![]() |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bir monologdaki yalnız adamdım hikayesi gereği hep yalnızdı çoğu zaman konuşmak için tanrıyı uydurması gereken, bazen meddahtım hayat sahnemde, öyle çok güldüler ki hiç anlamadım gülünecek ne vardı. Ama çoğu zaman bir savaş filmi dekoruydu hayatım, kaç kez öldürüldüm, kurşun sırtımdan mı gözümün içinden mi yahut kalbimden mi daha fazla girdi vücuduma hatırlamam. Hepsi rol icabıydı, nefes bile alıyordum vurulduğumda, öldüğüme inanmadığımdan mı ki hep tekrar karşılaştım ölümle, bilmem. Kanrevan diye bir kelime duydum bir gün gökte uçan kuştan, sonra ağaçlar fısıldadı zamanın kanatları olduğunu, kuş sandığım aslında uçup giden zamanmış, trajedi taşırmış kanatlarında arada üstüme düşen onlarmış çimlerde uzanırken, halen bilmem. Yanılgıyı gördüm bir gün uzakta gölge gibi durdu, farkettim. Bildiğimi sandığımı ama aslında hiç bilmediğimi sustu bana, anladım. Tek başıma dünyada dolaşıyordum, o zamanlar zaman kuştu, ağaçlar insanı tasarlıyordu, çimler ve gökyüzü vardı işte yalnızca. Trajediler yağıyordu, güneş daha doğmamıştı, Tanrıyı yeni yeni uyduruyordum, insandan haberim yoktu. Kendimi bir parçası sanıyordum gökyüzünün oysa toprağın parçasıymışım. Kavramlar çatlayıp dağılmamıştı kristal kayalar gibi duruyorlardı tepelerde, tanrıyla konuşmaya çalışıyordum ama daha tam delirmemiştim, hep monologda kalıyorduk. Sonra zaman uçtu, kaf dağını keşfetti, ejderhaları, ankaları getirdi ağaçlara, çok yaşlı bir ağaç seni anlatıyordu; kocaman bir su olacak diyordu, ağaca, kuşa, toprağa her şeye yetecek, dünyayı kaplayacak adına Deniz diyeceğiz ama fazlası hep ölümü doğuracak diyordu, biz o yaşlı ağaca çok güldük diğer ağaçlarla çünkü bizce o tam delirmişti biz daha yoldaydık. Sonra bir sabah uyandık gaflet uykumuzdan, ayaklarımızın dibinde parlayan şeyler vardı, mavi ve çok fazlaydı yaşlı ağaç seslendi; bakın işte geldi, demiştim size dedi. Biz seninle o zaman tanıştık, korkulacak bir şey yok gibiydi şeffaf ve temiz görünüyordun oysa neler yutmuşsun, neler katmışsın içine. Ölümü ve yaşamı barındırmasaydın biz sana hep güvenecektik ama sen dünyaya geldiğin gün çelişkiyi kattın aramıza. Çelişki ki; bir daha iki yakamızı bir araya getirmeyecek olandı. Dünya öyle güzeldi ki ve biz tam da deliriyorduk sen gelmeseydin. giz. 01.05.2016 * 09:19 |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Mutsuz sabahlarda öyle fotoğraflar görüyorum ki evren bana sanki ‘geber yeter artık’ diyor. Gözlerin boşluğa bakardı, hep bir şeyleri yitirmiş gibi şimdi gözlerinin içi gülüyor, ne güzel. Mutlu ol sevgilim, çok mutlu ol.. giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dünyanın adaletsizliğini; insan aşkta öğreniyor. Seviyorsun her şeyinle, ve sevilmiyorsun her şeyinle. Seviyor her şeyiyle, seviliyor her şeyiyle. yalnızca izliyorsun, o an bir adaletsizlik duygusu gelip oturuyor yüreğine. giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ "nicedir açık sular aradım sessizce boğulmaya soldum ve sarardım ve kanayarak yanıldım sularla örtülmüyor düşlerin yırtılan güzelliği yağmur da yağmıyor artık yüzümü yıkamıyor yüreğimde binlerce yüze dağılmanın kederi kimlikler uydurdum yüzüme tutulan aynalardan yitirdikçe öğrendim acının ve aşkın iklimini soğudum yoruldum şenlik bitti artık kimsesiz bir ölümle değişirim kendimi" Haydar Ergülen |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Sofra güzeldi bu akşam, biz çirkindik; [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bilecik gibi kücük bir şehirde bile yalnızlık var. apartmanları ev ev böldük, sonra evleri oda oda böldük, her odaya da bir insanı tıktık ve her insana binlerce insanı. Duvarlar sesleri geçirmiyor artık tıpkı sevgileri geçirmediği gibi.Yalnız olunca güvendeyiz sanıyoruz oysa en büyük düşmanımız kendimiz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bir sigara daha, bir fincan kahve daha derken leonard cohen geliyor ah diyorum dur orada geceye yakışmıyorsun çünkü çok acısın ve geceyi değiştirmeye çalışıyorum ben, duymamalıyım seni bak şarabı bıraktım kenara kahveyi aldım elime ayılmak artık niyetim bayılmak değil acıdan diyorum dur diyorum dur söyleme diyorum.. aşk bittiğinde gel diyor, dans etmeliyiz. sonra birde ben sabaha karşıları balkonda kararlar alıyorum o buz gibi havada hep soğuk oluyor kararlar hep gitmek temelli oluyor hiç olmayan insanları hayatımda, terk etmeye kalkışıyorum onlara komik bana acı geliyor. giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Hayatta mutlu olmanın tek sırrı, kabulleniştir. Seviliyorsun. ❤ |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Olur, aramam seni ve kimseyi Anıları pas tadında bırakırım Konuşacak ne kaldıysa kalsın Susmaktır bir şeylere saygılı kılan Ayrılık da bir olanaktır bilirsin İnce bir sis, bir hüzün örtüsü Dumanlı bir ıslık yakışır şimdi Dudaklarıma, bırakıp giderim Söz / de sararır biterken bir aşk Kediye iyi bak çiçekleri sula Diyorsam da aldırma sözlerime Alışkanlık işte başka bir şey değil Söz / de sararır biterken bir aşk Ahmet Telli |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ geç kaldık ve yanlışları güzeltemedik erken varsak doğrular bakışı yakacaktı çok sarhoştum yani hak ettim yaşamayı evden kaçmıştım eve tuza yara saçmıştım bütün randevulara düzenli olarak geç kalmakta haklıydım gök bana göre değildi yeri zaten hiç sorma gök de kendine göreydi yerde zaten hiç durma çıktım bir kapısını bulup yaşadıklarımdan vardım ki seni sevdim seni sevdim evler arasından bir evdin döndüm ve dönüşümle düştü aniden dekor sen yükseldin elinde kara bir kalem vardı say ki her yanım ihanet kadar yazdı ve çeşitli organlar olarak insanı yar eden vardı var eden vardı aşkı kelebek küllerinden bir şaraba yazarak okumak budur yani yağmur bekleyen toprağın durmaksızın kuruması sana çok şeyler anlatmak istemem kendi sesime kavuşasım kadardı senaryo gereği doğdum çocuklarım oldu her an ölebilirler bel bağladım kimyaya kendimi siyah elbiseler içinde buldum hiç durmadan bir kızıla bakarken durdum binlerce sene kendime ki ağlarım anam babam diyorum her an ölebilirler hayatımın rolünü oynadım başrolde sen de vardın ne fırtınaydı ama o saçlarınla birlikte ne güneşlere yandık var mıydı hiç hatırım avluda oturmuştuk ellerin ellerimde sana bir ara aklımda kalanları anlatırım Alper Gencer |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Ben savaşı kazandım, zannetmiştim. Ben zannetmiştim ki birden hayatım fransız aşk filmlerine dönmüştü. Başta karakterlerden biri olayı tam kavrayamamış diğeri de çoktan aşk büyüsüne boğulmuş. Arka fonda tatlı şarkılar çalıyordu, çimlerde uzanıyordu, gün doğumları gün batımları şaraplar filmler büyük kahkahalar uzun susuşlar her şey film tadındaydı, birbirimizi arada bir bırakışlarımız bırakırken şiir mısralarını serpiştirişimiz geceleri paylaşışımız, lanet olsun ben gerçekten de savaşı kazandım, zannetmiştim. Mesela dünya o kadar güzelleşmişti ki artık hiçbir şey kötü olamazdı, utanırdı. Hayvanlar mutluydu, çiçek yetiştiriyordum, sokaktaki hayvanlar tanıyorlardı beni dolayısıyla seni. Herkese selam veriyordum sevgi dağıtıyor edasıyla, düşünsene gözümü açtığımda kocaman gülümsüyordum. Ben seninle dünyayı sevmeyi öğrenmiştim bir kez daha ve bu savaştan galip çıktım, zannetmiştim. Uzun soluklu bir yolda kısacık yürümüştüm, bunu başka türlü anlatamam. Yol duruyor, yürüyüş bitti. giz 14.07.16' |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başrolde kadınlar. ... Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar. Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah...dedim sonra, Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım, İçim sıkılmasa o kadar Tek bir satır bile okumazdım. Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı Bir derdi var derdim. Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. Ninni derdim, ninni bebeğim! Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. Plastik gözkapaklarının ardında, Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, Gözyaşları da. Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa. ... Bıçağın ucundaydı insanların hafızası ‘İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.’ Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah! Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım, Ulaşılamazdı, Sen sarılmak istesen ona, O sana sarılmazdı. Ne çok dikenin vardı Tanrım! Ne çok isterdim, Sana sarılamazdım. Ve şöyle derdim o zaman: Ah! ... Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta. Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı. Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana, Yeniden doğmuş olurdum oysa, Öldüğümü sandıklarında, Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak. ... Ya siz, Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat? Nasıldı Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak? İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç Annem sevindiydi hatırlarım. Ah demişti. Ah! Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona. Annem çok sevinmelerin kadınıydı. Bazen sevinince annem gibi, Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına. Annem çok sevinmelerin kadınıydı, Sıcak yemeklerin. Başına diktikleri o taş, Ne zaman dokunsam soğuktur oysa. Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz. ... “Bir Arap şairi şöyle demiş, Savaşta yenilen halkına, Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır” Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan. Yıllarca biriktirdim rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında. Aşık olduğumda, Çikolata kokardı kırmızı yazgım. hayatıma hayat diyemem artık. sarı yazgım her sonbahar onu biraz daha fazla, ömür yaptı. Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık. Kara yazgımı şimdi kim bilir Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım? Ah.. dedim sonra Ah! ... Ah benim nergis kokulu cehaletim... Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda Anlatmak isterdin kendini durmadan Bir bardağa bile olsa. Ne diyecektin, ne söyleyecektin Şairlerin şahı olsan, Bir AH’dan başka. Ah benim nergis kokulu cehaletim Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. AH! Didem Madak * Ah'lar Ağacı |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ sonra kırık aynada görüyorum kırılmış/ kalbimi ve herkesin kendi gölgesini giyindiği/ bir mevsim oluyor güz, oysa üşürken/ aynada kırılan sen ve kalbime biriken kar/ topu çalınmış çocuk, soyunup gölgesinden/ sarmalıdır herkes güzünü, yoksa bütün/ aynalar bırakıp gider bir gün yüzünü. zafer ekin karabay |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Seni seviyorum Giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Alıntı:
|
Cevap: Düş'{üş}ler ~ eksiltin beni hayatınızdan gövdemden aşağı kurşun ve kalemle bir çizik atın yalnızlığıma dönmek istiyorum bugün ilk keşfettiğim günkü kadar bakir ve güzelliği dokunulmamışlığıyla bitişen hüzün hiçbir gözün yalan söylemeyeceğine inanılan bugün kadar parlak ve katışıksız yalnızlığıma birkaç hayat yaşadım yanıbaşınızda herbirinize ayrı ve ağırlığını hep eksik bulacak kadar kayırılmış zamanlara geldim mutlaka dünyayı döndüren insana rastlayacakmışçasına çoğaldıkça eksilen zamanlarla parmakuçlarınıza her dokunuşumda duydum bileklerimde aynı serinliği şölenlerde bitkin, gecelerde uykusuz ve herhangi bir ilkçağ kadar imanlıydım kalebent karatında sessiz ve öfkeliysem şimdi ihtimaller içinde yırtık bir yelkenli, bir hrngame suretiysem adımı unutarak yaslı ve çılgınca geziniyorsam mahyalarında şaşkınlığınızın birinizin anlamıyla hiçbirinizin anlamı arasındaki farksızlığı anladığımdandır hey! sarhoş kayalıklarda ve istasyon arkalarında tükettiniz coşkumu kainatın altındaki bu hades ülkesinde yaşamaya mahkum oluşunuzun kör kiniyle sevdiniz açık hayat kıldığım sevincimi nihil humanum alinea mae est eski bir şarkının sözleriydi vazgeçiyorum artık: eksiltin beni hayatınızdan yalnızlığımdan dönmek istemiyorum bugün, altımda bir dünya yabancım olsun size ait ne varsa Orhan Alkaya |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ seni öperken asılacağın urganı da kafalarında örmeye başlayan insanların ayak sesleriyle doludur bu dünya. Füruğ Ferruhzad |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ boynumda yağmurdan bir kolye... ıslak taşlara oturuyorum bugünlerde... bir siyam kedisi ve ben... pek çok şeyi geriye doğru unutuyoruz... eski rus bir sevgilim vardı... başka birisini göze alamam bugünlerde... öykü safir aynalı bir salonda geçiyordu... herşey önce çok güzel başlıyordu... sen, gözünde siyah bir bant, beni dansa kaldırıyordun... ben seni portekizli bir korsan sanıyordum... sonra ortaya çıkıyordu eski bir rus soylusu olduğun... yelkenbezi fularını çıkarıp... bir reverans yapıyordun... odadan yavaş yavaş herkes, soylu soysuz herkes çıkıyordu... ikimiz bir de kediler kalıyordu... hava alamıyorduk... kapıları mühürlüyorlardı... eskil bir aşk öyküsünün içinde kalıyorduk... biz seni portekizli bir korsan sanıyorduk... bir siyam kedisi ve ben... Lale Müldür |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş. Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme karşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm - kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol. Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelene karşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye ve devindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porte olmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam, nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra... Şimdilik, hava akımının istencine boyun eğmişim, sinekler ırzına geçerken uzantılarımın, sürdürüyorum dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden güne, ben tümünü ezip geçinceye ve 'Bana doğru giden kim? ' in yatay bilgisine ulaşıncaya dek! Nilgün Marmara |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ ha biz varız ha biz maskeli balo saygıya durup üstün bir gecede bir sır payı katlayıp sade bir kahveden keyifsiz bir detayın hükmüyle ha biz yokuz ha biz seferde ya bu kez ölenleri görmeliysek ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Cahit Zarifoğlu |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Hiç gülümsememiş gibi, hiç canın yanmamış, hiç seni üzmemişler kadar kötüsün. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Zeki Müren yanılıyordu, çok severdin O'nu ama gerçekten yanılıyordu, ne rüyalarda buluşacaktık ne de elbet kavuşacaktık.. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Senden başka gemi görmedim bizi bırakıp giden Senden başka güvercin görmedim, içimizde patlayan Eskimeyen zarif bir yalnızlığa geri dönüyorsam Maskesiz bir rüyayım artık, ayırmayın beni kendimden Geçemezsin kalbimin kederinden Engin Turgut |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Hıncım bana kalsın gayrı sen yalnızlığımı götür. Bana çay demlemeyi öğret elimi yüzümü yıkamayı, ağzıma rakı koydurma. Hıncım bana kalsın diyorum çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm bir barbarın vahşi ateşiyle, çünki yapılarının taşında onulmazlığım çünki şarkılar kanımın bedeli. En sevdiğim kelimeler gibisin örneğin öfke gibi hani bir zamanlar dağda ve sokakta açan. Örneğin umut gibi günde, gecede yitip durduğumuz zeytin dalını dal eden. Örneğin aşk gibi denizlerin üzerinde yürüten. Örneğin kavga gibi yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan kayaları yumuşatan kavga gibi. Ahmet Oktay. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Uzun zamandır böyle bir inanışa dalmamıştım, üstelik herkes de dalmadım sanıyordu. İnanmamak için tüm kapıları zorlamıştım, sabırla hepsini geçmişti karşımda dikilip ben varım ve buradayım demişti resmen bana. Kelimeler ne garip, gerçekten de bazı anlamlara hiç gelmiyorlar albayım bazen de öyle anlamlara geliyorlar ki koca bir güven duygusunu iki çift söze kurabiliyorsun. tamam işin bu kısmı benim aptallığım ama bu da revâ mı? giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dünya üzerinde hiçbir bağ sizi hayatla bağlayamaz, yalnızsınız tek başınasınız her zaman da tek başınıza olacaksınız doğarken ve ölürken size verilmek istenen mesaj budur ama inatla bundan kaçarız. Kavramlar yaratıp, içimizde yerler açıp buraya insanlar koyarak bu gerçekten kaçtığımızı zannederiz ara sıra o boşluklardaki insanları başka insanlarla değiştiririz yahut o boşluklara koydugumuz insanları yerinde göremeyiz ve hayal kırıklığı yaşarız lakin siz hangi boşlukta kaldınız ki bir başkasının içinde? Tek başınalığın farkındalığı insanın ömrünü kısaltır kimisi kanser olur kimisi intihar eder. Gerçekten hayatı farkeden, anlayan insan, artık onu istemeyen insandır. İntihar, bu yüzden günahtır. Vazgeçmek kendinizi bırakmanız değildir çünkü yalnızca, tüm boşluklarınızdaki insanları da bırakmanızdır ve kimse bırakılmak istemez. Sevmiyorum, çünkü sevmek insanı en hızlı yolun sonuna getiren şey. Boşluklarımı boşaltır mısınız lütfen? İçimde dönecek yerim kalmamış her yeri viraneye dönüştürmüşsünüz, bağlarımı kopartıyorum siz buna şımarıklık da bezginlik de vazgeçiş de diyebilirsiniz. Ben tek başınalığımın yolunda yürüyorum. Hepinizden sıyrılmak istiyorum. giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Size bir gün hafif çakırkeyf olduğum bir gecede hindistan rüyamdan bahsetmek isterim, şefkâtin ne kadar önemli ve öldürücü olduğundan bu yüzden nasıl umarsızca aradığımdan ve olduğunu sezdiğim yerlerden bir çırpıda nasıl kaçtığımdan, hepsinden bahsetmek isterim. Hindistana sakladığım ümitlerden, yoksulluğun olduğu yerde kötülüğe pek sıra gelmediğinden, insan neyin lüks neyin ihtiyaç olduğunu karanlıkta anladığından, aklımın bahçesine ektiğim ama ölmesine izin verdiğim çiçeklerden söz etmek isterim. rakı masasından taşan efkârlar biriktirdim, iyi olur demişlerdi rakı masasında efkâr. sonra öğrendim o biriktirdiğin efkârlara deniyormuş hayat diye. Öğrenince de pek bahsedesin gelmiyor rakı masasında da olsan biriktirdiğin efkârlardan. Sonra dedim ki kadeh duvara fırlatıp kırdığında, duble yere çarpıp kırdığında, insan kırmadan sevdiğinde güzel. giz. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgili yanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi. pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimden denizleri sulardım tozmasın diye deniz sporu çok severdim çiçeğe yem vermeyi kuşlara binerdim ve kaçardım basından bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan. güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem: eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş keşke biraz ölmesem. İbrahim Tenekeci |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama viski döküyorum üstüne sigara dumanına boğuyorum, fahişeler, barmenler ve bakkal çırakları hiçbir zaman bilmiyorlar onun orada olduğunu. bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama ben ondan güçlüyüm, yat lan aşağı, diyorum ona, ocağıma incir dikmek mi niyetin? Avrupa'daki kitap satışlarımı sabote etmek mi? bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama zekiyim, sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına, herkes yattıktan sonra. orada olduğunu biliyorum, derim ona, kederlenme artık. sonra yerine koyarım yine ama hafifçe öter tamamen ölmesine de izin vermiyorum ve birlikte uyuyoruz gizli antlaşmamızla ve insanı ağlatacak kadar güzel, ama ben ağlamam, ya siz? charles bukowski |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Hiçbir zaman delirmeyeceksin , ben de hiçbir zaman akıllanmayacağım. İnsan kendini ne çok şey yapabilir gibi hissediyor , çok şey yapabilirdim . Tanrı beni korudu kendimden . Uyandırdı ve dedi ki ; O seni sevmiyor O kimseyi sevemez Ödülü de cezası da budur . umay umay |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Herkes gitti, kimse dönmedi Yaprakla örtülü asfalt yolda, Uzun zaman kimseyi beklemeyeceksin Yine birbirimize varacağız, Vivaldi’nin Adagio’sunda. Bir rüyanın sihrinde, Yine mumlar sararıp sönerek karanlığa gömülecekler. Ama Arşe hiç sormayacak Gece yarısı evime nasıl girdiğini Bu anlar da geçecek, Belirsiz ve boğuk inlemeyle, Avuçlarımın içinden okuyacaksın Aynı mucizeleri, Ve kapımdan seni itecek Derin kaderin olan titremelerin Sahile vurmuş Donuk dalgaların dönüşü gibi. Anna Ahmatova |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Şarkı ve özellikle klip gerçekten mükemmeldi. Teşekkür ediyor ve buraya bir yazı iliştiriyorum, umarım beğenirsin sevgili @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :) yoktur başka hiçbir şeyimiz şimdi bu arada kalmışlıktan başka ve idrak yeteneğimizi yitirdiğimiz gün çok yol alacağız o çok inandığınız tanrı aramla dünyaya bir yanan köprü koydu ve vaziyet budur şimdi, karşıya geçmek için de gelişmedi adalet yeterince bazen elimizde kalan sadece budur ve anlamak gerekir bundan tükendiğini her şeyin, ısrarla istemek verilmeyeni bazen daha kötüsünü getirir çarpışması iki şeyin birbiriyle iç dengelerini kaybettirir ama ben çok inandım buna, bedenin kendi yol haritası var ve üstelik bir yere varamaz insan ayaklarıyla alınca yol sabır taşa emanet, çatlamayı da bilmeli insan. fırtına-geçti-saçılanlar-kendimden her şeyin sonunda sana bu boşluk kaldı ve doldurmaya niyetli kalbin bir olmayanla, tümünü anlamaya çalışarak üstelik ve asarak dişlediğin elmaları ağaca, tufanından medet umduğun gemiden salınan hayvanlar üstüne varırken çok, sığınacak yer aramışsın yine ama sen hiç alışamamışsın insan türüne, ve aitmiş gibi gezinirken kalbinle çokça inandığın bir dünya meselesine kaptırırken ömrünü zamanı bir tür dişli makine içinde ezdirdiğini ve başından aşağı döküldüğünü anlamamışsın, üstelik kaçmaya çalışırken arkandan gelen bu sarsıntıyı ayak tabanlarında hissetmişsin ve saati geride bırakamayan tahta kuşları alıp beslemeye kalkışmışsın avuçlarında, ki götürmeye yaramamış kanatları seni her şeyi bilirsin; ama bunu kaçırmışsın odalarda, metrolarda, kitaplarda, banklarda hep onu aramışsın. boynumu-sardın-sadece-ve-ben-yokum sonsuz bir kasırgadır ruhun ve dinmesini beklemek kendisinden varlığına son vermektir, üfleyerek bileklerinden havalandırdığın toz kaybolmaz ama yer değiştirir, sevdiklerin gibi uçuşurken gözünden ve ayrılırken biraz daha vahşet gerek, çünkü hiçbir şey iyi hatırlanmak istemez bu yollarda duralım, ayaklarımızın bizi götüreceği daha iyi bir yer yok içimde kristalleşen bu esrar bir şeyi aydınlatmıyor artık yalnızca Satürn’ün halkasında koşan atlarıma inanıyorum. sizin-hiç-görmediğiniz-saksı-durup-önümde-parçalanıyor leşleri kemiren bir hayvandan öteye geçemedik yeryüzünde yaşamamız için öldürmemiz gerektiği gerçeğine bizi inandıran kimse arkamı dönüp kendisine, olanca gücümle kaçarken, tanıma fırsatını vermedim kendime bir yaban hayvanını ve dişlerini sırtımda hissedene kadar bedeninin hükmüne inanmamıştım. o da doğru ya sahipsiz ölüleri toplu gömerler. uzaklardan çağrıldım, bir sorunum var dünyaya alışmak gibi ve bu siyah kapıyı olanca gücümle ittiğimde karşımda olacaksın. Sinem Sal - Seni Çağırdım |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bir de aşk çıkabilir karşınıza, özellikle karanlıkta Erkekler penislerine güvenirler; komiktir Kadınların neye güvendiğini kim bilebilir? Kadınlar bu yüzden komik değildir. Bu denizden sağ çıkamazsınız, ağlara dokunmayın Balıkçıları kırmayın; balıkçılar balıktır insan değildir. İstisnası istavrittir, göz göze gelirsiniz, İstanbul kıpırdayabilir Bir de aşk kayabilir elinizden, teninizden Ama ne denizlere doğru Özellikle karanlıkta, bir kızın içinde bir kadın kımıldaşırken Sevgi biliyorsunuz anlamadığımız bir şeydir, yalnızca ümit edilebilir. Hüsnü Arkan. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Her şeye yeniden başlayabilseydim eğer aşkımı acıyla anmazdım artık. Ben ki delisiyim suların, oysa bu sular çöl rüzgarı kadar bulanık. Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan, sarhoş sıkılgan sırılsıklam... / Nihat Behram. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ Gözlerimi açıp etraftaki nesneleri seçmeye çalıştım,hala net göremiyordum cisimler birbirine girmiş gibiydi çok mu içmiştim yine. Ben bunu genellikle her gece yapıyordum kendime, alkol etkisiyle olmadığım insanlar olmak hoşuma gidiyordu, sarhoşken o sorumsuzluk duygusu cezp ediyordu. Ve sabah kalktığımda çok az şey hatırlıyor olmak güzeldi. Birkaç saati unutmak bile hoştu,aklıma her şeyin kazındığı şu dönemde. Sahi lafı gelmişken en hüzünlü ve en güzel kelime “unutmak” … Bu kelimenin bize sunduğu iki sıfat var “unutulan” ve “unutan”. Ne hüzünlüdür unutulan olmak ve ne büyük sevinçtir unutan olabilmek. En büyük hediyedir kişiye yaralandığını unutabilmesi,aklındakileri eleyebilmesi. Her neyse ne diyordum; cisimler gittikçe netleşmeye başlamıştı ki yataktan kalkmak için doğruldum, etraf darmadağınıktı, kırılabilecek tüm eşyalarım paramparçaydı ve her şey etrafa saçılmıştı. Ayaklarımı yataktan indirip yere bastığım an canımın acısıyla açıldı gözlerim, yerler cam parçalarıyla doluydu tuzla buz olmuştu ne varsa kırmıştım anlaşılan, dün gece olanları hatırlamaya çalıştım zihnimde hiç bir şey canlanmıyordu hala bilincim kapalıydı sanırım. Viski şişesi,kül tablası ve ağlamalarım belirdi gözlerimde ama neden ağladığımı net hatırlamıyordum. Berbat bir geceydi anlaşılan yine, resim albümü başucumdaydı telefonum kapalıydı makyajım akmış ve bembeyaz görünüyordum. Dikkatlice hareket ederek odamdan çıktım mutfağa gidip kahve suyu koydum, balkona çıktım uyanmak için, hava griydi ama kışa göre yinede sıcaktı şehir uykuda gibiydi oysa hafta içiydi ve saat 9’du. Ne garipti şuan olduğum yerden tüm şehri görebiliyordum küçücüktü şehir,şehrin sakladığı tüm hayatlar gözümün önündeydi, canlandırmaya çalıştım zihnimde insan hallerini ama kurgu yapacak halde değildim başım çok ağrıyordu suyun kaynama sesini duyup tekrar mutfağa geçtim, kendime çok sert bir kahve alıp salona yöneldim. Koltuğa bağdaş kurup kumandaya uzandım,televizyonu açtım. Birkaç kanalda halen haberler vardı ama genelinde şu saçma kadın programları vardı,kızı kaçan aileler,kocası aldatan kadınlar ve evlenmek için televizyona çıkan insanlar.Sahi ne ilginç değil mi insanlar evlenmek için televizyonlara çıkıyorlar, oysa ben “Aşk”ı kutsal sanıyordum, evlilik ise iki aşık ve sağlam karakterli kişinin ömür anlaşmasıydı, bilerek isteyerek gerçekleri görerek birbirlerine ömürlerini teslim etmeleriydi. Oysa bu insanlar aşk’ı ağırlığınca altın mantığına büründürüp televizyonlardan reklamlarını yapıyorlar. Ömürlerini satılığa çıkartıyorlar. Beklide sadece çaresizler,böyle yetiştirildiler. Eskiden ömürler anne-babalar tarafından satılığa çıkartılıyordu karşılığında maddi kazanç beklenmese bile bu ebeveynlerin tekelindeydi. Şimdiyse bilinçlenen insanlar(!) aracıları çıkarttılar hayatlarından bu konuda, herkes kendi ömrünü satıyor,herkes pazarlamacı. Kara kaşına kara gözüne bir daire bir arabaya veriliyor bir ömür, bir kalp. Düşün bir yürek kaç parçaya bölünüyor ?. Aşk içgüdüsel sanıyordum ben ama öyle değilmiş. Yürek bir şekilde duyurur sesini aşk geldiğinde derdim, öyle de değilmiş. Aşk’ının karşılık bulma olasılığı cebindeki paranla eş orantılı artık. Üstelik bu insanlar gerçekten aşık olduklarına da inanıyorlar, aşkı seçebildiklerine şekillendirebildiklerine inanıyorlar, ne kadar ilginç değil mi ? Sence gerçekten kim haklı ? Bu insanlar bu şekilde mutlu da oluyorlar aşkı yaşadıklarını da savunuyorlar. Bizse acı çekip duruyoruz, Aşk acaba bazen yetinmek mi ? İsteklerle şekillenen bir olgu mu ? İçimden buna inanmak gelmiyor. Bir müzik kanalı açıp kahveme devam ettim aklım şarkının sözlerine takıldı birden; “Alışmadan yalnızlığa affetmeyi öğren vakit varken, geç olmadan kaybetmeli… Çünkü zaferlere ödül yalnızlıktır, ne yazık ki yalnızlık.” Bu kadının sesi hep içimden vuruyordu beni, Ne de haklı şarkı, her zaferde birde yalnızlık kazanılıyor. Kim zirvede kalabalık kalabilmiş ki ? Her zafer o kulvardaki yalnızlıktır. Böyle bir sabaha bu kadar düşünce fazlaydı, kahvemi bitirip mutfakta çöp poşeti aramaya gittim en büyüklerinden almıştık iyi ki 2-3 tane alıp odama yöneldim etraftaki parçaları toplamaya başladım eşyaları topladıktan sonra süpürdüm güzelce odam bomboş görünüyordu ıvır zıvır ne varsa atmışım ve kırılmış çoğu. Çok sevdiğim 3 maymun heykelciklerimi kırmışım hem anısı vardı hem çok severdim,üzüldüm. Oturdum yatağa ve ne kadar savruk olduğumu düşündüm 80 gün sonra sınava girecektim hayatımın dönüm senesiydi bu yıl ama ben hala depresyonda gibiydim alkolü bırakmalıydım artık çöküyordum resmen,yaşıtlarım hayata dört elle bağlıydılar, her şeyin bir anlamı vardı onlara göre. Bir hedefleri vardı,çabalıyorlardı. Güya bense sadece insan olmaya çalışıyordum bazı değerleri yitirmemeye çalışıyordum ama bunları yaparken bakılınca görülen tek şey; alkolik, uyuşuk, boş veren bir insan müsveddesi. Hayatımda kim olursa olsun bana yardım etmeye çalışıyorlardı,yararları dokunsun istiyorlardı. Zeki olduğumu,değerli olduğumu düşünüyorlardı. Bense aptalın teki olduğumu düşünüyordum. Her seferinde kırılan,yenilen,aciz ve gereksiz biri. Her şey kendini sevmekle başlar derler, koca bir yalan ben böyleyken kendimi nasıl sevebilirim ? Kendimi sevilebilecek biri haline getirebilirim belki ama o zamanda değişmiş olacağım,olduğum varolduğum öz bu. Değiştirdikten sonra neye yarar ki hem değişim toplum normlarına göreyse ne ifade eder ? Çoğulculuk ilkesiyle oluşmuş, doğrulu yanlışlığı kişilere göre değil çıkarlara göre ölçülen normlara kendimi uydursam ben ne ifade ederim ki ? Okumam gerekiyor para kazanmak için, para kazanmalıyım statü elde etmek için, statüm olmalı ki çoğunluğa kendimi dinlettirebileyim. Sisteme bak düz mantıktan ibaret,acınası değil mi sence de ? Ah pardon, sende severdin bu hayatı değil mi.. Ait olduğum dünya bu değil benim, ‘başaranlar var ama’ masalına inanmıyorum artık, yani ben kötünün iyisi olmak istemiyorum. Baktığımda en iyi başaranlar bile çizilen sınırların içinde koşturan insanlar, sınırları evrenin sonu sayıyorlar, öyle değil oysa. Eğer gerçekten hayat buysa hepsi bu kadarsa ve kurallar bunlarsa ben savruk biri olacağım ömrümün sonuna kadar Bukowski gibi mesela sarhoş,huysuz,boşvermiş bir insan. Hep aklımda sözleri yankılanır; "Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi adamlardan ve kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam." Asıl sorun şuradan çıkıyor ki ‘’Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.’’ Evet işin doğrusu bu. Kişinin toplumu şekillendirmesi gerekirken insanlar özgürlüklerini teslim ederek bir çoğulluk oluşturup adına toplum diyorlar ve kendilerine benzeyen bireyler üretiyorlar fabrika gibi, aynı tip aynı şekilde insanlar. Sınırlar belli, alternatifler belli, sonrada özgürsün diyerek sınırların içinde koşmana izin veriyorlar, şekerle kandırılmış çocuklar misali yani... Mara. 2010* |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ karaya çekilmiş, çürümeye terk edilmiş yaşlı bir gemi iskeleti gibi direniyorum zamana şimdi kimsenin hatırlamadığı alelade bir törenle sudan çıkarıldım üstelik hemen kıyısına oturtuldu gövdem suyun kederli şarkılar düz onları söyleyeceğim acıdır insanın yanıbaşındakine özlemi ölüme alışmak kolay seni öldü bilmeli dalga sesleri yalan, deniz fenerleri yalan çıkıp gidesim yok, gökte ağaç izleri yüzmeye bir uzuv bırakmamış kimseler buna sanki bir adım daha atsam ağlamayı bırakacağım uzun denizler aşasım var boğazlardan geçesim var elimin uzanmadığı dallara konan kuşlara selam ederim ölüme kavuşmak kolay, seni öldü bilmeli seni öldü bilmeli, şükredecek haldeyim Alper Gencer |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ oranj değilim ben, yasın belirtisiyim, morum, safranım belki ama oranj değilim. mutluluk çıkmaz benden. benim turunçgillerim yapraklarını ağlar. yine de senin için tuhaf şövalyem, incelikli zulmün için, kalbimin morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim Lale Müldür. |
Cevap: Düş'{üş}ler ~ |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:31. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk