi ay, sana benzerdi. Güzel bir şeyle aynı izlenimi Bırakırsın, fakat yok edicisin. İkiniz de ışığın büyük ödünç alıcılarısınız. Acılanır dünyaya onun O-ağzı; seninkiyse umursamaz. Ve her şeyi taşa döndürmek senin ilk katkın. Bir anıt mezara uyanıyorum; buradasın, Tıkırdatarak parmaklarını mermer masaya, sigara arıyorsun, Bir kadın kadar kindarsın, fakat o denli ürkek değilsin, Ve yanıtlanamayacak bir şeyler söylemeye can atıyorsun. Ay da hor görür tebaasını, Fakat gündüz vakti maskaranın biridir. Hoşnutsuzlukların, öte yandan, Ulaşır mektup kutusuna hoş aralıklarla, Beyaz ve yazısız, karbon monoksit gibi yayılır. Hiç bir gün yok ki senden haber gelmesin, Dolanıp durursun belki Afrika’da, fakat düşünürsün beni. Sylvia Plath |
Kırmızı Baladlar. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın... Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı... Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!... Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere. Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken, rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen penceremden; seninle yaşayamam aşkı. Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek. Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı... Ama dur!... Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan; dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin... Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım. Bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye... İnan adaletli değil hiçbir alışveriş. Bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı. Yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım. Ankara Expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim. Güçlü ve güzel kalmalıyım: Kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri. İnan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... Hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... Doğruyu söyle... Çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı. Kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu. İnanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma. Yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti... Şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi, göreceksin daha çok seveceğim seni. İnan anımsadığın bir koku bu... İnan anımsadığın bir koku bu... Ellerime inan. Umay Umay. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Sana bu serzenişleri tırnaklarımla yazdım Kırdım hepsini, günah benden gidene dek yılmadan yazdım Ben kızılca bir intihar buldum dün, sahibi yoktu Olmamıştı daha tam, hamdı... Üşenmedim, yazdıklarımı onunla tasdik ettim Peki son anımızda her şeyi açıklayacak mıydı Tanrı? Şık olmayan sorularımızı yanıtlar mıydı içtenlikle? Desek ki; -Aşk nedir be usta? Gülümser mi hüzünle, susar mı çığlıklı Anlatmaya mı başlar mazisini biraz delikanlıca Ben sana tüm bunları ecelimin kıyısından yazdım Duyduğun o uçurumlu deniz kokusu hep bundan Hayır sen bu aşkta benden fazla ölme sakın Aman ha hakkın geçer Farkındayım seni üzüyor, çok uluslu ten eskilerim Çünkü sütten çıkma ak kaşıklarsınız kadınlar, ah sizler O nedenle bütün sevişmeleriniz pastörize! Ah bu şiirde bir anne olsa bak şey derdi; Evladım, Allah doğru insanlar çıkarsın karşına Şimdi ben sana biraz arabeskçe mutluluk dilerim Ve özümden beklenmeyecek şekilde son önerim; Yedeğinde hep amatör şair ruhlu bir adam bulunsun! Özgür Gümüşsoy. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Babam da aynen böyle bırakmıştı beni , biliyor musun? Güneşli bir Pazar sabahı, hiç haber vermeden, gizli gizli, kalleşce, kahpece…Bize şaka yapıyor sanmıştım devrilip giderken..aynen senin gidişin gibi..Ama her zaman şaka yapılmaz öyle değil mi? Babamın da kocaman elleri vardı tıpkı seninkiler gibi. Minik ellerimi avucuna koyduğumda, kaybolurdu ellerim ve ben bundan gizli bir gurur duyardım. Ellerim ellerinde kaybolduğunda zevkten ölürdüm. Senin yanında bedenimin minicik kalmasından hoşnut kalırdım. Küçüktüm işte kabul et! Kocaman bir kadın olsam da . senin yanında senden küçük kalmak istedim hep. Hem bedenen hem ruhen. Babamın yanında da böyle kalmıştım. Babam da aynen seni gibi bırakmıştı beni, bir sürü eksik cümleleri , yarım kalmış sarılmaları yanında götürerek. Sinsi ve habersizce gitmişti. Beni yalnızlığa hiç hazırlamadan, ne kadar yıpranacağımı düşünmeden. Hiçbir sorun yokken, her şey tam yerine oturmuşken, tam birbirimizin kıymetini anladığımızda, onun yaşlılık benim olgunluk zamanımda, her şey güllük gülüstanlıkken gitmişti. Bana bir tek babam sarılmıştı korktuğum zamanlarda, bir de sen. Güvenmiştim ikinizin koca gövdesine.. Ben bir tek babama güvenmiştim bir de sana. Beni düştüğümde bırakmaz sanmıştım. Babamın acısından da yerlerde süründüm senin acından da, Tutar çeker kaldırırsın sanmıştım, üstümden atlayıp gittin! En şımarık hallerimi babama göstermiştim bir de sana. İkiniz de beni her halimle seversiniz sanmıştım. … Babam bana bir gün nasıl olsa gideceğini söylerdi de inanmazdım ama sen gideceğini hiç söylemeden gittin. Ona öldüğü için çok kızmıştım. Biraz daha direnmedi diye, ettiğim dualar boşuna gitti diye. Bari benim için gitmeseydin diye. Böyle bırakır mı insan kızını koskoca dünyanının koskoca sorunlarıyla baş başa? Ama inatla, ısrarla gitti! O gittikten sonra hiç kimse beni bu kadar üzemez demiştim. Ama yanıldım. Sen beni sensiz bıraktığında ve gözlerini gözlerimden kaçırdığında derin kesikler açtın bedenimde. Aynı acı değildi ama yaralarıma yara eklenmişti giderken. Son günlerde bir babama ağlıyorum bir de sana! Hayatımda iki erkeğe güvendim ben, biri babam biri sendin. İkiniz de gittiniz! |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Galiba unutuyorum seni.. Yıllar geçti peşinde, kırılıp dökülmekten yoruldum. Bugün aldım ruhumu, sana aşık yanımı yatırdım yatağa boylu boyunca.. Önce beni sevdiğini fısıldadığın sağ kulağımı kestim attım. Sonra sırasıyla; çocukluk yara izlerimi bir bir soydum tenimden malum bir akşam oturup tüm yara izlerimden öpmüşlüğün vardı beni.. Sonra dirseklerimi kestim, ne zaman yanyana otursak anlamadığım bir çekim yüzünden dirseklerimiz birbirine değerdi. Alt dudağımı kestim sonra, ısırdığın için kavga edip durduğumuz. Burnumun tam ucunu, sağ el başparmağımı kestim, oynardın hep onlarla. En son tüm derimi yüzdüm, kokun sinmişti.. Gözlerimi nasıl oyduğumdan bahsetmiş miydim ? Sırf giderken ardından baktıkları için, o son hâlini hep sakladıkları için.. Sona en güzelini sakladım elbette, elime bir hançer alıp sol yanıma usulca soktum yavaşça çevirdim, kalbimi gerçek bir ustalıkla çıkarttım. İyice baktım elimde, nasılda atardı yanımdayken sen, şimdi suspustu.. Gittim, ince ince doğradım kalbimi gözyaşlarımla yıkadım kanını, az yağda kavurup bahçedeki kedilere yedirdim. Malum kendime karşı böyle bir nankörlüğüm ancak kedilerle yedirmekle ödenirdi kalbimi. Böyle öldürdüm ruhumu, arda kalanlarla sol yanımı kapattım, kanaması dursun diye. Şimdi bana neden sevemediğimi, bir katil olduğumu soruyorlar. Bir katilim çünkü; en güzel eserim kendi cinayetimdi. Ve neyle sevebilirim ki artık; aklım uçarı, kalbim kedilere yem .. Bu yüzden seni de gittikçe daha az seviyorum Mungan’ın dediği gibi.. Bir aralar özlerdim çok seni, göğüs kafesimi de kapattım sıkı sıkı, özleyen yanlarım havasızlıktan sönsün diye.. Bu topraklarda hükmün çok az artık sevgili.. Çoraklaşmaya yüz tuttum artık, bir vakit gelecek ne eksem ne yağmurlar yağdırsamda hiçbir şey yetişmeyecek.. Yağmur tanrısını küstüren toprak edasıyla anıyorum bu akşam seni, Çınlarsa kulakların, aç pencereni bak yıldızlara, Ve bir tebessüm et tüm geçip giden zamanlar hatrına… Giz. 03.05.2011’ |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şu aptal şeylere zorluyorlar yine beni, nerdesin ?! .. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bir evimiz olsun bizim kapısı yağmurdan boş bir ev... eşyalarımız olmasın duvarlarımız ,şarkılarımız ,şarabımız olsun... boş bomboş bir evimiz olsun sadece nefeslerimiz ,gecemiz ,sabahımız olsun... bize ait bir sokak olsun ... menekşeleri olsun penceresinde komşunun ,kırmızı ekoseli hırkam ve ardından el sallayabileceğim bir balkonumuz olsun ... '' bekleyenim ve beklediğim '' olsun ... beklemelerin adı aşk olsun ... benim öyle çok şeyim varki ... iki kalbim ,dört gözüm dört kulağım iki adım ve iki dudağım ... kalabalık olmasın daha fazla ruhum zaten hep senle olduğumu anladım ... ne zaman silmeye çalışsam hafızamdan beceremedim .. her defasında soyundum çıkardım tenimden seni bıraktım yerde kırış kırış kaçtım çok uzaklara .. ama her defasında döndüm sana ve giyindim üzerime ... bekleyenimdin ve aşktı adın ...... aşktı adın unutmamıştım ve sana geliyordum .... bomboş bir eve ... geldim ...... sen yoktun ... çıplak ayakla yürüdüm dün gece dikenler ayaklarıma battı kan içinde sevdiğin küçük parmaklarım ... öp yaralarımdan ... soğuk burası üşüyorum nefesim donuyor ağzımı her açtığımda ... soğuk ,karanlık ,sessizlik içime işliyor biraz daha ....... beni nasıl bir geceye çağırıyorsun çığlıkları avaz avaz martıların ..... ölüyorlar .. duyuyormusun ? içimde cesetleşiyor bu ev bu sokak bu koku ve sen .... indiriyorum kirpiklerimi mezarındayım kalbimin cesetler kanatıyor parmaklarımı. hadi üfle yaralarımı .... '' karanfil kokusu ,dans ve cesetler '' - dilemkuşaklı. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Sana eğer bugün bir yazı yazacak olsaydım az önce ağlayarak denk geldiğim ve okuduğum bu yazı gibi olurdu bu yazı belki çoğunda bu kelimeleri seçerdim bende, bilirim için acımaz öyle rahat ki için.. Uzun zaman önce karar verdiğin ve aslında terkettiğin ben'i şimdi bir 'yokluk' olarak görmek zor olmasa gerek. '' Bazı insanları gerçekten seviyosun. Arkadaş olarak veya değil. Fark etmez. Gerçekten seviyosun. Onun kim olduğu, ne olduğu umrunda olmuyor. Onun geçmişini öğrenmek için deliriyosun, onu sevebilmek için deliriyosun. Hayatın boyunca kimseye vermediğin kadar değer veriyorsun o kişiye. Sonra. Bir gün. Bir bakıyorsun ki yaptığın her şey boşa gitmiş. Sen bunları sadece pişman olmamak, en azından “denedim” demiş olmak için yapıyorken birileri alıp denemenin vermiş olduğu rahatlığı bile götürüyor. Onca hata yapmana ve hiçbirinden pişman olmamana rağmen ilk gerçek pişmanlığını edinmiş oluyorsun böylece. “Keşke çok çikolata yemeseydim” gibi değil. “Keşke biraz daha çalışsaydım” gibi değil. Daha farklı, daha büyük bir pişmanlık. Halbuki bundan önce hep tecrübe der, geçerdin. Yaptığın her şeyin boşa gitmesini bile sindirir hale geliyorsun bir gün. Hala iyi yanlar aramaya devam ederken, fark ediyosun ki sen hiç değerli değilsin. Başkaları sana bu kadar değer verirken, onun için hiç değerli değilsin. Zamanında birileri sana hep açıksözlü olmanı söyledi. Karmaşık olayların hayatı karıştırdığına inandırdılar seni. Sen böyle birisin artık. Birisini sevdiğinde seviyor, üzüldüğünde üzülüyorsundur. Basit ve net. Tüm bunlara rağmen o, anlamamakta ısrar ediyor. Ben, her şeyi alttan alırım. Bugün olmasaydı muhtelemen her şey aynı düzende gitmeye de devam ederdi. Şimdi en azından bana verilen değeri görmüş oldum diyorum. Kimler için gerçekten önemli olduğumu, olaylara nasıl tepkiler verebileceğimi. Ne bileyim. Belki kendimi avutuyorum. Ama şöyle bir şey gerçek var ki, birisini çok sevdiğin kadar nefret edebiliyorsun ondan. Bugünü asla unutmayacağıma eminim. Benim daha önce hiç keşkem olmadı dediğimde doğruyu söylüyordum. Ama sanrım artık bir keşkem var. Benim pişmanlığım sensin. '' . . . |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bir tek sitemler kalır geriye. Güzel bir müzik, kahve ve film. Sarıldığın battaniye. Uyanmak istemediğin sabahlar. ”Neden?” diye sorarlar cevapsız bıraktığında, neden konuşmuyorsun.. İnsan, yalnızlığı bir kişinin gidişine endekslediğinde, gerçekten yalnız kalmak istiyor. İstemsizce. Kalabalıktan uzaklaşmak istiyor, her an o kalabalığa dahil olsa da. Başka yol yok çünkü, biliyor. O şekilde yalnızlık, daha fazla yalnızlık getirir. ”İnsan yalnız kalamaz, yapamaz.” Kuşkusuz atılacaktır başka kollara. Gözlerinin içine bakarken karşısındaki, göremeyecektir ne kadar uzaklaşmak istediğini. Sahte bir gülümseme olacak yüzünde. Seni tanımadığı için anlamayacak gerçekliğini. Sonra kötü biri olacaksın. Üzeceksin insanları, ister istemez. Bir göze baktığında, başka bir göz görecek, öptüğün dudak bir başkasına ait olacak. Başka birini öperken süzülür belki yaşlar gözlerinden. Sarıldığında bir başkasına, o gülümserken, senin yüzün donuktur, gözlerin doludur.. Geri çekildiğinde yine yapıştırırsın o sahte gülümsemeyi suratına. O sahte hislerini sunarsın insanlara. Bir çok insanla konuşacaksın. Bir çok insana değeceksin. Bir çok insan tadacaksın. Hayatına her girene, ‘hayatının aşkı’ymış gibi davranacaksın. Çünkü öyle olmalı. Başkasına aldanmaktansa, kendini aldatmış olacaksın. Hem insan kendine yalan söylediğinde, o kadarda acıtmıyor. Bir el hayal ediyorum, ellerimde. Sımsıkı kavrıyor. Sonra ben serbest bırakıyorum, sonra gidiyorum. Sonra, sanki her aşkın bir sonu varmış gibi, ve acımaması için ilk benim gitmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Sanırım artık bende acıtmak istiyorum.. Gelmem için beni onlar zorluyorlarken, gitmemek için çabalayan ben oluyorum. Zaman değişiyor, insanlar değişiyor. Sonra hislerini açıklıyorlar, hisleriyle oynuyorum. Çünkü acıtmam gerekiyor. Çünkü artık incinmek istemiyorum. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] kederlerini önüne yol yapıp gidenler vardı ya, onlar gibiydik dünyadan kaçmıştık bir gece. içerde yağmurun sesi ve yanık şeker kokusu vardı beni başka yağmurlar yıkamıştı, seni başka. / Birhan.. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Ben ona sabah olamasamda dingin bir ikindi olayım istemiştim herşeyin usul usul durdugu saatlerde gelsin yüzünde uçuk bir gülümsemeyle yaslansın yorgunlugunu gövdemin yaşlı çınarına serip üzerine yapraklarımın agırlıksız yorganını dinlendireyim istemiştim, üşütmek istememiştim... / Şükrü Erbaş. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Erken vazgeçişlerim vardı benim seninse erken tükenişlerin ve gece uygun değildi beklemeye yine de bekledim... avcumda unutulmuş binlerce gölge yeraltında öldürülmeyi bekledim günışığı vururken gözüme ölmeyecektim katilim yoktu, katilim çok... Nigün Marmara "Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamıştı bile... " düzeltmekte fayda var Mara :) Ama hiç yabancı gelmedi bana. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Size bana yakın bir insandan bahsedemeyeceğim; böyle biri hiç olmadı çünkü. arkadaşlık diye bir şey yaşamadım şimdiye dek - her aklıbaşında her insan gibi. çünkü birilerini kandıracak, her gün yeni bir şeyler ve “kendim” diye anlatabileceğim bambaşka bir kişilik arayacak kadar ne zamanım oldu ne de gücüm. hayal ürünlerinden, bunların mükemmelliğinden bile sıkılınırken, aslı ne olurdu kim bilir? şimdi eve gidiyorum; akşam olmak üzere. her gün ne yaparım ben? günlük bazı alışkanlıklarım olduğunu; bunları yapmadan yaşayamayacağımı söylerim kendime; ve olsaydı, bir arkadaşıma. oysa bu doğru değildir. yaptığım benzer işler rastlantı ya da dalgınlıktır - başka değil. her sabah üzümlü kek yediğimi sanırım, ve birine söyleyebilseydim, böyle derdim: “ben her sabah üsümlü kek yerim; o kadar.” karşımdakinin özelliğime, şaşmazlığıma… hayreti, hoşuma gider. bu nedenle birisiyle yaşamak korkunçtur. geldiğinde, üzümlü kek yemediğimi anlamasın diye, her sabah yemeye başlarım. etken taraf ben olduğum için, o da yemeye başlar. oysa iki üç gün sonra, zeytin peynir burnumda tüter, ve dördüncü gün beni terk eder. “oh” derim, benim de içim bayılmıştır. o kendi evinde, ben kendi evimde, birbirimizden habersiz, zeytin yemeye, avucumuza tuz döküp yalamaya başlarız. biraz aklı varsa (çok değil), ilk fırsatta, benim şeklimde bir kek yapıp fırına sürer. yakmatır amacı; ama kendine itiraf etmez, “dalgınlık,” der. bir alışkanlığınız varsa, bu daha da kötü. yeni birine kahveyi şekersiz içtiğinizi ezberletene kadar kaç şekerli kahve içeceksinizdir, kim bilir. kırmamak için pek bir şey söylemeyecek, katlanacaksınız. bir gün, dayanamayıp, yine sade kahve isteyip, onu sevdiğinizi söylediğinizde, “hadi, hadi” diyecek, “seni tanıdığımdan beri şekerli içiyorsun.” kinlenecek, sırf bu yüzden kinlenecek - kolay kolay da içinizden atamayacaksınız. Şule Gürbüz / Kambur. |
Jean Seberg ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yaşadığı bunalımlı günlerden sonra depresyona giren Seberg film çevirmeye devam etti.Fakat sık sık intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. En son 1978 yılında Paris metrosunda bir trenin altına atlamaya çalıştı. Bir hafta ortadan kaybolduktan sonra 8 Eylül 1979'da Paris'in dışında bir yerde arabasında ölü bulundu. Yanında boşalmış bir kutu uyku ilacı ve bir intihar notu vardı.
|
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım? Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Balkona yorgun çamaşırlar asmayı -ki uçlarından çile damlardı- Güneşte nane kurutmayı Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım. Uzaklara gittim. Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin. Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım! Süt içtim acım hafiflesin diye Çikolata yedim bir köşeye çekilip, zehrimi alsın diye Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz ilahiler öğrendim. Siz zehir nedir bilmezsiniz Zehir, aşkı bilir oysa bayım. |
Umuttur! [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ''sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima” çünkü beni sevsen de güvenmezsin bana bilirim ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar meselâ her su gözyaşı olur her dönem bir hazin geçiş suya boşversem yanılsama aya baksam bir bulut sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar bir düşün kaş kişiyiz bildirilerde şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki gene de soluğumuz bir orman yangını sanılır oralarda buralarda ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın mutlaka hatırlarsın bunu tut ki enver bırakır tehdidini ethem başlar çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim apoletim sırmasız hattâ hiç yok su içsem ağzımın kenarlarından dökerim neyi hatırlatırr beni sana uzak bir bakışım bilirim aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz ölüme direnerek şimdilik şimdilik alımlı başka mutluluklara özenerek aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne kokumuz bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar sev beni, alış bana kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi zorlayarak her bir yanı çünkü biraz sonra umut başlar hergünkü, başlar aslında bir alıştırmadır umut öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı -baharı beklemeye benzer- hain ve olmayanadır çünkü umutsuzluğu taşır yanında oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih önüne durulmaz mantığıyla doğanın yeşilden olma birim sudan gelme itmeyle umut yoktur kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek çünkü umut kaçınılmaz gelecektir bütün gümbürtüsüyle umut kaçınılmaz gerçektir çünkü biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar Turgut Uyar. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 15:46. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk