IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Düş'(üş)ler ~ (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/379177-dususler.html)

Mara 25 Ocak 2011 17:21

Düş'(üş)ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Öteki kapımdan gel bunu açamazsın

Eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel
Hem tetik bulun ardında biri olmasın
Hanidir ben bu evde saklanıyorum
Adımı değiştirdim başka adla yaşıyorum
Gece gündüz siyah gözlük takıyorum
Öteki kapımdan gel bunu açamazsın
Sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel

Panjurların gerisinde kararıyorum
İçimde belalar doğuyor sonbahar doğuyor
Telefonda sesini tanıyamıyorum
Yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor
Böyle hep birşey kopuyor birşey kırılıyor
Sabaha karşı gel eski gözlerinle gel
Öteki kapımdan gel bunu açamazsın
Hem tetik bulun ardında kimse olmasın

Artık hiç kimse beni yaşamıyor
Aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler
Korkularım oldum bittim kimsesizdiler
Yanlız bir mısra mıyım ıslanıyorum
Bir revolver romanımı tamamlıyor
Oyun bitti bütün ışıklarımı söndürdüler
Yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel
Öteki kapımdan gel bunu açamazsın
Üzerime kilitleyip mühürlediler
Hem tetik bulun ardında biri olmasın.



----------

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bir şehre düşmüştüm, yollarım uzaktı yollarından.. yoktun.. yokluğunu doldurdum içime, sana geldim..
bir şehre düşmüştüm, yollarım yakındı yollarına.. yoktun.. yokluğunu bıraktım o şehre..


gülüşünü bıraktım.. gözlerini bıraktım.. ellerini bıraktım.. saçlarını bıraktım.. hayır, sıkılma.. teker teker yazacağım bıraktıklarımı.. sana olan inancımı bıraktım ben o şehre.. bana değer verdiğine olan inancımı bıraktım. suskunluğumu bıraktım. kelimelerimi bıraktım.. seni ne kadar çok sevdiysem, senden ne kadar çok nefret ettiysem hepsini bıraktım. hayal kırıklıklarımı bıraktım en ortasına.. en ortasına gidişlerini bıraktım. umarsızca, düşünmeden, önemsemeden canımın yanışını, öylece gidişlerin vardı ya senin; hepsini bıraktım o şehre..

kızmadım bu kez. kızgınlığım saman aleviydi benim. öfkem silinirdi şakaklarımdan eski bir fotoğramıza ne zaman baksam. kokun geçse burnumun ucundan içim sızlar ağlardım ben.. senin için ağlardım öyle içten.. bu kez ben kızmadım.. sahiden..

bin parça oldu içim. kırılmak değil bu. tuzla buz olmak. düşündüğün şeyin gerçek olduğunu anlamak. 'idrak' ateşiyle yanmak..


Mara 19 Şubat 2011 10:39

Meleğin Dansı ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sana bugün bir tabla aldım
yüzümde izmarit izleri…

sana bugün bir tabla aldım
yarım içtiğimiz sigaralar için..
teypte meleğin dansı, belini kavramış bileğim ve boynumda soğuk öpüşlerin
aynı melodinin yüz yetmiş üçüncü tekrarında aynı hayal
aynı yüz
küflü kolye(n)
nem ve yaprak..
aynı ölümün tekrarında farklı bir intihar için
sana bugün yeni bir hayat aldım..

mutlu olabilirsin kırmızı mum var !
ve önümde bir yaprak yerine sırtımda terlemiş atlet..
peşin sıra ıslak adımlarla banyodan odana uzanan o ince koridorda
yumuşak dudakların için koşan bir adam…
devam et
şarap şişeleriyle sevişmeye
yelkovanın akrebini kefenlemeye
ve narkoz yemiş muhabbet kuşunu susturmaya..
teypte meleğin dansı nasıl olsa!
derinliğinde kaybolmuş hayal, gül yüzlü hayal, su berrağı hayal,
hatırla bir hayal vardı bizim olan.
pencereye yansıyan siluet
ve siluete tutunmuş göğüslerinde başucu şarkıları..
mutlu olabilirsin leke var mavi var kaçış var!
ve ölümün girdabında sancı,
biriktirdiğimiz..


sana bugün oyuncu bir bakış aldım
sahnede alkış, perdede kan..

sana bugün oyuncu bir bakış aldım
yazdığımız senaryolar için..
“adem” yazıp “havva”da yarım kalan bir çok buruşuk kağıt gibi
satır aralarına sığdırdığımız aşk kadar hüzünbaz
ve bir işçinin yüzündeki alçı tozu gibi beyaz
ve yorgun
ve ağır
ve aksak
ve hiç onure edilmemiş diyalektiklerimiz kadar
paramparça..
kalktığın şah
aştığın engel bendim.
mayıstım hazirandım
temmuzun ortasıydım
yarım bıraktığın senaryolarda yarım bastığın izmarittim ben
tablanda can çekişen duman kadar hissiz..


sana bugün
oyuncu bir bakış aldım.
ağustosu terk edip eylüle koşarken alkışlanacağın kuru kalabalığın olmak için..
omzuma dayadığın başına yumuşak bir göğüs
ve evcilik için doktor
kalbine kaçırdığım bir çuval cesaret olmak için
anlıyor musun?
bu kahrolası avuçlarında dinlediğin melodi bendim ben!

teypte meleğin dansı, kırmızı mum, oyuncu bir bakış, sahnede alkış, perdede kan, tablada izmarit..
birkaç boktan söz diziminde Tanrı
ve göğsüne iliştirilmiş buruşuk son : “yumuşak dudaklarında felçli bir aşkın saçlarını ateşe verdiler. senin göğüs uçların bunu anlamaya yetmeyecek..

Kaan Özer / 2006.


----------

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Çöpü boylayan mektuplarımı yapıştırıyorsun eklem yerlerinden
Kemikleri kırık kâğıtlarda okunmaz halde kelimelerim
Harflerim bir bir düşüyor ellerinden
Sakın hafife alma çünkü yenilir yutulur değildir benim kalemim!

Hüzünlerimin ağzı var dili yok

Floresan buğusunu rakı sanıyor hala sarhoşluğum

Kolonya ikram ediyorum yangınlarıma
Perşembe günleri düzenli olarak kundaklanıyor çocukluğum
Can atıyorum uçurumlara
Uçurtmalarımı binlerce şiirdir anmıyorum
Annemin en sevdiği şarkıymış düşük yaptığı çığlıklar
Babamın göğsünde taşıdığı tek kurşunmuşum
Titremiş belli ki tetiğin ayazında çıplak parmaklar
O yüzden doğduğumdan beri kekeliyorum
Zulalarken dumanı üstünde düşlerimi yastığımın altına
Nevrolojik bulgular saptıyor rüyalarımda doktorlar
Uyanıkken gördüğüm hayal(et)inin geceliğinde sabahlıyorum
Bu deliler neden inanmıyorlar sence bana?
Ruhumu beyazlatmıyor işte dağ esintili deterjanlar
Mandallar yanaşmıyor ipuçlarıma
Vücudumu cinayetimin avlusuna asıyorum
Öyle çok ölü bulundum
Ve öyle çok tebeşirle çizildi ki cesedimin etrafı
Artık mezara bile koyulmuyorum
Cenazelerimde hep önlerde saf tuttu Tanrı
Beni mi soruyorsun? Ben yanaklarımdaki kör kuyuya
Toprağın gözyaşlarını gömüyordum
Sen mi? Ne mi yapıyordun?
Mezarımın kenarına esirgediğin dualarını iliştiriyordun
Evet meşguldün seni hiç suçlamıyorum
Her öpüştüğün adam yalan aşılıyordu dudaklarına
Midem kaldırmıyor ama anlıyorum!


Alıntı:

-Buraya kadar!
-Buraya kadar mı? Peki buraya nasıl geldik?

Panjurun boşluklarından sızan güneş teninde kifayetsiz

Gün ışığına çıkıyor bak klostrofobik sevişmelerimiz
Suyuma gidiyorsun patlıyor termometreler
Oda sıcaklığını koruyamıyor cıvası akan etlerimiz
Sonraki kışa üşüyoruz yazın ortasında
Yan yanayız birbirine deyiyor hatta gözlerimiz
Ardımızda imkânsızlıklar bırakmışız hatta
Hatta aramızda aşılamayacak yakınlıkta(!) mesafeler
Sen ufukta ayrılık görüyorsun ve Aşk o an itibariyle alabora
Gemini kurtarmak için muhtaçsın oysa küçümsediğin filikalara
Toplarken kesik/keskin nefeslerini yatağımdan
"Git desem de sen kalır mısın?" diyorum
Vazodaki güllerin tüyleri diken diken oluyor
Cevabını uzaklaşan adımlarında arıyorum!


Alıntı:

Avcumun içindeki nasırsın şimdi sen, kime dokunsam acırsın!

Özgür Gümüşsoy
.

Mara 20 Şubat 2011 16:25

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

I

içi su dolu bir bardağın
masadan yere düşmesi gibi,
herbir yerinden çatladı gece: ıpıslak.

bir bağlaç, yeni bir lisan eki,
gözlerini bana miras bırak.
üşümüş ayaklarıyla bir martının,
yeniden kızgın sulara dönmesi gibi,
koru denizi şimdi benden, rakıdan, peynirden.


ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.



II

geldi...
küçük ağzını kalbin mayhoş asmalarından sarkıtıp
kana kana bir özlem içti.
eridi ateş.
erdi, çatlağına döndü su.
uluorta, bu aşka bir ceylan ağzı değdi.
bir ceylan, bir susamışlık: küfüv.
kattı kendine bizi evren.


ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.



III


bir heyelan olur gece üzerime,
içime gökten salıncak,
suratıma çocuk kahkahaları.
biz, şehirler geçeriz.
öyle sessiz,
öylesine evler.
kadınımın sesi kulağımda, bir fa sesi değilse eğer.

kaç!
yıldızların göğe paftalanmış yüzü suyu hürmetinden.

ay...


ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.



IV

yağmur alelacele.
bulunduğun yerden büyük gürültüler geliyor.
tehlikeli insanlar.
yeni bir dua öğretmek istermişcesine ecele.
nefesini kör bir hayalle kestim.
incir çekirdeği, nar, kan...
hepsi alelacele.
bir tren gibi uzaklaştın sen.
bir bekleme salonu gibi yalnızlaştım ben.
başım gözüm üstüne,


ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.


V

bilmelisin;
altından çılgın suların aktığı bir köprücük kemiğinin üzerinden,
kendini aşağı atmakla tehdit eden hiç kimse
sevdiği kadının ismini anmıyor artık.

zifaf, bir sigara gibi gecenin üzerinde söndürülen,
bir mum alevi gibi tasavvufi yolları dönen.
tüm güller, daha yaşarken toprağa gömüldüler!

ben...

ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.


VI

kalbim bir taş ustasının elinden çıkmış
küçük bir köy evi olacaktı.
bir çeşme akacaktı huzura
geçip ağaçların gölgesinden.
oysa bir yerde unutulmuş, herhangi bir gül,
geçmişten çok daha önce akmıştı testiye.

şimdi,
zaman, terk edilmiş yataklarda ihtiyar bir sürüngen.



velûr...

ellerine dokundum,
ayrılık döküldü yüzünden.


Necmettin TOPÇU
.

Mara 21 Şubat 2011 16:41

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Dibi biliyorum, diyor,
En kalın köklerimle onu yokluyorum,
Siz ondan korkarsınız,
Ben korkmuyorum,
daha önce de dibe vurdum..
Sylvia Plath

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

vazgeçişlerim vardı benim
seninse
erken tükenişlerin
ve gece
uygun değildi beklemeye
yine de bekledim...
avcumda unutulmuş binlerce gölge
yeraltında
öldürülmeyi bekledim
günışığı vururken gözüme
ölmeyecektim
katilim yoktu,
katilim çok...
"Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamıştı bile... "
Nigün Marmara



Mara 22 Şubat 2011 11:59

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
"Bu defa gerçekten..." dedi, "...hoşçakal". Gerçekten "gerçekten" olup olmadığını aslında bilmiyordu. Bildiği artık böyle devam edemeyeceğiydi.

Denedi, yapabileceği her şeyi denedi. Denediği hiçbir şeyi tam beceremedi. Ve zaten denediği hiçbir şey kaybettiği şeyleri ona geri vermeyecekti.

"Bu defa gerçekten..." dedi, kendi kendine.

Biraz umut kırıntısı kalmışsa diye duraksadı yine eşikte. Dönüp son kez öpmek istedi o dudaklardan. Kimbilir belki geri gelirdi kaybettiği her şey bir öpücükle... I-ıh, değiştirmezdi hiçbir şeyi son bir öpücük... Zaten sihirli öpücükler ancak masallarda var olabilirdi. Hangi kurbağa bir öpücükle prens olmuştu ki mesela? Yok yok, "son" bir öpücük, yalnızca "son" bir öpücüktü.

Ama bu kız hep masalları gerçeklerden çok sevmişti. 'Portakal Kız' diye bir roman okumuştu bir keresinde. Düşsel bir anlatımı vardı, sanki bir masal kitabı gibi. Ama kitap, sonuna yakın "gerçek dünyada masallar yok" demişti ona, gerçekleri bir bir çakmıştı beynine. Öyle hayal kırıklığına uğramıştı ki kız, hıçkıra hıçkıra ağlamıştı saatlerce.

Yaşadığı en güzel masal değil miydi yitirdiği ? Benzer bir hayal kırıklığı...

Masallarda gerçeklik payı vardı hep, ama hiçbir masal gerçek değildi, hiçbir gerçek hep masal kalamazdı, anlamalıydı, yoksa gerçekler "gerçek", masallar "masal" diye adlandırılmazdı ki.

Ama anlamadı.

Durdu, eşiğe oturdu.

----

Artık gitme zamanının geldiğini düşündü kadın…
Gitmeden önce bir mektup yazmak istedi geride bıraktığına… Ve başladı yazmaya…

Artık gitmeliyim… Gitmeliyim…
Çünkü…
Zaten senin olmadığın bir masal diyar burası…
İlginçtir ki sonsuza dek mutlu yaşayan prensler prensesler, süslü at arabalarına dönüşen balkabakları, periler, sihirli değnekler yok bu masalda…
Sen de yoksun zaten…
Gelmedin ki hiç, bilemezsin…
Kan bastı buraları, kan…
Kalırdım da, yok artık buralarda sığınacak bir yer…



Mara 11 Nisan 2011 20:29

Bir Dönüş İçin Kaç Gidiş Gerekli ? ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Şehr-i İstanbul’dan payımıza düşendi aşk,
Ellerimi bıraktığın yerden başlıyorum ;
Bekleyişlerimin ardındaki zayıf kadın rolünden
Uzaklaşmaya ;
Kendimle uzlaşmaya …
Gittin …
Şiirlerindeki kadınlar gibiydi gidişin,
Özenti düşlerle kaplı çoğul yalnızlığına
Göç etti şair duruşun …
Gitmek istediğin yer
Vardığın yer miydi acaba bilmek isterdim.
Sen hep benim en yanımdın oysa,
Gidişlerine susturdun beni,
Ağlamalarımı yasakladın ardından …
Veda değildi, ayrılık hiç değil …
Kavuşmaları ertelemek içindi gidişin …
Gidişlerine iklimsiz üşüyen ellerimi
Kavuşturduğunda ellerine,
Yeni bir şiire başladığını sanırdım hep,
İstanbul sağanağa boyanırdı,
Bir kavuşma için yaşanmalı mıydı hep bu gidişler,
Gittin ; kente vedaydı suskunluğun …


... Gittim …
İçime sıcak üşüyen ellerini
Bir kent kalabalığında unuttuğumu mu sandın yoksa,
Şiirlerimdeki kadınlar gibi miydi
Gidişim ?…
Bir adım kaldı sandım bir adım gerimde,
Oysa,
Bir hayattı gözlerinde beklettiğim ;
Yarını taşıyan bugünsüzlüğünde …
Bir adın kaldı sandım bir adım ötemde,
Oysa,
Attığım her adımda sinemi parçalayan hasretindi adın …
Sıfat bilip de adıma adını,
Düştüm yollara …
Ardımda şehr-i İstanbul,
İçinde sen …
Şimdi söyle, gittim mi ! …



Sen hep aşk söylersin,
Her şeyi aşka vardırırsın …
Kurduğun cümleleri ilk bende ıslatırsın,
Şairliğine kılıf uydurmaya çalışırken herkes,
Sen kendine
Gözlerimden bir dünya kurarsın
dizelerinde…
Dizlerinde soluklanan çocukluğuma sarılırsın
sendeki idamlık hüznü asınca kendini …
Ben hiç İstanbul olamadığımı düşünürüm sevgine,
Sen Marmara’da yüzdürürken küllerini ömrümüzün …
Hiç düşündün mü,
Bir çocuk nasıl atardı ilk adımını
Sevdaya doğru ;
Üstelik bilmezken bilinmezken sevda,
eksik dağarcığında …
Yürüdüğünde,
aşka kaç gömlek fazla gelirdi yüreği,
Ya da kaç yaş küçülürdü …
Ben sende attım ilk adımımı,
Sevdaydı, sevdandı, bildim …
Çocuk yüreğimi kanatandı kalemin
Sonra sarıp sarmalayan …
Ben en çok,
Omzuna yasladığımda yorgun başımı,
Gözlerime yerleşip
içinde tereddütler arayan bakışlarına
verdim cevabımı,
Şehirde bir çocuk daha sevdadan geliyor evine,
Şimdi git,
yoksa gitme diyeceğimden korkuyorum …


... Gittim …
Tereddüt aramadım hiç gözlerinde,
Cevapta …
Kendimdi aradığım ;
Ve bulduğum …
Bulduğum kendime ant içtim ;
Gözlerindeki tereddütsüzlüğümü …
Ben hep gözlerinden giriş yapardım ya kentine,
sen daha bir İstanbul olurdun o zaman …
Şimdi düşünüyorum da ,
İstanbul biraz da sen varsın diye güzel …
Hani demiştim ya,
Bazen çekip gidebilmeli
Terk edebilmeli gerektiğinde bu şehri,
Kız kulesi, galata …
Boğazından geçip yutkunabilmeli gidişleri …
Aşkın adressizliğiyse yüreğe yol gösteren,
Bazen gidiş sunabilmeli hayata dönüşler için …
Bazen yeni fetihlere fatih olabilmeli …
Gittim … şiirlerimdeki kadınlar gibi mi ?…


Herkes sana hayrandı,
Gülüşüne hüznü, hüznüne gülüşü karışan adam …
Bir ben miydim,
Ömründe beklettiğin,
Bunca yıl sustuğun ben miydim !…
Hayat ne tuhaf ,
Aramızda mayın döşeli yollar olduğunu bile bile,
Gülüşlerimize kahkahalar ekliyoruz…
Gün telaşı yaşanırken sevgisiz yüreklerde,
Biz bir ömrü beklemeye koyuluyoruz…
Senle aşk,
Bildiğim tüm ezberleri unutmaktır biraz da…
Bekliyorum… beklettiğinim …
Sen hiç gitmedin ki …


Orhan KARIN

Mara 09 Mayıs 2011 03:36

Öteki Kadının.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Kuruttuğum kelebekleri çıkarıyorum kitap aralarından
Ve
Korkma diyor
Martılar
Biz cinayeti görmedik.

Gidişini izliyorum,
Ne kadar çabuk varıyorsun bir aşktan bir diğer aşka. Unutmuşum, bana gelirken de başkasından gitmiştin değil mi?
Nasıl gözüküyorum yanında olduğunun kadının gözünden?;

-hiç sevilmemiş olan öteki kadın.


Yakıyorum çocukluk fotoğraflarımı , öldürüyorum lunaparklarımı, oyuncaklarımı,
çamurdan arabalarımı , tek kale maçlarımı ,avucuma diktiğim mumları.ve Korkma diyor martılar biz cinayeti görmedik.

Dağılıyorum hücrelerime, çukurlarımı bırakıyorum yastık uçkurlarına ,
Oğlanlarının ergenliklerini çalıyor kırmızı dudakları ------lar.
Ah kahırlı kadınlar, kaygılı adamlar.
Ne kadar benziyorlar, sana , bana.
Bize.


gönderilmemiş mektupları okuyorum sesli ve kalın harflerimle.
Korkuyorum sesim duyulacak diye.
Ah dağılıyor zihnim, kızlarına kirli elleriyle dokunan babalar sayesinde.
Irzına geçtiler duaların, loş bir şeytan boşluğunda.
Ne zor şimdi inanmak ayetlere, dinlere, tanrılara..

Bugün cumartesi, portakallar çiçek açıyor,
Hayat artık balkona kurulmalı ve düşler ipe asılmalı. Zencefilli çay kaynatmalı,
Çocuklara masal anlatmalı ve kazak örmeli sana.
Bugün cumartesi. Cuma annelerinin kimsesizliği.
Bugün cumartesi
Düş bahçesinin sessizliği.


Goran’ın sesi geliyor plakçının içinden, yüzyıllar kadar yaşlı adam, bilmediğim dilde bir ağıt yakıyor..
Kelimelerimiz birbirine akıyor,kelimelerimiz ağlıyor ve sarılıp boynuna söz veriyorum,
göreceksin çocuklarını gömdüğün bu topraktan barış fidanları yetişecek.

Çingeneler geçiyor önümden, güzel ve kalabalık, çirkin ve taze.
Renk renk. İnsanlar akıyor boylu boyunca.
Uzanıyor gölgen yatağıma.
Ellerim üşüyor alışığım kan kaybından ölmeye
Beni azad et sevgili ve göm etine küllerimi.

Ve
Yağmuru dile
Ve
Martıları dinle.



Gidişine –avunmak için- masallar yazıyorum.
Önce züleyha oluyorum sonra Leyla
Ve şahmeranda karar kılıyorum
çünkü
şahmeran da sırrını verecek kadar çok sevmişti camsap ı
ve camsap onu bırakmıştı yaşamak uğruna..


Gidişini izliyorum
Kaç adımda varacaksın öteki aşka ?.
Sayıyorum..


Artık bir martının gözünden izliyorum denizi
Ve öldürüyorum kelebekleri
Ve deniz
Korkma diyor
Biz cinayeti görmedik.


-gidişinle beraber yırtılan hayatıma
Hayallerimi yamalarken,
düşünüyorum
belki de artık araf değil
taraf olma zamanı…


imza;
hiç sevilmemiş olan
diğer kadının.


Özgen Aydos.

yagmuR 09 Mayıs 2011 15:44

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Dibi biliyorum, diyor,
En kalın köklerimle onu yokluyorum,
Siz ondan korkarsınız,
Ben korkmuyorum,
daha önce de dibe vurdum..
Sylvia Plath

sylvia plath 'in hayat hikayesi cok etkilemisti beni..mumlar şiiri en sevdigim şiirlerinden bir tanesi..
Sahte, Edward’sı duygular çağrıştırır,
Ve ben anımsarım Viyanalı anneannemi....

Mara 20 Haziran 2011 11:03

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Kemikleri cam gibi olan insanlar var,

evlerinden çıkamıyorlar tüm eşyaları pamuklara sarılı, tokalaşamıyorlar, sarılamıyorlar, hep yalnız uyuyorlar

Hepte yalnız uyuyacaklar…

Birde ruhları camdan olan insanlar var, insanların arasında kalamıyorlar. dokunabiliyorlar, tokalaşabiliyorlar, sarılabiliyorlar ama istemiyorlar bunları yaptıklarında ruhları paramparça olan insanlar var. Tam huzurlu uykuya dalmışken onun kollarında aniden gözünü açıp ‘gidecek, sonu böyle böyle olacak, n’apıyorum ben?! ’ diye hayıflanıp ruhu o yatakta aniden çatlayıp dağılan insanlar var.

Hangisine daha çok üzülürdünüz ?

Bu arada başımız sağolsun, bu aralar bir ben’i daha itinayla öldürdük.


Mara/giz.

Mara 24 Haziran 2011 10:38

Sabah Sabah.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Artık sana dair bir şey yazarken kelimeleri içimden cımbızla çekip alıyorum, o kadar çok yıprattığımız, anlamını kaybettiğimiz kelime kaldı ki ardımızda hangi kelimeye gitse elim daha önce kullanmış olduğumuz cümlelerde evi oluyordu, çekip alamıyorum onları oralardan.
Bu yüzden ben sana artık ne yazsam okuyana anlamsız gelir.

Demiştim ki sana bir zaman; ’ Ne zaman ansam ismini gözlerimde belirecek siluetin hüzünle..’ ,
Hiçbir şeyin değişmemiş olması, can acıtıcı. Adını ansam, peşinden hüzün gelir, özlemek gelir, şarap gelir, dumanlar gelir, gözyaşları gelir..
Halbuki insanları isimleriyle çağırırsın, gelirler o zaman.
Senin adın peşinden bir çok şeyi sürüklüyor, sen hariç.

Aslında yazdıkça düştüğümü hissediyorum, kelimelerin ne kadar donuk, anlamsız kaldığını görüyorum başta kendime ama en çokta sana yakıştıramıyorum bu durumu.
İlkokul temalı aşk triplerinde değilim halbuki, sadece aradan bin küsür gün geçmiş olmasına rağmen halen canımın acıyor olmasına çare bulma derdindeyim.

Ben sana afilli cümleler kurmasını da bilirim, bildim..
Kimseye yazmadığım kadar cümle yazdım sana, kelimele topladım yıllarca hepsini senin için harcadım, çok şey harcadım sade kelimeler mi ki ? …

Ah üç nokta koymuş oldum, ancak dikkat eden arkadaşlarımında bildiği üzere ben senden sonra üç nokta kullanmayı bıraktım, hep iki nokta kullanıyorum.
Çünkü bildim devamı gelmeyecek, umut biriktirmek bazen insanın canını yokluklardan da çok acıtıyor.
Bu yüzden iki noktalar biriktirdim, arafta misali.

Ne diyorum ben yahu ? Sabah sabah uyanıp sana bunları yazıyorum, oysa güzel bir gün bugün güneş var, içimde heyecanlar var.
Tam yeni vadilere kelebek olma niyetindeydim bu ara..
Neden ?

Neden beynim seni kuytu bir köşeye bırakıp orada solacak bir anı olmana izin vermiyor ?
Seni hâlâ seviyor muyum ? Bunun cevabını veremiyorum.
Çok özlüyorum, adın bile içimi delip geçmeye yetiyor halen.
Ama gelsen dokunmam sana, sokulmam. Belki gelmene bile izin vermem, dışıma yanaşmanı istemiyorum, bu defa öldürmeden bırakmayız birbirimizi biliyorum.
Hem değiştik, ben çok huysuz ve sorunlu oldum, kim bilir sen ne hâldesin.
Tahammülüm yok kimselere, belki sana bile.
Öyle alıştım ki senden sonra ‘tek başıma’ olduğuma. Kabullendim galiba.
O gece telefonda bas bas bağırmasaydın keşke kulağıma ’ Gizem herkes tek başına hayatta, anne baba bile değil yanında kalan, hep tek başınasın, tek başınasın!’ diye.. 6 yıllık hukukumuzda hiç bir cümlen, içimi bu kadar sarsmamıştı.
Bir gün ben ağlarken bir hikaye anlatıp beni onların kuyularından su içmem gerektiğine ikna etmiştin, sonra alıp beni onların arasında yalnızlaşmam gerektiğine, hiç kimseye benzemeyeceğime ve hiç kimsenin yanımda kalmayacağına inandırmıştın.
Ve tüm bunların üstüne bir gün bana ’ Gizem beni korkutuyor bu hâlin ?’ demiştin.. O cümlen de içimi çok acıtmıştı. Sana bile yabancılaştığımı anlamıştım.
Hep derdik ya biz birbirimizi büyüttük diye, sen çok hızlı davrandın.. Beni öldürüyorsun artık.

Artık kahve içmeliyim ve aklımdan ismini geçirmemeliyim, günüm güzel geçsin istiyorum.
Umarım bir yerlerde güzel bir tebessümle uyanırsın bu sabah.


Mara/Giz.

Mara 18 Temmuz 2011 10:26

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Size,
bu odanın alacakaranlığından,
okyanusundan, beni boğan dalgalarından,
tenimde kalan tuzdan ve
yastıklarda kuruyan gözyaşından
hiç bahsetmedim.

size,
nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza
- garip,tuhaf aslında -
beyaz bembeyaz tabiatımla
"iyiyim" diyorum.
yani aslında korkuyorum
bütün bunlar kıyamet
bütün bunlar cinnet
bütün bunlar cinayet demeye,
bir daha düzeltilemeyecek sözler
söylemeye korkuyorum.

telefonla birlikte ışığı da kapatıp
bol şanslar deyişiniz, şanslar deyişiniz, deyişiniz
çınlarken içimde,
bunun beni ne kadar kırdığından
hiç bahsetmedim.

hahsetmediğim çok şey var daha
yaz çiçekleri, cam çiçekleri ölüyor
akşamın altını gümüşe dönüyor
bunlar da önemli elbette
en az,
bana ihaneti öğrettiğiniz
bana kanatlarımı bıraktırdığınız kadar.


odadaki ışığı,
tenimdeki tuzu kırdım
yastıklarda kuruyan gözyaşını,
ufku
terk ettim.
söz kirlendi,
kendi uzayımda kendime
garsonluk etmekteyim.

sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
sizinle yaşadığım her şey cinnet,
sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
ruh kirlendi,

kalbimin kenarında atını durduranlar için
akrep beslemekteyim.

- Birhan Keskin / kaktus and teksas

Mara 24 Ağustos 2011 23:44

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
vardığım yer bir uçurumdan kekeme,
gümüşten ipliğim azaldı
susmaya unutmaya uykuya
yelteniyorum.
- Birhan Keskin.

Mara 27 Ağustos 2011 22:30

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

seninle son bir işimiz kaldı, sonra herkes karargahına dönebilir
dik üçgen bir masada oturmalıyız
hipotenüste arşimet oturmalı promili ölçmek için
gözümüz ve kulağımız tektikte
gözümüz ve kulağımız üstümüze devrilen göçükte olmalı
son bir istekle son nefesimizi sayıklamalıyız
kırk beş derecelik açıyla düşmeliyiz evrene
sonra herkes kendini özgür hissedebilir
yolunda gidebilir her şey eskiden olduğu gibi
çok içmemelisin kafan delindikten sonra, biranın tadı kötü gelebilir
bir deprem etkisi yaratabilir dünyadan el ayak çekmemiz
masanın bacakları yoksa ve dizimizin üstünde duruyorsa her şey
pisagor bunu nerden bilebilir

seninle tek bir işimiz kaldı, sonra herkes kendini reddebilir
kare bir masada oturmalıyız, köşegende iki kişilik bir silah olmalı
görüyor musun
kırık bir gitar asılı duvarda, birazdan biri kendini vurabilir
sokak lambaları patlayabilir peşi sıra
köşe başındaki ------ artık sanat için soyunmayabilir
hava her zamankinden kanlı bugün, tanrı yalnızlıktan sıkılmış olabilir
yuvarlak bir masada oturalım diyorum
merkezde galileo otursun, her şeye baştan başlayabileceğimizi anlatsın bize
yoksa bu kenarlar bizi genç yaşta ölüme sürükleyebilir

seninle küçük bir işimiz kaldı
sonra, herkes masada kalabilir

celâl hikmet
rus düeti
25510 istanbul

Mara 30 Ağustos 2011 11:38

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sabah uyanıpta heyecanla salona koştuğum bayram sabahlarını özledim.
Babamın güler yüzünü, annemin mahmurluğunu.
Babamın o sabahın bayram sabahı gibi geçmesi için verdiği çabayı özledim.
Anneme karşı babamla bir olup iyi niyetli girişimlerimizi özledim.
Bayramları özledim, bayram hediyelerini, harçlıklarını, sevgileri, şevkatleri...
Yeni giysileri telaşla giymeyi, o heyecanı, çocuksu mutluluğu özledim.
Babamın kocaman gülüşünü özledim, kocaman sarılışını, öpüşünü..
Babamı çok özledim.
O'nsuz bir bayramı daha bayram gibi yaşayamıyorum.
Giderken herşeyi almasaymış keşke, en azından bayram sabahlarını bıraksaymış..

Giz'

30/08/2011.

Mara 01 Eylül 2011 23:46

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tükenirdi monolog

kaçarken içine düştüğüm kara toplum

big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni

saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi

üst üste gömülürken

saydam yaşamlar

bir yankı duyulurdu hiç’likten



bütün yalnızlıkların ilenci

korusun çoğulluklarınızı

cinnet koyun erdemin adını

maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın

hepiniz mezarısınız kendinizin..

Zelda Nilgün Marmara


Mara 05 Eylül 2011 05:27

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İntihar;

hayatin kendisiyle varolan, insan aklinin asla alamayacagi haksizliklari, yanlişlari ve daha onemlisi bilinmemezlikleri gormezden gelmeye devam etmemektir, edememektir belki de..

insani boktanliginin, adaletsizliginin farkinda oldugu bu hayata gercekten baglayacak bir şeyler ortaya cikmadan, bir şeyler işkenceyi sonsuz ve donulmez kilmadan once, cok gec olmadan selamini verip ayrilma istegidir belki..

yavaş yavaş olmeyi icine sindirememektir belki..

"bakin bu yanliş. nasil farkedemezsiniz?" diye haykirdikca aslinda yanliş oldugu gun gibi ortada olan kavramlarin insanlarin beyninde "dogru", hatta daha da kotusu "onemsiz" olarak oturmuş oldugunu daha da fazla gormenin sonucu olarak, kendinde bir hata oldugunu duşunmeye başlamaktir, bu yanlişliklar silsilesi icinde "rahatca" oturmakla kutsanmiş mutlu cogunlugu daha fazla rahatsiz etmeden cekilme istegidir belki..

yanlişlar dogrulardan fazla iken, yine de 3 yanlişin bir dogruyu goturmeye devam ettigini farketmektir. gecer not alamayacaginin sonuna kadar bilincinde olarak teslim edip cikmaktir kagidini belki.. en azindan uzerinde hala dogru bir şeyler varken..

geride biraktiklari icin uzulmemek degil, onlari takmamak degil. bu kesin. onlardan gidişini anlayişla karşilamalarini beklemektir.

cok daha kotu olabilecek bir şeyi, henuz sadece cok kotuyken sona erdirmektir.

hepsinin bir ortak yani var. acı.. hem giden hem de arkada kalanlar icin sonsuz.

Mara 06 Eylül 2011 04:27

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
yüzümde taşıdığım kuyu
soğuk iklim,
ağır yaprak tenimde
durup dönüp dokunduğum
yük.

yağmurun aramıza çektiği perdeyi yırtıyorum

----

hiçbir aşk titremez sonsuza değin,
bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan kanatlarından da
ayrılır bir gün.


-----

kendime inandığım gibi inanmıştım ona da
aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
bir inançtı desem
bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.

-----

Beni bilmediğim bir dünyaya attı...

Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan.

----

unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
dünya yordu bizi. Benim de söyleyemediklerim
var. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.

uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu,
geldikçe anlıyorum ki, biz,
bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.

----

ne kışa ne yaza uygun
kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
içimde.


ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında,
de ki:
ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz
taşlar üstünde sustuydum.


Birhan Keskin.

Mara 12 Eylül 2011 22:30

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Insanın öz toprağındaki kadınlar nasıl ağlamışsalar o sesleri unutmuyor ruhu..
O kadınlar gözyaşlarını nasıl düşürmüşseler o topraklara o topraktan o seslerle doğuyor insan..
Ne zaman çok üzülsem, ruhum yırtılmaya yüz tutsa ardımdan hep ince bir bağlama sesi duyulması bundandır.
Yüreğimin en çok esmer çocuklarda titremesi, çorak toprakta ıslanmasi hep bundandır.
Bundandır ve anneannemin zamanında ince ince ağlayışındandır bağlamanın sesinin zaman zaman jilet gibi keskin oluşu boynumda..


Giz.

Mara 16 Eylül 2011 21:25

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Biliyorum, sona yaklaştık..
Aniden oldu aslında, dün yüreğimde uyurken bugün sanki kopup gidiyorsun.
Sen benim 'beni anlayan' en iyi dostumsun.
Ardında bırakmak istediklerine beni eklemek üzeresin, farkındayım.
Bir yanın beni çok sevse de bir yanın tüm o temsil ettiğim davranışlar ve düşüncelerden ötürü beni bırakmak istiyor.
Bana duyduğun o müthiş öfke de hep bu yüzden kaynaklanıyor.
Biliyorum, giderken o şehre ardında kalacağım.
Ve bu senin için çok daha iyi olacak belki de...
Bilirsin ben çok iyi bir arkadaş değilimdir, bencilimdir, düşüncesizimdir, kendi düşüncelerimle döner zannederim dünya..
Sana bunları neden yazıyorum yahut ne yazıyorum bilmiyorum açıkçası.
Ama üzülürüm ben, en iyi yaptığım şeyi yaparım ardından, sessizce üzülürüm..
Birde çok özlerim..
O şehrin sana yeni mutluluklar ve çok güzel zamanlar getireceğine eminim,
Seni mutsuz eden herşeyin ardında kalacağına da eminim.
Başarılar ve huzur diliyorum sana canım benim..


* Giz.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Dipnot: Salyangoz benim, sen kaplumbağasın :*

Aze 17 Eylül 2011 21:36

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 

Biliyorum böyle bir tepkiyle karşılaşacağımı.
Ben bir çok şeyi geride bıraktım ikimizin şehrinden ayrılırken,
Geçmişimi de bavula koydum,bıraktım istanbul'un arka sokaklarına.
Pek çok insanı öldürdüm içimde sonra.
Daha caniceydi bu yaptığım,
ardımda ağlayan çok bıraktım.
Seni hiçbir zaman silmeyeceğimi bilmen lazım.
Yerinin çok başka olduğunu.
Belki yorgunluğum belki de hüzünlerimdir sana yansıttığım.
Üzülme hiç,kırılma da.
Ben başkalarının yaptığı gibi kırmam saydam kalbini.
Senin yaşadığın şehirden bile geçerken hiç yüzyüze gelmediğim insanların bile çehresine daha dikkatli bakıyorsam sensin umudu ile,
Tüm dualarımın sonunu, önce Gizem'imi sonra beni koru Tanrım diye bitiriyorsam,
Ve en anaç yönümü sadece sana yansıtıyorsam
ya bu işte bir terslik var ya da Dostluk kelimesinin anlamı biziz.

Ve yorgunum biraz öyle şiirsel kuramadım cümleleri alt alta yazmama rağmen.
İçimden geldiği gibi yazdım.Aynı tonları da kullandım ki konunun seyri değişmesin ehe.

Ben seni çok seviyorum
Sana söylediğim hiçbir yemin boşuna edilmemiştir.
Bu kadar çabuk pes etseydim bunu en başında ikimizde yapabilirdik.
-Zaten doluydu gözlerim,akıttın incilerimi.-


*Aze

Mara 17 Eylül 2011 21:42

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Birkaç incide bu taraftan düştü, ufak bir tebessümle.
Bilirsin abartmayı severim her türlü duygu da.
Korkusu büyük olanın tasası da büyük oluyor anlayacağın..
Pes etmeyeceğini biliyordum aslında ama ikimizinde sevdiğidir 'terk edişler' sende bunu bilirsin..
Cümle bile kuramıyorum inan,
yine yanımda olsan sarılır, huzur çalardım senden.
Az kaldı planlar yapmaktayım yine yanına gelme konusunda :*
İkimiz adına doldur boşalttığın bavulunu, gördüklerinle hissettiklerinle oradaki insanlarla.
Çok severim bilirsin anı toplamayı,
Seni her şeyden çok severim, daha iyi bilirsin.
- Öperim ki kocaman, gülümsersin sonra sen ay gibi yine :)

*Giz.

Mara 17 Eylül 2011 21:58

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İstânbul; bir vedanın şekillenmiş hâlidir.
Buraya gelen insanda bir vedanın ardındadır, gideni de bir vedaya gebe..
Aslında tutkulu bir aşk ilişkisi gibidir. Bir kez İstânbul'a ayak basan hiç kimse gerçekten gidemez buradan. Çünkü bu bir şehir değildir. Minik bir dünyadır. Her şehrin kendine özgü yönleri vardır, bir şehirde sinema baskındır diğerinde edebiyat, bir diğerinde doğa..
İstânbul ise tüm dünyayı minimalize ederek önünüze serer. İyi ve kötüsü, güzeli ve çirkiniyle dünyada neler döndüğünü bu şehirde birebir görebilirsiniz. Dünya kadar acımasız ve dünya kadar güzeldir.
Yaşayanına çoğu zaman eziyet olur, ezer büker bazen öldürür.. Uzağındakineyse hep cennettir, hayaldir. Dünyanın hiçbir şehri bu kadar tutkulu değildir eminim. Çünkü hiçbir şehirde bu kadar kaos ve insanî vahşet böylesine güzel ambalajlanmamıştır. Hiçbir yerde böyle can-ı gönülden aldanmamışsınızdır yalana. Tıpkı güzel bir kadın gibi... Cazibesine kapılıp savrulabileceğiniz ölümcül bir kadın.
Bu gece son İstânbul gecesi, uzun bir süre sadece anıp hayalini kuracağım bu şehirden giderken aklıma kazıdığı en belirgin şey, nefesimi kestiğidir. Bunca insan, bunca bina ve bunca tahammülsüzlükle süregelen hayatlar. Hem çok zor hem çok cezbedici. Zor bir oyun gibi.
İşte böyle İstânbul, benzetmek istediğiniz takdirde size her türlü betimleme imkanı sunan bir şehir. Düşününce aslında gerçekte hiçbir şeye benzemediğine de kanaat edeceğiniz bir şehirdir.
Bir gün koynuna alıp uyutur mu beni de bilmem ama Napolyon'un dediği gibi Dünya bir ülke olsaydı İstânbul başkent olurdu. Katılmamak ne mümkün.

Konuk olmak bir kez daha güzeldi, yine kaosuna denk düşmesemde.

Giz'
18/08/2011.

Mara 23 Eylül 2011 17:01

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Gülümseseydi ay, sana benzerdi.
Güzel bir şeyle aynı izlenimi
Bırakırsın, fakat yok edicisin.
İkiniz de ışığın büyük ödünç alıcılarısınız.
Acılanır dünyaya onun O-ağzı; seninkiyse umursamaz.

Ve her şeyi taşa döndürmek senin ilk katkın.
Bir anıt mezara uyanıyorum; buradasın,
Tıkırdatarak parmaklarını mermer masaya, sigara arıyorsun,
Bir kadın kadar kindarsın, fakat o denli ürkek değilsin,
Ve yanıtlanamayacak bir şeyler söylemeye can atıyorsun.

Ay da hor görür tebaasını,
Fakat gündüz vakti maskaranın biridir.
Hoşnutsuzlukların, öte yandan,
Ulaşır mektup kutusuna hoş aralıklarla,
Beyaz ve yazısız, karbon monoksit gibi yayılır.

Hiç bir gün yok ki senden haber gelmesin,
Dolanıp durursun belki Afrika’da, fakat düşünürsün beni.

Sylvia Plath

Mara 25 Eylül 2011 21:54

Kırmızı Baladlar.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın...

Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı... Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!... Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere. Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken, rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen penceremden; seninle yaşayamam aşkı. Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek. Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı... Ama dur!... Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan; dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin... Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım. Bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye...

İnan adaletli değil hiçbir alışveriş. Bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı. Yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım. Ankara Expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim. Güçlü ve güzel kalmalıyım: Kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri.
İnan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... Hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... Doğruyu söyle... Çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı. Kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu. İnanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma. Yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti...

Şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi, göreceksin daha çok seveceğim seni.

İnan anımsadığın bir koku bu...

İnan anımsadığın bir koku bu...

Ellerime inan.


Umay Umay.

Mara 09 Ekim 2011 14:59

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Sana bu serzenişleri tırnaklarımla yazdım
Kırdım hepsini, günah benden gidene dek yılmadan yazdım
Ben kızılca bir intihar buldum dün, sahibi yoktu
Olmamıştı daha tam, hamdı...
Üşenmedim, yazdıklarımı onunla tasdik ettim
Peki son anımızda her şeyi açıklayacak mıydı Tanrı?
Şık olmayan sorularımızı yanıtlar mıydı içtenlikle?
Desek ki;
-Aşk nedir be usta?
Gülümser mi hüzünle, susar mı çığlıklı
Anlatmaya mı başlar mazisini biraz delikanlıca
Ben sana tüm bunları ecelimin kıyısından yazdım
Duyduğun o uçurumlu deniz kokusu hep bundan
Hayır sen bu aşkta benden fazla ölme sakın
Aman ha hakkın geçer
Farkındayım seni üzüyor, çok uluslu ten eskilerim
Çünkü sütten çıkma ak kaşıklarsınız kadınlar, ah sizler
O nedenle bütün sevişmeleriniz pastörize!

Ah bu şiirde bir anne olsa bak şey derdi;

Evladım, Allah doğru insanlar çıkarsın karşına
Şimdi ben sana biraz arabeskçe mutluluk dilerim
Ve özümden beklenmeyecek şekilde son önerim;
Yedeğinde hep amatör şair ruhlu bir adam bulunsun!

Özgür Gümüşsoy.

Mara 09 Ekim 2011 15:53

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Babam da aynen böyle bırakmıştı beni , biliyor musun? Güneşli bir Pazar sabahı, hiç haber vermeden, gizli gizli, kalleşce, kahpece…Bize şaka yapıyor sanmıştım devrilip giderken..aynen senin gidişin gibi..Ama her zaman şaka yapılmaz öyle değil mi?

Babamın da kocaman elleri vardı tıpkı seninkiler gibi. Minik ellerimi avucuna koyduğumda, kaybolurdu ellerim ve ben bundan gizli bir gurur duyardım. Ellerim ellerinde kaybolduğunda zevkten ölürdüm. Senin yanında bedenimin minicik kalmasından hoşnut kalırdım. Küçüktüm işte kabul et! Kocaman bir kadın olsam da . senin yanında senden küçük kalmak istedim hep. Hem bedenen hem ruhen. Babamın yanında da böyle kalmıştım.

Babam da aynen seni gibi bırakmıştı beni, bir sürü eksik cümleleri , yarım kalmış sarılmaları yanında götürerek. Sinsi ve habersizce gitmişti. Beni yalnızlığa hiç hazırlamadan, ne kadar yıpranacağımı düşünmeden. Hiçbir sorun yokken, her şey tam yerine oturmuşken, tam birbirimizin kıymetini anladığımızda, onun yaşlılık benim olgunluk zamanımda, her şey güllük gülüstanlıkken gitmişti.

Bana bir tek babam sarılmıştı korktuğum zamanlarda, bir de sen. Güvenmiştim ikinizin koca gövdesine..

Ben bir tek babama güvenmiştim bir de sana. Beni düştüğümde bırakmaz sanmıştım. Babamın acısından da yerlerde süründüm senin acından da, Tutar çeker kaldırırsın sanmıştım, üstümden atlayıp gittin!
En şımarık hallerimi babama göstermiştim bir de sana. İkiniz de beni her halimle seversiniz sanmıştım. …

Babam bana bir gün nasıl olsa gideceğini söylerdi de inanmazdım ama sen gideceğini hiç söylemeden gittin.

Ona öldüğü için çok kızmıştım. Biraz daha direnmedi diye, ettiğim dualar boşuna gitti diye. Bari benim için gitmeseydin diye. Böyle bırakır mı insan kızını koskoca dünyanının koskoca sorunlarıyla baş başa? Ama inatla, ısrarla gitti!

O gittikten sonra hiç kimse beni bu kadar üzemez demiştim. Ama yanıldım. Sen beni sensiz bıraktığında ve gözlerini gözlerimden kaçırdığında derin kesikler açtın bedenimde. Aynı acı değildi ama yaralarıma yara eklenmişti giderken.

Son günlerde bir babama ağlıyorum bir de sana!

Hayatımda iki erkeğe güvendim ben, biri babam biri sendin.

İkiniz de gittiniz!

Mara 14 Ekim 2011 08:35

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Galiba unutuyorum seni..
Yıllar geçti peşinde, kırılıp dökülmekten yoruldum.

Bugün aldım ruhumu, sana aşık yanımı yatırdım yatağa boylu boyunca..
Önce beni sevdiğini fısıldadığın sağ kulağımı kestim attım.
Sonra sırasıyla; çocukluk yara izlerimi bir bir soydum tenimden malum bir akşam oturup tüm yara izlerimden öpmüşlüğün vardı beni..
Sonra dirseklerimi kestim, ne zaman yanyana otursak anlamadığım bir çekim yüzünden dirseklerimiz birbirine değerdi.
Alt dudağımı kestim sonra, ısırdığın için kavga edip durduğumuz.
Burnumun tam ucunu, sağ el başparmağımı kestim, oynardın hep onlarla.
En son tüm derimi yüzdüm, kokun sinmişti..
Gözlerimi nasıl oyduğumdan bahsetmiş miydim ? Sırf giderken ardından baktıkları için, o son hâlini hep sakladıkları için..

Sona en güzelini sakladım elbette, elime bir hançer alıp sol yanıma usulca soktum yavaşça çevirdim, kalbimi gerçek bir ustalıkla çıkarttım.
İyice baktım elimde, nasılda atardı yanımdayken sen, şimdi suspustu..
Gittim, ince ince doğradım kalbimi gözyaşlarımla yıkadım kanını, az yağda kavurup bahçedeki kedilere yedirdim. Malum kendime karşı böyle bir nankörlüğüm ancak kedilerle yedirmekle ödenirdi kalbimi.
Böyle öldürdüm ruhumu, arda kalanlarla sol yanımı kapattım, kanaması dursun diye.

Şimdi bana neden sevemediğimi, bir katil olduğumu soruyorlar.
Bir katilim çünkü; en güzel eserim kendi cinayetimdi.
Ve neyle sevebilirim ki artık; aklım uçarı, kalbim kedilere yem ..

Bu yüzden seni de gittikçe daha az seviyorum Mungan’ın dediği gibi..
Bir aralar özlerdim çok seni, göğüs kafesimi de kapattım sıkı sıkı, özleyen yanlarım havasızlıktan sönsün diye..

Bu topraklarda hükmün çok az artık sevgili..
Çoraklaşmaya yüz tuttum artık, bir vakit gelecek ne eksem ne yağmurlar yağdırsamda hiçbir şey yetişmeyecek..

Yağmur tanrısını küstüren toprak edasıyla anıyorum bu akşam seni,
Çınlarsa kulakların, aç pencereni bak yıldızlara,
Ve bir tebessüm et tüm geçip giden zamanlar hatrına…


Giz.
03.05.2011’

Mara 14 Ekim 2011 13:10

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Şu aptal şeylere zorluyorlar yine beni, nerdesin ?! ..

Mara 16 Ekim 2011 20:39

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
bir evimiz olsun bizim kapısı yağmurdan boş bir ev...
eşyalarımız olmasın duvarlarımız ,şarkılarımız ,şarabımız olsun...
boş bomboş bir evimiz olsun sadece nefeslerimiz ,gecemiz ,sabahımız olsun...

bize ait bir sokak olsun ...

menekşeleri olsun penceresinde komşunun ,kırmızı ekoseli hırkam ve ardından el sallayabileceğim bir balkonumuz olsun ...

'' bekleyenim ve beklediğim '' olsun ...

beklemelerin adı aşk olsun ...

benim öyle çok şeyim varki ...

iki kalbim ,dört gözüm dört kulağım iki adım ve iki dudağım ...
kalabalık olmasın daha fazla ruhum zaten hep senle olduğumu anladım ...

ne zaman silmeye çalışsam hafızamdan beceremedim ..

her defasında soyundum çıkardım tenimden seni bıraktım yerde kırış kırış kaçtım çok uzaklara ..
ama her defasında döndüm sana ve giyindim üzerime ...

bekleyenimdin ve aşktı adın ......

aşktı adın unutmamıştım ve sana geliyordum ....
bomboş bir eve ...

geldim ......

sen yoktun ...


çıplak ayakla yürüdüm dün gece dikenler ayaklarıma battı kan içinde sevdiğin küçük parmaklarım ...

öp yaralarımdan ...
soğuk burası üşüyorum nefesim donuyor ağzımı her açtığımda ...
soğuk ,karanlık ,sessizlik içime işliyor biraz daha .......
beni nasıl bir geceye çağırıyorsun çığlıkları avaz avaz martıların .....
ölüyorlar .. duyuyormusun ?
içimde cesetleşiyor bu ev bu sokak bu koku ve sen ....

indiriyorum kirpiklerimi mezarındayım kalbimin cesetler kanatıyor parmaklarımı.

hadi üfle yaralarımı ....

'' karanfil kokusu ,dans ve cesetler ''


- dilemkuşaklı.

Mara 23 Ekim 2011 02:24

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Sana eğer bugün bir yazı yazacak olsaydım az önce ağlayarak denk geldiğim ve okuduğum bu yazı gibi olurdu bu yazı belki çoğunda bu kelimeleri seçerdim bende, bilirim için acımaz öyle rahat ki için..
Uzun zaman önce karar verdiğin ve aslında terkettiğin ben'i şimdi bir 'yokluk' olarak görmek zor olmasa gerek.

'' Bazı insanları gerçekten seviyosun. Arkadaş olarak veya değil. Fark etmez.
Gerçekten seviyosun. Onun kim olduğu, ne olduğu umrunda olmuyor. Onun geçmişini öğrenmek için deliriyosun, onu sevebilmek için deliriyosun.
Hayatın boyunca kimseye vermediğin kadar değer veriyorsun o kişiye.

Sonra. Bir gün. Bir bakıyorsun ki yaptığın her şey boşa gitmiş. Sen bunları sadece pişman olmamak, en azından “denedim” demiş olmak için yapıyorken birileri alıp denemenin vermiş olduğu rahatlığı bile götürüyor.
Onca hata yapmana ve hiçbirinden pişman olmamana rağmen ilk gerçek pişmanlığını edinmiş oluyorsun böylece.
“Keşke çok çikolata yemeseydim” gibi değil. “Keşke biraz daha çalışsaydım” gibi değil. Daha farklı, daha büyük bir pişmanlık.
Halbuki bundan önce hep tecrübe der, geçerdin.

Yaptığın her şeyin boşa gitmesini bile sindirir hale geliyorsun bir gün.
Hala iyi yanlar aramaya devam ederken, fark ediyosun ki sen hiç değerli değilsin.
Başkaları sana bu kadar değer verirken, onun için hiç değerli değilsin. Zamanında birileri sana hep açıksözlü olmanı söyledi. Karmaşık olayların hayatı karıştırdığına inandırdılar seni.
Sen böyle birisin artık. Birisini sevdiğinde seviyor, üzüldüğünde üzülüyorsundur. Basit ve net.
Tüm bunlara rağmen o, anlamamakta ısrar ediyor.

Ben, her şeyi alttan alırım. Bugün olmasaydı muhtelemen her şey aynı düzende gitmeye de devam ederdi.

Şimdi en azından bana verilen değeri görmüş oldum diyorum. Kimler için gerçekten önemli olduğumu, olaylara nasıl tepkiler verebileceğimi.
Ne bileyim. Belki kendimi avutuyorum.
Ama şöyle bir şey gerçek var ki, birisini çok sevdiğin kadar nefret edebiliyorsun ondan.

Bugünü asla unutmayacağıma eminim.

Benim daha önce hiç keşkem olmadı dediğimde doğruyu söylüyordum.
Ama sanrım artık bir keşkem var.
Benim pişmanlığım sensin.
''

. . .

Mara 29 Ekim 2011 19:45

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir tek sitemler kalır geriye.

Güzel bir müzik, kahve ve film. Sarıldığın battaniye.
Uyanmak istemediğin sabahlar. ”Neden?” diye sorarlar cevapsız bıraktığında, neden konuşmuyorsun..
İnsan, yalnızlığı bir kişinin gidişine endekslediğinde, gerçekten yalnız kalmak istiyor. İstemsizce.
Kalabalıktan uzaklaşmak istiyor, her an o kalabalığa dahil olsa da. Başka yol yok çünkü, biliyor.
O şekilde yalnızlık, daha fazla yalnızlık getirir.
”İnsan yalnız kalamaz, yapamaz.”

Kuşkusuz atılacaktır başka kollara.
Gözlerinin içine bakarken karşısındaki, göremeyecektir ne kadar uzaklaşmak istediğini.
Sahte bir gülümseme olacak yüzünde. Seni tanımadığı için anlamayacak gerçekliğini.
Sonra kötü biri olacaksın. Üzeceksin insanları, ister istemez.
Bir göze baktığında, başka bir göz görecek, öptüğün dudak bir başkasına ait olacak.
Başka birini öperken süzülür belki yaşlar gözlerinden. Sarıldığında bir başkasına, o gülümserken, senin yüzün donuktur, gözlerin doludur..
Geri çekildiğinde yine yapıştırırsın o sahte gülümsemeyi suratına.
O sahte hislerini sunarsın insanlara.

Bir çok insanla konuşacaksın. Bir çok insana değeceksin. Bir çok insan tadacaksın.
Hayatına her girene, ‘hayatının aşkı’ymış gibi davranacaksın. Çünkü öyle olmalı. Başkasına aldanmaktansa, kendini aldatmış olacaksın.
Hem insan kendine yalan söylediğinde, o kadarda acıtmıyor.

Bir el hayal ediyorum, ellerimde. Sımsıkı kavrıyor.
Sonra ben serbest bırakıyorum, sonra gidiyorum.
Sonra, sanki her aşkın bir sonu varmış gibi, ve acımaması için ilk benim gitmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
Sanırım artık bende acıtmak istiyorum..
Gelmem için beni onlar zorluyorlarken, gitmemek için çabalayan ben oluyorum.

Zaman değişiyor, insanlar değişiyor.
Sonra hislerini açıklıyorlar, hisleriyle oynuyorum.


Çünkü acıtmam gerekiyor. Çünkü artık incinmek istemiyorum.

Mara 30 Ekim 2011 08:49

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Mara 30 Ekim 2011 09:28

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Mara 30 Ekim 2011 09:50

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

kederlerini önüne yol yapıp gidenler vardı ya,
onlar gibiydik dünyadan kaçmıştık bir gece.

içerde yağmurun sesi
ve yanık şeker kokusu vardı

beni başka yağmurlar yıkamıştı, seni başka.
/ Birhan..

Mara 22 Kasım 2011 20:48

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Ben ona sabah olamasamda
dingin bir ikindi olayım istemiştim
herşeyin usul usul durdugu saatlerde gelsin
yüzünde uçuk bir gülümsemeyle
yaslansın yorgunlugunu gövdemin yaşlı çınarına
serip üzerine yapraklarımın agırlıksız yorganını
dinlendireyim istemiştim, üşütmek istememiştim...

/ Şükrü Erbaş.

Hayat 22 Kasım 2011 20:54

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Erken vazgeçişlerim vardı benim
seninse
erken tükenişlerin
ve gece
uygun değildi beklemeye
yine de bekledim...
avcumda unutulmuş binlerce gölge
yeraltında
öldürülmeyi bekledim
günışığı vururken gözüme
ölmeyecektim
katilim yoktu,
katilim çok...
Nigün Marmara


"Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamıştı bile... "

düzeltmekte fayda var Mara :) Ama hiç yabancı gelmedi bana.



Mara 25 Kasım 2011 18:15

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
Size bana yakın bir insandan bahsedemeyeceğim; böyle biri hiç olmadı çünkü. arkadaşlık diye bir şey yaşamadım şimdiye dek - her aklıbaşında her insan gibi. çünkü birilerini kandıracak, her gün yeni bir şeyler ve “kendim” diye anlatabileceğim bambaşka bir kişilik arayacak kadar ne zamanım oldu ne de gücüm. hayal ürünlerinden, bunların mükemmelliğinden bile sıkılınırken, aslı ne olurdu kim bilir?
şimdi eve gidiyorum; akşam olmak üzere. her gün ne yaparım ben? günlük bazı alışkanlıklarım olduğunu; bunları yapmadan yaşayamayacağımı söylerim kendime; ve olsaydı, bir arkadaşıma. oysa bu doğru değildir. yaptığım benzer işler rastlantı ya da dalgınlıktır - başka değil. her sabah üzümlü kek yediğimi sanırım, ve birine söyleyebilseydim, böyle derdim: “ben her sabah üsümlü kek yerim; o kadar.” karşımdakinin özelliğime, şaşmazlığıma… hayreti, hoşuma gider. bu nedenle birisiyle yaşamak korkunçtur. geldiğinde, üzümlü kek yemediğimi anlamasın diye, her sabah yemeye başlarım. etken taraf ben olduğum için, o da yemeye başlar. oysa iki üç gün sonra, zeytin peynir burnumda tüter, ve dördüncü gün beni terk eder. “oh” derim, benim de içim bayılmıştır. o kendi evinde, ben kendi evimde, birbirimizden habersiz, zeytin yemeye, avucumuza tuz döküp yalamaya başlarız. biraz aklı varsa (çok değil), ilk fırsatta, benim şeklimde bir kek yapıp fırına sürer. yakmatır amacı; ama kendine itiraf etmez, “dalgınlık,” der.

bir alışkanlığınız varsa, bu daha da kötü. yeni birine kahveyi şekersiz içtiğinizi ezberletene kadar kaç şekerli kahve içeceksinizdir, kim bilir. kırmamak için pek bir şey söylemeyecek, katlanacaksınız. bir gün, dayanamayıp, yine sade kahve isteyip, onu sevdiğinizi söylediğinizde, “hadi, hadi” diyecek, “seni tanıdığımdan beri şekerli içiyorsun.” kinlenecek, sırf bu yüzden kinlenecek - kolay kolay da içinizden atamayacaksınız.

Şule Gürbüz / Kambur.

Mara 29 Kasım 2011 14:59

Jean Seberg ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yaşadığı bunalımlı günlerden sonra depresyona giren Seberg film çevirmeye devam etti.Fakat sık sık intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. En son 1978 yılında Paris metrosunda bir trenin altına atlamaya çalıştı. Bir hafta ortadan kaybolduktan sonra 8 Eylül 1979'da Paris'in dışında bir yerde arabasında ölü bulundu. Yanında boşalmış bir kutu uyku ilacı ve bir intihar notu vardı.

  • yaşamına son verdiğinde elinde romain gary ile evliliğinden olan oğluna seslenen bir mesaj vardı: diego, sevgili oğlum, beni affet. artık yaşayamıyordum. beni anla. bunu yapabileceğini biliyorum ve seni sevdiğimi biliyorsun. güçlü ol. seni seven annen.

Mara 01 Aralık 2011 23:45

Cevap: Düş'{üş}ler ~
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım?

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
-ki uçlarından çile damlardı-
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.

Uzaklara gittim.
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin.
Uzaklar seni ister,
bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip, zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz ilahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir, aşkı bilir oysa bayım.

Mara 04 Aralık 2011 09:55

Umuttur!
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

''sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima”
çünkü beni sevsen de
güvenmezsin bana bilirim
ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar
meselâ her su gözyaşı olur

her dönem bir hazin geçiş
suya boşversem yanılsama
aya baksam bir bulut
sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar

bir düşün kaş kişiyiz bildirilerde
şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca
bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki
gene de soluğumuz
bir orman yangını sanılır oralarda buralarda
ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın
mutlaka hatırlarsın bunu
tut ki enver bırakır tehdidini ethem başlar

çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim
apoletim sırmasız hattâ hiç yok
su içsem ağzımın kenarlarından dökerim
neyi hatırlatırr beni sana uzak bir bakışım
bilirim
aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
ölüme direnerek şimdilik
şimdilik alımlı başka mutluluklara özenerek
aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne kokumuz
bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz
ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar

sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
zorlayarak her bir yanı
çünkü biraz sonra umut başlar hergünkü, başlar

aslında bir alıştırmadır umut
öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-baharı beklemeye benzer-
hain ve olmayanadır çünkü
umutsuzluğu taşır yanında
oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
önüne durulmaz mantığıyla doğanın
yeşilden olma birim
sudan gelme itmeyle

umut yoktur
kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
bütün gümbürtüsüyle
umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar


Turgut Uyar.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 15:46.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk